Kaynaklarıyla zengin, ekonomisiyle zayıf olan Afrika kıtasında, Türkiye aldığı kararlarla ve yaptığı stratejik planlarla gelecek uzun yıllara damgasını vuracak gibi durmaktadır. Türkiye’nin Afrika ile ilişkileri ve Türkiye’yi Afrika kıtasıyla bir yapıda buluşturan adımlar, Türkiye’nin Mısır ile ilişkilerini normalleştirme çabası ve Etiyopya-Somali-Sudan ekseninde oluşturduğu kuvvetli ilişkilerin önemine dikkat çekmek gerekir. Dünyanın birçok yerinde yaşanan savaşlar, hastalıklar, iç çatışmalar, açlık ve sefalet gibi küresel sorunlar ciddi insani krizlere neden olmaktadır. Neredeyse tüm kıtayı kapsayan ve tek başına altından kalkılmayacak krizlerle karşı karşıya kalan ülkeler, maalesef gerekli iş birliğini ve ortak reaksiyonu gösterememektedir. Buna paralel olarak uluslararası kuruluşlar da kendilerinden beklenen iradeyi ve çözümü hayata geçirememektedir. Bu atmosfer içinde Türkiye’nin özellikle Afrika kıtası özelinde daha fazla sorumluluk aldığı ve insani yardım noktasında irade gösterdiği söylenebilir. Öyle ki Türkiye, dış politika ilkeleri kapsamında yakın coğrafyada terörle mücadeleden barışın inşasına ve demokratik reformlardan insani yardıma kadar birçok alanda gayretini, insani yardım diplomasisi üzerine kurmuştur.
Bu bilgiler ışığında 1956 yılında bağımsızlığını kazanan Sudan’ı ilk tanıyan ülkeler arasında Türkiye de bulunmaktadır. 1957 yılında Hartum Büyükelçiliği faaliyetlerine başlamış ve Sudan’ın Ankara nezdindeki Büyükelçisi 14 Eylül 2009 yılında göreve başlamıştır. Türkiye- Sudan ilişkilerinin gelecek yüzyıla damgasını vuracak derin siyasi, ekonomik ve askerî boyutundan söz etmek mümkündür. Bu bağlamda, Türkiye’nin 2000’lerde başlayan dış politika açılımları arasında en önemli sahalardan birisi Afrika’ydı. 2008 yılında İstanbul’da gerçekleşen Afrika zirvesi toplantısı ile Afrika’da ekonomik ve siyasi ilişkileri ilerletmeyi hedefleyen bir atılım olmuştur. Bu zirveye dönemin Sudan Devlet Başkanı Ömer el-Beşir de katılmıştır. 30 yıl Sudan’ı yöneten Ömer Hasan el-Beşir 11 Nisan 2019’da askerî darbe sonucu devrilmiştir. El-Beşir dönemi Türkiye-Sudan ilişkileri oldukça etkin ve Türkiye merkezli yatırımların artış gösterdiği bir formda ilerlemiş ve gelişmiştir. Fakat Beşir’in istifasıyla birlikte ilişkilerin normal seyrinde devam etmesinin pek mümkün olmadığı görülmüş ve farklı alanlardaki yatırımlar neredeyse askıya alınmıştır. Bu süreç içinde uluslararası ambargolara maruz kalan ve ekonomik göstergeleri her geçen gün kötüye giden Sudan, İsrail ile normalleşen ülkeler arasına girmişti. Bu adımın bir karşılığı olarak ise Sudan yönetimi, ABD tarafından terör listesinden çıkarılmış ve gerek bölgesel denklemde gerekse uluslararası ittifaklar sisteminde dönem itibarıyla Türkiye’den uzaklaşmıştı.
