Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın altın çağrısına ilişkin yenisafak.com’a açıklamalarda bulunan Ekonomist Bora Tamer Yılmaz, 70’li yılların başında dönemin ABD Başkanı Richard Nixon’ın, Bretton Woods sistemini tek taraflı feshettiğini ifade ederek, “Böylece II. Dünya Savaşı sonrasında kurulan küresel para sistemi sona erdi. Karşılıksız para basımı nedeniyle ülkelerin para birimlerinin değerleri tartışmalı hale gelirken kur piyasalarında ciddi oynaklıklar ortaya çıktı” dedi.
Yılmaz, 1985 Plaza Antlaşması gibi çeşitli girişimlerle dönem dönem uluslararası kur piyasalarına müdahaleler gözlemlendiğini ifade ederek şu açıklamalarda bulundu:
“Her ne kadar günümüzde ABD Doları ciddi bir rezerv işlevi görse de küreselleşme ve artan uluslararası ticaret ister istemez yerel para birimlerine daha fazla ihtiyaç duyulmasıyla sonuçlanıyor. Avro, İngiliz Sterlini, Japon Yeni ya da Çin Renminbisi gibi para birimleri de ABD Doları’na tam anlamı ile alternatif sunamıyorlar. Günümüz konjonktüründe örneğin Türkiye’nin sınır komşuları ile artan ticaretinde ABD Doları ya da diğer çeşitli majör kurlar yerine yerel para ya da yerel paraya denk gelecek alternatifler kullanması tercih edilebilir. Bu açıdan altın tarih boyunca önemli bir değer ölçme ve değer saklama görevi gördüğü için akla ilk gelen değişim araçlarından. Altın, kimyasal özelliği nedeniyle insan yaşamına uygun şartlarda diğer maddelerle reaksiyona girmediği için değerini binlerce yıl koruyabiliyor. Altın, kendisi değer ihtiva ettiği için, karşılıksız basılan paralar gibi siyasi manipülasyona karşı da güvence sunabiliyor. Bu nedenle Cumhurbaşkanı Erdoğan, altının uluslararası işlemlerde kullanılmasını gündeme getirmişe benziyor.”
IMF’nin kuruluşunda görevlerini hatırlarsak eğer biri de bu değil midir? Uluslararası ticareti kolaylaştırmak ve küresel anlamda işbirliği sağlamak için önemlidir. Ve kur baskısı burada maalesef etken olmaktadır” ifadelerini kullandı.
Türk ekonomisine ilişkin dün iki kritik veri açıklandı. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Ocak ayına ilişkin iş gücü istatistiklerini açıkladı. Buna göre, işsizlik oranı Ocak’ta geçen yılın aynı ayına göre 2,2 puan düşüşle yüzde 10,8 oldu. İşsiz sayısı 576 bin kişi azalarak 3 milyon 409 bin kişiye düştü.
Takvim etkisinden arındırılmış sanayi üretimi de Şubat’ta geçen yılın aynı ayına göre yüzde 9,9 arttı, mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış sanayi üretimi ise bir önceki aya göre yüzde 0,2 geriledi.
Ekonomist Bora Tamer Yılmaz, sınai üretim endeksinin iki ay üst üste gerileme kaydettiğini ifade ederek, “Ocak ayına yüzde 0,9 oranındaki düşüşü takiben Şubat ayında da yüzde 0,2 oranında düşüş gözlemliyoruz. Geçtiğimiz yıl Dünya ekonomisi senkronize büyüme konjonktüründe hızlanmıştı. Türkiye potansiyelinin üzerinde yüzde 7’yi aşan büyüme oranına ulaşırken sınai üretim önemli ölçüde katkı sağlamıştı. Bu nedenle sınai üretim göstergelerinin bu yıl ortalamasına dönmesi bekleniyordu. Benzer eğilimi, küresel ekonomide de gözlemliyoruz. Yılın ilk çeyreğinde Dünya sanayisi hızını normalleştirdi. İstatistiksel açıdan Mart ayında verinin pozitife dönmesini bekleyebiliriz. Ocak – Şubat döneminde açıklanan sınai üretim verileri, bu yıl ülkenin yüzde 5 civarında yani potansiyelinde büyümesiyle uyumlu görünüyorlar” açıklamalarında bulundu.
