Yönetmen Kenan Korkmaz tarafından hazırlanan "Beyaz Hüzün/Sarıkamış" filmi bugün vizyona girdi. Birinci Dünya Savaşı'nın ilk günlerinde gerçekleşen Sarıkamış Harekâtı'nı bir manganın gözünden anlatan filmde Ziver karakterini canladıran oyuncu Murat Yatman, “Bu film bir yol hikayesi. Yolculuk esnasında oradaki insanlar yaşadığı cinneti görmek hüzün verici. Biz bu film ile kimseyi ağlatmak istemedik, seyirciyi rahatsız etmek istedik" dedi.
Gencecik vatan evlatlarının Allahuekber Dağları'nda şehit düştüğü yürek burkan hikaye yönetmen Kenan Korkmaz tarafından beyazberdeye aktarıldı.
Kendisine bağlı birliği Sarıkamış'a ulaştırmak için zorlu bir mücadeleye girişen askerin hayatına odaklanan Beyaz HüzünSarıkamış filmi, bugün vizyona girdi.
Filmde manganın yolunu kaybetmemesi için kilit rol alan Ziver karakterini canlandıran oyuncu Murat Yatman, yenisafak.com’a özel açıklamalar yaptı.
Kahraman şehitlerin yaşadıkları zorlukları bir nebze de olsa hissettikleri için çekimler esnasında içtikleri çayın dahi kursaklarında kaldığını anlatan Yatman, her bir askerin aslında birer ana kuzusu olduğuna dikkat çekti.
Murat Yatman'ın açıklamaları şu şekilde:
Ben küçük yaşta hapse giren ve kendine orada bir konfor ortamı oluşturan ezik bir karakter iken cevval birine dönüşen Ziver'i canlandırıyorum. Sarıkamış’a doğru yola çıkarken kendi atasının toprağına gitme düşüncesi var aklında. Belki de oraya varınca mangadan ayrılarak kaçacaktı ama yolda kendi içiyle, toplumla, vatanla yüzleşmesi, diğer askerlerle birlik olması onu ezik bir karakterden derin bir karaktere dönüştürüyor. Ben de bir oyuncu olarak Ziver’in dönüşümünü kendi içimde yaşadım.
Ziver aslında yola çıktıktan sonra önemli bir karakter haline geliyor. Manganın kaybolma durumu oluyor ve Ziver de o toprakları bildiği için yol gösteriyor. Liderlik etmeye başlıyor. Oynadığımız her kararkter kendimizle olan bir yüzleşme. Ziver belki de benim hiçbir zaman o kadar cesur olamayacağım bir karakter.
Onun sayesinde belki biraz daha cesaretli olmuşumdur.
Aslında bilinmeyen bir şeyi çekmek daha kolay. Seyirci için sürprizdir ama bilinen bir şeyi çekmek her zaman bir risk barındırır. Kimseyi çok fazla mutlu edemezsiniz. İyi bir film yapmaktan ziyade bilinen dramatik bir hikayeyi çekmenin sorumluluğunu çok hissettik. Her oyuncu oynadığı rolde başarılı olmak ve izlenmek ister. Fakat bu film o dürtülerle yapılsaydı hakikatli olamazdı.
Mesela 120 diye bir film yapıldı. Hikaye olarak çok güzeldi. Çok dokunaklı bir filmdi. 120 tane çocuğun hikayesi gibi algılandı ama olayın öncesi anlatılıyordu. Daha sonra Eve Dönüş filmi çekildi. O da Sarıkamış sonrasını ele aldı. Bizim film ise bir yol hikayesi. Sarıkamış’a varış hikayesi ve bir manganın gözünden anlatılıyor. Bu filminde farklı bir detay daha var. Askerlerin ailelerine de değinildi. Filmimizin yapımcısı, yönetmeni ve oyuncusu da olan Kenan Korkmaz’ın canlandırdığı Abrek’in kaybettiği annesi ile olan ilişkisi, Ziver’in küçük yaşta kaybettiği annesiyle olan bir ilişkisi, İsa ve Musa kardeşlerin anneleri olan ilişkisi de işlendi. Böylece askerlerin her birinin ana kuzusu olduğu üzerinde duruldu. Çekimler bittikten sonra oyuncu arkadaşlarımızın çoğu annelerini görmeye gitti. Ben de Gaziantep'e annemin yanına gittim.