Ekim 2020’de Sudan Geçiş Hükûmeti ve silahlı gruplar tarafından imzalanan Juba Barış Anlaşması kapsamında anlaşmayı imzalayan gruplara geçici hükûmetin yüzde 25’i taahhüt edilmiş ancak takip eden süreçte sivil geçiş sağlanamamıştır. Daha önce anlaşmayı olumlu karşılayarak sivil geçişi destekleyen Türkiye’nin tavrı göz önüne alındığında bu tablo Türkiye-Sudan ilişkilerinde kısa süreli bir gerilime neden olmuştur. Bilindiği gibi tüm bu sürecin öncesinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 11 Nisan 2019 tarihinde Burkina Faso Cumhurbaşkanı Roch Marc Christian Kabore ile gerçekleştirdiği ortak basın toplantısında Sudan’daki gelişmeler konusunda şu ifadeleri kullanmıştır; “Sudan bizim köklü tarihi ilişkilerimizin olduğu bir ülke ve bu köklü ilişkilerimizin tabii ki devamından yanayız. Bu noktada da yine temennim odur ki suhuletle bir kardeşlik ağı içerisinde Sudan bu işi başarmalı ve normal demokratik süreci çalıştırmaya girmelidir diye inanıyorum.” Dolayısıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu sözleriyle iki ülke arasındaki potansiyel iş birliklerine olan yaklaşımını tüm bu gelişmeler öncesinde ortaya koymuştur.
Türkiye, dış politikadaki kazanım ve tecrübeleriyle insani yardım diplomasisinde ciddi adımlar atmış, Türk İş Birliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA), AFAD, Kızılay ve Türk Diyanet Vakfı ile insani yardım çalışmalarını mazlum coğrafyalarda, aşağıdan yukarıya bir yaklaşımla, bölge halklarının sorunlarını gözeterek sürdürmüştür.
Devletlerin yardım yapma sebeplerini birçok kalemde sayabiliriz. Birçok devletin yardım amacı kendi dış politikalarının ve dış hedeflerinin gerçekleşmesi ve kendi siyasi iradelerini uygulamak üzerine olurken Türkiye yoksulların ihtiyaçlarını ulaştırmak ve kalkınma odaklı stratejiler geliştirerek kazan-kazan ilişkisine dayalı adımlar atmaktadır.
Bu bağlamda Sudan ile insani yardım çalışmaları yakın tarihte Turgut Özal dönemi ile hareketlenmeye başlamış ve 1996 yılında Sudan’da Kalakla Hastanesi açılmıştır. Akabinde Türkiye’de AK Parti iktidarıyla 2003 yılında Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın ziyaretiyle ilişkiler iki taraflı bir takım sağlık anlaşmalarıyla hayata geçmiştir. 2006 yılında Afrika Zirvesi için Başbakan olarak Sudan’a giden Recep Tayyip Erdoğan, Sudan’daki krizi bizzat görmüş ve akabinde TİKA Hartum Program Koordinasyon Ofisi açılmıştır. Kızılay ile beraberinde birçok STK ile “Sudan İnsani Yardım” çalışması aktif olarak başlatılmıştır. Bununla birlikte 2014 yılında Darfur’da Türkiye-Sudan Hastanesi açılmış ve Türkiye’den giden sağlık personelleri tarafından bölgenin ihtiyacının büyük kısmı karşılanmaya başlamıştır. Daha sonra Sudanlı sağlıkçıların eğitiminde de Türkiye büyük rol oynamıştır.
Sonuç olarak Türkiye’nin Sudan’a sağladığı insani yardım desteği ve diğer alanlardaki destekleri, Sudan’ın her alanda daha güçlü olması ve kendini kalkındırmasına yönelik çalışmalardır. Buna ek olarak iki kardeş ülke olan Türkiye-Sudan ilişkilerinin önümüzdeki yıllarda da gerek ticaret hacmindeki büyüme oranı ile gerekse insani kalkınma çalışmaları ile iş birliğinin el-Beşir dönemindeki gibi ilerlemesi temenni edilmektedir.