Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan döneminde Türk Savunma Sanayii bir devlet politikası haline getirilerek desteklendi. Türkiye’nin, savunma sanayiinde mevcut anlayışı sürdürmesi halinde bölgesel güç olmanın ötesinde bir kapasiteye ulaşması, silah ihracatında vazgeçilmez adres olması, dünya askeri harcamalarında dengeleri değiştirmesi kaçınılmaz hale geldi. Ancak bunun için son yıllarda gösterilen özverinin ve devlet politikası anlayışının sürdürülmesi kritik bir önemdedir.
Türkiye’de savunma sanayiinin gelişim sürecine bakıldığında, özellikle 1974 yılına kadar olan zaman diliminde, dış alımlar ve dış yardımlarla varlığını sürdüren bir tedarik anlayışı gözlenmektedir. Ancak 1974 Kıbrıs Barış Harekatı ile gelişen süreçte, savunma sanayiinin gelişimi konusunda milli politikalar izlenmesinin bir zaruret olduğu görülmüştür. Bu anlamda bazı adımlar da atılmış, ASELSAN ve HAVELSAN gibi savunma sanayii kuruluşları bu adımların sonuçları olarak ortaya çıkmıştır. Ancak atılan bu adımlar da arzu edilen seviyeye ulaşmayı sağlayamamıştır.
1980’li yılları takiben Türkiye’nin güvenlik sorunu haline gelen ve dış odaklar tarafından Türkiye’yi kontrol etme ve zayıflatma amacıyla kullanılan PKK terörü, Türkiye’nin siyasi bağımsızlığı, toplumsal barışı ve mali kalkınması açısından en önemli sorunlardan biri haline gelmiştir. Bu durum Türkiye’nin, terörle mücadele sürecinde askeri ve istihbari anlamda en üst düzeyde etkin olmasını zorunlu kılmıştır Hızlı ve doğru istihbarat sağlanması ve operasyonel anlamda ihtiyaç duyulan teçhizatın kolay temini ve bu teminin sürdürülebilirliği, Türkiye için hayati bir konu olmuştur. Dış ülkelere bağımlı olarak temin edilen istihbarat ve askeri teçhizat, Türkiye’nin doğru zamanda doğru yerde operasyon yapmasının önündeki en büyük engeller olmuştur. 2000’li yıllara dek Türkiye’nin savunma sanayii konusunda dışa bağımlılığı sürmüştür. Ancak 2000’li yıllardan sonra Türkiye’nin güvenliği, siyasi gelişimi ve tam bağımsız dış politika izleme arzusu, milli ve yerli savunma sanayii ihtiyacının olmazsa olmaz bir konumda olduğunu bir kez daha göstermiştir.
DOSTA GÜVEN DÜŞMANA KORKU!
Türkiye, 2008 yılında özellikle terörle mücadelede ihtiyaç duyduğu Reaper ve Predatör tipi İHA’ları ABD’den talep etmiş ancak beklediği karşılığı bulamamıştı. NATO müttefiki ABD, Türkiye’ye parası mukabilinde İHA satmamıştı. İsrail ise, Türkiye’ye sattığı HERON’ların teslimini geciktirmiş, dahası bakım süreçlerini de uzattıkça uzatmıştı. Dışa bağımlığın oluşturduğu handikapların farkında olan Türkiye, bu süreçte bir yandan kısa vadeli ihtiyaçlarını karşılamak için diğer ülkelerden askeri ürünlerin teminini sağlamaya çalışırken bir yandan da yerli ve milli savunma sanayii adımlarını hızlandırmıştı. Bu süreçte bugünlerde meyvelerini verdiğini gördüğümüz pek çok projenin temelleri atıldı. 2023 yılı, Türkiye’nin kuruluşunun 100. Yılı olarak pek çok alanda olduğu gibi Türk Savunma Sanayii için de bir kilometre taşı olarak belirlendi. Öyle ki; bugünlerde geldiği nokta bakımından Türk Savunma Sanayii’nin, Türk halkının (az sayıda ideolojik bakanlar dışında) her kesimince takdir edilen konular arasında en üst sırada yer aldığı söylenebilir. Dünyada ise dost ve kardeş ülkeler, Türk Savunma Sanayii’ne gıpta ve güvenle bakarken; düşman ülkeler ise korku ve endişe içinde gelişmeleri izliyor.
TARİHİNDEN, KİMLİĞİNDEN, ÜLKÜSÜNDEN İLHAMLA
Türk Savunma Sanayii, bugünlerde kullanıma hazır hale getirdiği projelerle şaha kalktı adeta. Türk Ordusu, donanmasıyla, hava kuvvetleriyle ve kara unsurlarıyla gövde gösterisi yapıyor. Çok Maksatlı Amfibi Hücum Gemisi TCG Anadolu, Türkiye’nin en büyük askeri gemisi ve Türkiye’nin denizlerdeki yüzer üssü olarak Türk Donanmasında yerini aldı. Türkiye’nin amiral gemisi TCG Anadolu, kendine has özellikleriyle dünyanın ilk SİHA gemisi olma özelliğini taşıyor. Öte yandan diğer savunma sanayii ürünlerini üzerinde taşıması ve sergilemesiyle de dünya basınında övgüler alan TCG Anadolu, Türk Savunma Sanayii’nin vitrini oldu.
