Rusya-Ukrayna gerilimi inişli çıkışlı devam ederken uzmanlar ise olası bir savaş ihtimalinden ziyade gerilimin perde arkasındaki enerji denklemine de dikkat çekerek, enerji talebinin yüksek olduğu ve Avrupa’nın, Rusya’ya olan bağımlılığını azaltmak için çeşitli projeler geliştirdiği bir dönemde, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Avrupa’ya enerji konusunda bölgede patronun kim olduğunu göstermeye çalışacağını öne sürüyor.
Polis Akademisi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Levent Yılmaz, Rusya-Ukrayna krizinin, enerji fiyatları üzerindeki etkilerini ve petrol fiyatlarının dünyada nasıl şekillendireceğini değerlendirdi.
Doç. Dr. Yılmaz, Rusya ve Ukrayna arasındaki gerilimin geldiği seviyede, petrol fiyatlarını ve petrol fiyatları ile fiyatlanan diğer enerji emtialarının fiyatlarının hızlı bir şekilde yukarı çıkmasına neden olduğuna dikkati çekerek, petrol fiyatının 100 doların üzerine hızlı bir şekilde gideceğini dile getirdi.
Yılmaz, Rusya ile Ukrayna arasında, 2006 Ocak ayında, 2009 Ocak ayında ve 2014’te de olduğu gibi Kuzey Avrupa’nın doğal gaza ve elektriğe en fazla ihtiyaç duyduğu dönemde gaz kısıntıları meselesi gündeme geldiğini hatırlatarak, Avrupa’nın Rusya’ya olan bağımlılığını azaltmak için çeşitli projeler geliştirdiği bir dönemde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Avrupa’ya enerji konusunda bölgede patronun kim olduğunu gösteremeye çalışacağını ifade etti.
Yılmaz, petrolü ve doğal gazı üreten şirketlerin veya ülkelerin, 2050’ye doğru daha az kullanılacak bir emtiaya yeni yatırımlar yapmamasının, arzın talebe yetişemeyeceği bir tablo oluşturduğunun bilgisini verdi.
“Öngörülerimiz önümüzdeki dönemde petrol fiyatlarının artmaya devam edeceği yönünde”
Yılmaz, söz ettiği senaryoya ilave olarak, tedarik zincirinde yaşanan problemler ve küresel lojistik zincirlerde yaşanan problemlerin de eklenmesi ile fiyatları daha hızlı artmaya başladığını kaydederek, “Talep tarafına arzın aynı oranda cevap verememesi, petrol fiyatlarındaki artışı hızlandırmıştı. Tam da böyle bir dönemde tıpkı 2006’da, 2009’da ve 2014’te olduğu gibi; Rusya ile Ukrayna arasında yeni bir gerilim baş gösterdi. Özellikle Ocak aylarına denk geliyor bu gerilim. 2006 Ocak ayında ve 2009 Ocak ayında olduğu gibi Kuzey Avrupa’nın doğal gaza ve elektriğe en fazla ihtiyaç duyduğu dönemde gaz kısıntıları meselesi gündeme geldi” diye konuştu.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in, doğal gazda kısıntı yapmadıklarını, kendi depoları ile ilgili problemleri olduğunu dile getirdiğini hatırlatan Yılmaz, “Aslında bildiğimiz eski hikaye yeniden masaya geldi. Rusya-Ukrayna gerilimi. Zor bir dönem. Açıkçası şunun da altını çizmek lazım. Putin, durduk yere kendi kararı ile Ukrayna’ya silahlı saldırı başlatmayacaktır. Kiev’in işgali gibi çok radikal kararlar konuşuluyor. Ben açıkçası bu kararların Moskova’nın gündeminde olduğunu düşünmüyorum ama Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri ısrarlı bir şekilde Putin’i böyle bir ‘Çılgınlık’ yapmaya itmeye çalışıyor. Tabii Putin, tecrübeli bir siyasi aktör. Dolayısıyla bu zorlamalara çok boyun eğmeyecektir. Fakat Avrupa’nın bu kadar enerji talebinin yüksek olduğu bir dönemde, hava sıcaklıklarının bu kadar düşük seyrettiği bir dönemde ve Avrupa’nın Rusya’ya olan bağımlılığını azaltmak için çeşitli projeler geliştirdiği bir dönemde Putin büyük ihtimalle Avrupa’ya enerji konusunda bölgede patronun kim olduğunu göstermeye çalışacaktır. Zaten bunun emarelerini görüyoruz” ifadelerini kullandı.
