İstanbul Sanayi Odası (İSO) Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan, son dönemde piyasalarda ve sektörde yaşanan gelişmelere yönelik sorularını yanıtladı.
Enflasyona yönelik alınan tedbirlere değinen Bahçıvan, fiyat artışlarının hangi sebeplerden oluştuğu noktasındaki tespitlerin, teşhislerin, yorumların ve buna yönelik alınan önlemlerin son derece önemli olduğunu dile getirdi.
Kar oluşturma noktasında ölçüsüzlüğe karşı olduklarını ancak ölçülü doğacak bir karın da önüne geçilmemesi gerektiğini dile getiren Bahçıvan, şunları kaydetti:
“Tabii ki bu enflasyonla mücadele konusu en azından psikolojik olarak dahi olsa bu haddini aşma noktasında, ölçüyü kaçırma noktasında, bu işi bir fırsata çevirme noktasında olanlara bir dizginleme, bir dengeleme ikazı oluşturdu. Bunu görüyoruz ama aşırı kamu kontrolleri ve aşırı kamu disipliniyle bu konudaki çok zorlayıcı ve sıkıcı tedbirler, bizi yarınlarda farklı, geçmiş hayatımızda kalıp artık unuttuğumuz başka noktalara getirebilir. Orada hassas olmak gerekir.”
Bahçıvan, piyasanın en önemli denetleyicisinin tüketici olduğunu ve otokontrolün de tüketici tarafından yapılması gerektiğini vurguladı.
Türkiye’nin enflasyon konusunda bazı basit yapısal önlemler alabileceğini anlatan Erdal Bahçıvan, şöyle devam etti:
“Mesela gıdada yaş meyve ve sebzeden örnek vereceğim. En önemli sorunlardan bir tanesi nakliye sorunu. Allah Türkiye’ye öyle bir imkan vermiş ki ürettiğiniz ürün de deniz kenarında, tükettiğiniz pazar da deniz kenarında. Yaş meyve ve sebzenin çoğu Adana, Mersin ve Ege sahillerinde, tüketimin de yüzde 40-45’i İstanbul’da gerçekleşiyor. Biz en azından şu lojistik, nakliye konusunu deniz yoluyla yapsak, bu konuda çalışılmış miktarsal rakamlarım yok ama her gün Mersin’den, Çukurova’dan, Antalya’dan 2-3 tane konteyner gemisi İstanbul’a gelse, bir tane Avrupa yakasında Ambarlı’ya, bir tane Anadolu yakasında Gebze’ye inse ve o mallar soğutulmuş olarak İstanbul’a oradan dağıtılsa, yolda yakacağınız yakıt, malların yazın maalesef hoşaf olması, kışın donması önlense ben iddia ediyorum toplam enflasyona en az 1-2 puan katkı olabilir.”
Erdal Bahçıvan, son dönemlerde TOBB önderliğinde Türkiye Bankalar Birliği (TBB) Başkanı Hüseyin Aydın ve yönetim kurulu üyeleriyle bir araya geldiklerini ve kendilerinin piyasanın duyarlılığını, piyasanın ihtiyaçlarını ve şikayetlerini dinleme konusunda son derece samimi ve açık şekilde bu masalara oturduklarını kaydetti.
Kamu bankalarının bu süreçte sanayiciler açısından oldukça makul bir süreç izlediğini vurgulayan Bahçıvan, şöyle devam etti:
“Kamu bankalarımızı bir kenara ayırmak istiyorum. Hakikatten kamu bankalarımız bu dönemde anlayış, tolerans ve empati noktasında son derece makul ve ellerindeki imkanları doğru kullanabilecek bir süreç izliyorlar. Ama özel sektör bankalarımız içerisinde kendi imkanlarına göre çok daha bu konuda anlayış ve bu süreci daha mantıklı ve daha yumuşak, daha diyalog içerisinde götürebilecekken bu noktada yeteri kadar eldeki güçleri doğru kullanmadığına dair bizde endişe uyandıran bazı bankalarımız da var. Ben bu işin yarını da var diyorum. Bu iş uzun bir yol. Reel sektörün bankacıya ihtiyacı var ama bankacılığın da reel sektöre ihtiyacı var.”
Reel sektör açısından en önemli sorunlardan birinin de yüksek düzeyde banka bağımlılığı olduğunu dile getiren Bahçıvan, “Ortaklıkları güçlendirmemiz lazım. Öz kaynak çeşitliliğini artırmamız lazım. Birlikte çalışmak noktasında fedakarlıklar yapmamız lazım. Tek düze bir kaynak anlayışıyla sadece banka kapısında olarak da bu süreci artık götürmek ve büyümek gelişmek çok kolay değil” diye konuştu.
Erdal Bahçıvan, kıdem tazminatı konusundaki sorulara da cevap verdi.
Kıdem tazminatının bugünkü halinden çıkartılıp bir zorunlu tasarrufsal modele dönüştürülmesi noktasındaki bir çabanın dahi Türkiye’nin hayrına yapılacak en büyük hizmetlerden bir tanesi olduğunu belirten Bahçıvan, sözlerini şöyle tamamladı:
“Bugün birçok iyi niyetli üretici, sanayici, müteşebbis, girişimci hayatını kaybediyor ve onun hayatını kaybetmesiyle yanında çalışan 15-20 yıllık insanların birikimleri de heba olup gidiyor. Bu nedenle sizin çalışan olarak hayatınızın 20 senesini bir iş verene teslim etmek mi yoksa her ay bir kumbaraya gider gibi o birikimlerin orada bir tasarrufa dönüşmesi, ülke tasarrufuna katkı sağlaması mı? İster 5 sene ister 15 sene ister 25 sene… Sonra da sizin varlığınızın en azından kendi kontrolünüzde aynen bireysel emeklilik sistemine benzer bir modelde değerlendirilmesi mi? Cumhurbaşkanımız, bu çalışmayı bizzat kendi kontrolüne almış olmasıyla, umut ediyoruz ki artık bu anlamsız tartışmanın önüne bir set çekecek ve Türkiye, her yönüyle çok daha çağdaş ve çok daha fazla katkı sağlayacak bir kıdem tazminatı modelini hayata geçirecek.”