Yılmaz, “İstihdam tarafında veriler, mevsim şartları ile uyumlu seyrediyorlar. Arındırılmış oran, tek hanedeki seviyesini korurken, kış mevsiminin etkisiyle arındırılmamış endekste artış gözlemledik. Genç nüfus ve değişen üretim teknolojisi nedeniyle Türkiye’nin işsizlik oranını kalıcı şekilde tek hanelere düşürmesi kolay olmayacaktır. Önemli olan, işsizliğin artmaması. Ekonomi, yüzde 5 potansiyelindeki büyüme görünümünü korudukça, sağlanan istihdamla işsizlik oranı istikrarlı seyredebilir” dedi.
Ekonomist Dr. Pelin Yantur, işgücü piyasası verilerine bakıldığında geçen yılın aynı dönemine oranla istihdam ve işsizlikte bir iyileşme söz konusu olmakla birlikte işgücüne katılımda da bir artış gözlemlenmediğini ifade ederek, “Geçen yıla oranla daha iyi bir tabloyla karşılaşmaktayız” açıklamasında bulundu.
Yantur, “Fakat bunun yanında yılı yüzde 7,4’lük yüksek bir büyümeyle tamamlayan Türkiye’de bu durumun işsizlik rakamlarına tam olarak istenilen şekilde yansımaması emek arzı ve emek talebi arasındaki uyumsuzluğa dayandırılabilir. İşgücüne katılımda endüstri ve özel sektörün ihtiyacına yönelik işgücü önem arz etmektedir burada. Hükümet de bu konuya önem vermiş olup üniversitelerin, bölgelerin ihtiyaçlarına göre ihtisaslaşmaları ve uzmanlaşmaları konusunda uygulamaları başlatmıştır. Eğitim ve ekonomi ilişkisini ortaya konmuş, bu doğrultuda meslek yüksekokulların, üniversitelerin, kamu kurumlarının, ticaret odalarının ve sanayiden temsilcilerin katıldığı çalıştaylar düzenlenmektedir. Bu projelerin işsizlik rakamlarına olumlu yansıması mutlaka olacaktır. Açıkçası eğitim ve ekonomi ilişkisi gündeme alınmıştır” ifadelerini kullandı.
Sanayi üretiminin büyümenin sürdürülebilirliği açısından önem arz ettiğini vurgulayan Yantur, “Ülkede sermaye mallarının artış göstermesi ve yüksek teknoloji ile orta yüksek teknolojik üretimin artış göstermesi katma değer ilişkiden ötürü büyüme için olumlu bir tablo çizecektir diyebilirim. İhracatta görülen artış bu durumu desteklerken ara mal ve sermaye malı ithalatı da bu durumu etkiledi” dedi.
Eda Karadağ, sanayi üretimine ilişkin, “Şubat ayındaki rakamın ocak ayına göre azaldığını gözlemlemekteyim. Aylık bazda yüzde 0.2 azalırken, yıllık bazda %9.9 artış görüldü. Yıllık tarafta ocak ayında bu rakam yüzde 12.0 seviyesindeydi. 11 Haziran 2018 tarihinde Türkiye’nin 2018 yılı ilk çeyrek büyüme rakamını alıyor olacağız. Bu rakam öncesinde, sanayi üretimi rakamlarının performansı haziran ayındaki büyüme verisine yönelik tahminleri şekillendirecektir. Ocak – Şubat Sanayi üretimi verileri 2018 yılının ilk çeyreğinde yüzde 7 ve üzerinde bir büyümeyi destekliyor. Dolayısıyla, ocak ve şubat aylarında zayıf gelen sanayi üretimi rakamlarının çok fazla kafaları karıştırdığını ve olumsuz bir ortam yarattığını düşünmüyorum” ifadelerini kullandı.
İşsizlik oranına ise Karadağ, beklenmedik bir şekilde artışın kaydedildiğini, ocak ayında yüzde 10.8 olarak açıklandığını belirtti.
Karadağ, “Bir önceki ayın rakamı yüzde 10.4 düzeyindeydi. 2017 yılında istihdam seferberliği katkısıyla işsizlik oranında kademeli bir şekilde azalma izlendi. Ocak ayında sürpriz bir artış görülse bile yıl genelinde bu rakamında azalma eğilimi içerisinde olacağını düşünmekteyim. Ancak, bir süre daha yüzde 10-11 aralığında bu oranı görmeye devam edebiliriz” dedi.
Ekonomideki yeni küresel denklemin eski 'altın' anahtarı olan altın madeni geçmişte olduğu gibi günümüzde de insanoğlunun vazgeçilmez bir parçası durumunda.