Petrol fiyatlarındaki artışın makroekonomik göstergeler üzerinde ciddi riskler oluşturduğunu dile getiren Yılmaz, “Bunların başında da enflasyon geliyor. Bugün baktığımızda dünyadaki enflasyonist baskının, ağırlıklı olarak enerji emtialarından ve gıda fiyatlarından geldiğini görüyoruz. Petroldeki fiyat artışı 2020’nin Nisan’ından bu yana neredeyse 5 kat oldu. Doğal gazda dönem dönem 10-12 kat fiyat artışlarını gördük. Avrupa’da, sanal doğal gaz ticaret noktası TTF’de doğal gaz fiyatlarının gün içerisinde yüzde 38- 40 arttığını gördük. Bütün bunlar makroekonomik göstergelerinden en önemlilerinden birisi olan enflasyonu yukarı yönlü itecek şekilde ekonomileri zorluyor. Bugün Amerikan enflasyonu yüzde 7 buçuk. Bu yüzde 7 buçukluk enflasyon verisinin içerisinde en çok artan kalemlerden birisi yüzde 40 ile enerji. Yine Avrupa enflasyonuna baktığımızda yüzde 5’lerde seyreden enflasyonun içerisindeki en büyük katkının yine enerji grubundan geldiğini görüyoruz. Benzeri şekilde İngiltere’de de enerji fiyatlarındaki artışları enflasyonu yukarı yönlü tetikliyor. Türkiye’de benzeri durumu yaşıyoruz. Yurt içi üretici fiyatları endeksine baktığımızda en yüksek artışın yüzde 142 ile enerji grubundan geldiğini görüyoruz. Dolayısıyla bu baskı devam edecek” dedi.
“Dolarla yapıldığı için, doların değeri de son derece önemli bir değişken haline geliyor. Burada başka bir risk de bizi ve bütün dünyayı bekliyor. Amerikan Merkez Bankası (FED), pandemi döneminde yaptığı bilanço genişlemesinde artık daralmayı konuşmaya başladı. Varlık alımlarını mart ayının başı itibarıyla bitirecek. Hatta mart ayındaki FED toplantısında faiz artışı kesin gibi görülüyor. Dahası, bu faiz artışının 25 baz puan mı olacağı yoksa 50 baz puan mı olacağı da tartışılıyor. FED’in hem varlık alımlarını bitirmesi hem faiz artırması hem de 2022 yılı içerisinde bilanço daraltmaya başlaması yani doların diğer dünyadaki para birimleri karşısındaki değerinin artması anlamına geliyor. Dolayısıyla dünyayı bekleyen tehlike enerji tarafında şu: Bir, enerji emtialarının fiyatları artıyor. İki, bu fiyatlamalara konu olan döviz cinsi doların değeri de artıyor. Buradan ikiz şok yeme ihtimali oldukça artıyor dünya ekonomilerinde.”
Petrol konusunda fiyatların nereye kadar artacağı konusunda pek çok çalışmanın yapıldığına vurgu yapan Yılmaz, “Bazı analistler 110 doları ifade ederken, JP Morgan 125 dolarları ifade ediyor 2022’nin sonlarına doğru. Ama görünen o ki kısa süre içerisinde jeopolitik gerilimleri de göz önünde bulundurduğumuzda petrol fiyatı 100 doların üzerine hızlı bir şekilde gidecek” dedi.
Doç. Dr. Yılmaz, özellikle petrol ve doğal gaz özelinde dünyada 2050’ye kadar sıfır emisyon politikası izlendiğini dile getirerek, “Bu petrol ve doğal gaz gibi karbon salınımına neden olan kaynakların daha az kullanılması demek. Petrolü ve doğal gazı üreten şirketler veya ülkeler, 2050’ye doğru daha az kullanılacak bir emtiaya yeni yatırımlar yapmıyorlar. Yeni sondajların sayısı oldukça azaldı, Yatırım miktarları oldukça azaldı. Bu da arzın, talebe yetişemeyeceği bir tablo oluşturuyor. Tabii Avrupa Birliği, özellikle Yeşil Mutabakat süreci içerisinde sıfır karbon politikasını devam ettirirken, bir yandan da enerji fiyatlarının geldiği yeri görerek, geçtiğimiz hafta yeni düzenlemeler yaptı. Avrupa Birliği özellikle enerji üretimindeki bazı ürünlerin kullanımını geçici olarak sıfır karbon politikası içerisinden çıkardı. Enerji fiyatlarının önümüzdeki dönemde çok konuşulacağı, enerji politikalarının çok konuşulacağı ve hatta enerji üzerinden uluslararası ilişkilerin çok fazla konuşulacağı bir dönem bizi bekliyor” diye konuştu.