Bayburt, Gümüşhane, Erzurum dağlarında ve Erzincan merkezli olarak sürekli yoğun kar aradık. Kar ararken de set ekipmanları peşimizde sürükledik. O malzemelerin yüklü olduğu kamyonları ittik. Bunun üzerine bir de her gün üç kilometre yürüdük ve oynadık. İşte iş orada hakikate dönüştü bizim için. Çekime hazırlık aşamasında uyumadık bir kaç gün. Çoğumuz revire kaldırıldık. Ben de çok hasta oldum. İstirahat etmem gerekiyordu ama kendimi kötü hissedip sete geri döndüm. Arkadaşlarım orada çalışıyor ben burada yatıyorum’ duygusuna kapıldım. Set aralarında içtiğimiz sıcak çay kursağımızda kaldı.
Yüzümüze makyaj yapılmadı. Çünkü, gerçekten soğuktan yüzümüz parçalandı.
Bir komedi filmine gidiyorsunuz ve ‘Beni güldürmedi’ diyorsunuz ya da bir korku filmine gidiyorsunuz ‘Hiç korkmadım’ diyorsunuz. Biz bu film ile kimseyi ağlatmak istemedik. Biz seyirciyi rahatsız etmek istedik. Ağlamak bana göre bir duygu değil boşalmadır. İzleyici filme gelip, ağlayacak ve sonra unutacak ama izlerken gerçekten rahatsız olursa işte o zaman bu film içinde yer edinir. Bu filmin adı Beyaz Hüzün ama ben bir oyuncu olarak şöyle düşünüyorum: Oradaki insanlar cinneti yaşadı. Asıl hüzün izleyenler için. O cinneti görmek hüzün verici.
Tarih bilinci önemli tabi ama kendi vatanından birine bir şey olduğunda toplum buna üzülür. Sekiz kişiye bir şey olduğu zaman ‘Ne oluyor?’ dersiniz. 100 kişi olduğu zaman toplumsal travma haline dönüşür. Fakat bu sayı binleri geçtiği zaman 10 bin, 90 bin, 140 bin olduğunda sadece sayıdan ibaret olur. Bizim filmde çıkış noktamız bu oldu. Sarıkamış olayını sayılara boğup üzerini örtmemiz lazım. İyi bir film yaptık tabii ama çok daha iyileri yapılabilirdi. Biz sadece bir yarayı açtık, bir selam çaktık Sarıkamış şehitlerine. Onlara olan minnet borcumuzu bir nebze ödemeye çalıştık.
Yerel insanlarında işin içine katıldığı bir hikaye oldu ama aslında biz oynamadık. Biz o toprağın insanlarına yaklaşmaya çalıştık. Onlar karakterin daha kendisi gibiydiler. Özellikle oranın insanların ataları o topraklarda şehit olmuş kişilerdi.
Hatta bizim mangada bir Şükrü ağabey vardı. Onun ailesinden 9 kişi gitmiş, 2 kişi geri dönmüş. Yönetmenimiz de aynı şekilde şehit torunlarından bir tanesi. İsimsiz kahramanları oynayıp anlatıyorsak, isimsiz oyuncuların da oynaması çok göze batmamalı.
Ayrıca çekime gittiğimiz her yerde filmin bitmesi için bize yardım seferberliği ilan etti o insanlar. O insanların çabasına gerçekten inanamazsınız.
Beyaz Hüzün: Sarıkamış bugün vizyona girdi.