Bu vitrinde şimdiye kadar Altay Tankı, İnsansız Savaş Uçağı Kızılelma ve Silahlı İnsansız Hava Aracı Bayraktar TB3 gibi Türkiye’nin gurur projeleri yer aldı. Türkiye bu vitrin ve vitrinde sergilenen savunma sanayii ürünlerinde ya dünyanın en iyisini yaptı ya da kendine özgü ara bir form oluşturdu. Bu durum, Türk Savunma Sanayii’nin harp stratejilerini etkileyecek özgün bir yapıya doğru adım adım ilerlediğini gösteriyor. Türkiye’nin savunma sanayii ürünlerine verdiği isimlerin tarihten, coğrafyadan, kimlikten ve ülküden ilham alması ise bu ilerleyişe ayrı bir heyecan katıyor.
YERLİ ÜRETİM ASKERİ HARCAMALARI DÜŞÜRDÜ
Türk Savunma Sanayii’nin göstermiş olduğu performans sadece Türk Ordusu’nun güç ve kapasitesini artırmıyor. Aynı zamanda dünyada askeri harcamalarda belli başlı ülkelerin tekelinde olan savunma sanayii ürünleri konusunda Türkiye’yi bir alternatif olmaya sevk ediyor. Ayrıca Türkiye’nin silah ihracatında yaşanan artış ülke ekonomisine de katkı sunuyor.
İsveç merkezli düşünce kuruluşu Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü›nün (SIPRI) 2022 yılı küresel silah ihracatı raporuna göre listenin birinci sırasında yer alan ABD’nin 2018-2022 yılları arasında küresel silah ihracatındaki payı, önceki dört yıla göre 7 puanlık artışla yüzde 40’a yükseldi. İkinci sıradaki Rusya’nın payı ise yüzde 22’den 16’ya geriledi. Küresel silah ihracatındaki payı 2018-2022 yılları arasında yüzde 1,1 olarak seyreden Türkiye, sıralamada 12. sırada yer aldı. Bir önceki dört yıllık zaman dilimiyle karşılaştırıldığında, Türkiye›nin küresel payının yüzde 0,5 arttığı gözlendi. Öte yandan iki zaman dilimi arasında Türkiye, silah ihracatını yüzde 69 dolayında artırdı. Küresel askeri harcamalar tüm zamanların en yüksek seviyesine ulaşırken Türkiye’nin askeri harcamaları 2021 yılına göre yüzde 26 düşüş kaydetti. Türkiye’nin Savunma Sanayii’nde yerli ve milli üretime ağırlık vermesi neticesinde dışa bağımlılığın azalarak askeri ürünlerin ihracatının artması ve ithalatının azalmasının doğal bir sonuç olarak ortaya çıktığı görülüyor.
BÖLGEDE OYUN KURUCU
Türkiye’nin bölgedeki siyasi ve askeri gelişmelerde aktif rol alarak barış ve istikrara hizmet etmesinde Türk siyasi ve kurmay aklı kadar, Türk Savunma Sanayii’nin de katkısı olduğu görülmektedir. Çünkü Bahar Kalkanı Harekatı’nda Türk İHA teknolojisiyle Türk Ordusu, harp tarihinde ilk sürü SİHA saldırısını gerçekleştirdi. Suriye’de kapalı hava sahasının adeta kilidini kırdı. Türk SİHA’ları Libya, Suriye ve Ukrayna’da Rus sistemlerini mağlup etti. Karabağ, Türk ordularının SİHA’larla kazandığı zafer olarak anıldı. Amerikalı Siyaset Bilimci Farancis Fukuyama, Türk SİHA’larının kara gücünün doğasını sarsarak harp taktiklerini değiştireceğini ve bu teknolojilerin Türkiye’nin bölgesel güç seviyesine yükselmesine önemli bir katkı yaptığını ifade ederek Türkiye’nin bölgede oyun kurucu konuma yükselişine dikkat çekti. Dünyada çok sayıda ülke Türk SİHA’larını tedarik edebilmek için sıraya girmiş durumda. Sadece Türk SİHA’ları değil mühimmat, füze sistemleri, kara araçları ve askeri helikopter ihracatında da Türkiye hızla ilerlemeye devam ediyor.
BURADAN GERİ DÖNÜLEMEZ
Bugün Türk Savunma Sanayii, Türkiye için gurur, Türk Silahlı Kuvvetleri için güç artırımı, bölge siyaseti için istikrar, dünya siyaseti için barış, diğer ülkelerin askeri harcamaları için alternatif ve başarı hikayesi arayanlar için de bir örnek olmuştur. Bu mesafenin alınmasında Türk Savunma Sanayii’nin bir devlet politikası haline getirilerek desteklenmesi, hedeflere ulaşmak için idealler doğrultusunda seferber olunması ve bu noktada ortaya koyulan vizyon gibi faktörler belirleyici olmuştur. Türkiye’nin savunma sanayiinde mevcut anlayışı sürdürmesi halinde bölgesel güç olmanın ötesinde bir kapasiteye ulaşması, silah ihracatında vazgeçilmez adres olması, dünya askeri harcamalarında dengeleri değiştirmesi kaçınılmaz bir sonuç olarak şimdiden kendini göstermektedir. Ancak bunun için son yıllarda gösterilen özverinin ve devlet politikası anlayışının sürdürülmesi kritik bir önemdedir.