|

Yükün ağırlığı ile yorulan bîçare hal

04:00 - 25/01/2024 Perşembe
Güncelleme: 03:27 - 25/01/2024 Perşembe
Yeni Şafak
Arşiv.
Arşiv.
Beyzanur Yılmaz / Eğitimci – İlahiyatçı Yazar

Zaman işliyor… Hayat zorluklarla mücadeleler ve yorgunluklar ile devam ediyor. “Tamamen dertsiz bir yaşam mümkün mü?” diye sorsam cevabının evet olması da bir o kadar nâmümkün… Dertsiz olmak değil de dertler ile başa çıkmada izlenen yol ve yöntemin ruha getirisi, dertsiz kelimesindeki -siz ekine tekabül ediyor aslında. Dolayısıyla dert de göreceli bir hale geliyor. Kimimiz için dert dediğimiz şey bir bela gibi algılanırken, kimimiz için bir vesile, bir ihtar ya da hayatımıza uğrayıp gelip giden bir misafir gibi algılanıyor.

“NEDEN BEN?” DEHLİZİ

Bu algılama biçimleri bizleri öteye ve geriye götüren bir niteliğe sahip. Dertlere yüklediğimiz bela olarak görülen ve başımıza geldiği için her gün ahlanıp vahlandığımız bir nitelik ile onlara, bizlere gelen ve konuk ettiğimiz bir misafir olarak yüklediğimiz nitelik arasında çok fark var. Dolayısıyla baştan algılama biçimimizi seçmek ve bu yönde ilerlemek ilk basamağı oluşturmakta. İkinci olarak ise olanı kabullenmek ve devamında bilişsel anlamda bu kabullenişi ruhsal uyanış ile entegre etmek gelmekte.

Başa gelen ve olumsuz olarak gördüğümüz şeylerin bizlere özel bir bela olduğunu düşünmenin ve özellikle mukayese yöntemini kullanarak “Neden ben?” sorusunu sormanın sonu olmayan bir dehlize götüren ve ruhsal anlamda boşluğa düşüren bir yönü olduğunu belirtmek isterim. Ancak insan olarak bu düşünce ve duyguları yaşamanın da olağan ve süreç içerisinde mümkün olan durumlar olduğunu da söylemek gerekir. Burada önem arz eden taraf, baştan hazırlıklı bir yapıya sahip olarak, bu kısır döngünün bir sonu olmadığı için başvurulacak bir yöntem olmadığına yönelik kendimizi ikna etmemizdir. Başa gelen bir derdin mutlaka bizlere öğreteceği bir şey olduğunu, bu doğrultuda bir mana taşıdığını ve bunların bizleri yaratana daha çok bağlanmamıza vesile olan bir tarafı olduğunu görebilme becerisi demek istediğim…

NE BU DERTLER KALICI NE DE BU ÖMÜR

Başımıza gelen her şey Allah’ın sonsuz bilgisi ve ilim sıfatı dâhilinde meydana gelmekte. Dolayısıyla Yaradan kuluna bir şey bahşediyor ise ona öğretmek istediği şeyler var demektir. Ve öğretmek istediğini farklı şekillerde kullarına göndermekte. Hepimiz bu anlamda ayrı bir sınava tabi oluyoruz. Ancak sınavı geçme ve felaha kavuşma şeklimiz yukarıda bahsettiğim gibi olayı ve durumu algılama biçimi, anlamlandırma usulü ve bunlara bağlı olarak aldığımız yol ve yöntem ile değişiyor.

Üçüncü basamakta ise sözlü ve fiili her türlü duayı yerine getirmek ve yaşadığımız durumun sonunu bizi en iyi bilene yani Yaradan’a bırakarak yaşadığımız o güven hissinin iyileştirici yönünü keşfetmek yer almakta. İnanç ve güven ile o kudretli varlığın işin sonunu en iyi şekilde planladığını düşünmek, görebilen için gerçek anlamda bir merhem niteliği taşımakta. Ancak bunları görebilme becerisi ve devamında hayatta var etme durumu, “Hamdım, piştim, oldum” misali bir olgunlaşma seviyesini de kapsamakta.

Bakara Suresi 286. Ayette geçen “Allah hiçbir nefse gücünün yeteceğinden öte yük yüklemez.” ayeti kerimesinin bir mana ve amaç arz ettiğini bilmek gerekli. Yüce Allah birçok ayeti kerime gibi düşünmeye sevk eden yönü ile bizlere bu ayeti kerimeyi buyurmakta ve ayet yolu ile her yönden almamız gereken bir mesaj olduğunu göstermekte.

O halde özet olarak, yükün ağırlığı ile yorulan ahvalimiz için: Algılama biçimimizi değiştirmek, kabullenmeye geçerek bunu ruhsal uyanış ile birleştirmek ve son olarak olan her şeyin sonunu, güven veren en kudretli varlığa bırakmak diyerek üç maddelik bir sonuca varabiliriz.

Unutmayalım, Mevlana’nın dediği gibi;

“Her şeye canını sıkma ey gönül,

Ne bu dertler kalıcı,

Ne de bu ömür…”




#Aktüel
#Hayat
#Toplum
#Din
8 ay önce