Yemen-Türkiye ilişkileri her iki ülkenin de modern devlet tarihlerinden daha kadimdir. Yaklaşık 400 yıl Osmanlı Devleti’nin bir parçası olan Yemen, Osmanlı için daima birçok yönüyle önemli bir bölge idi. Türkiye’nin son yıllarda oluşan dış politik ekseni, Afrika politikası, uluslararası ticaret yolları ve enerji yollarına yönelik jeopolitik stratejileri, Yemen’i bugün de Türkiye açısından oldukça önemli kılıyor.
Türkiye’nin Akdeniz’deki varlığını, Afrika politikasındaki istikrarını ve kutsal beldelerin güvenliğine yönelik stratejilerini en fazla belirleyen meselelerin başında Yemen gelmektedir. Yemen açısından da durum oldukça zorunlu ilişkiler doğurmuş durumdadır. Husilere karşı Yemen’in güvenliğini ve toprak bütünlüğünü koruyacak iki zorunlu ilişki görülmektedir. Bunlardan birincisi sınır komşusu ve Husi karşıtı net tutumuyla Suudi Arabistan, ikincisi de Uluslararası arenada Yemen’e destek olabilecek, ABD, BAE ve İran çıkarlarına karşı, Yemen’in bütünlüğüne katkı sunabilecek Türkiye’dir.
Yemen birden çok devletin birbirinden farklı çıkarlarının oluştuğu çok krizli bir süreç yaşamaktadır. BAE, 1990’a dönerek Kuzey ve Güney olarak Yemen’in bölünmesini ve Güney’de kendi kontrolünde bir hükümet kurulmasını amaçlamaktadır. Böylesi bir bölünme, zamanla Suudi Arabistan’ın bölünmesine kadar uzanan yeni savaş ve krizleri getirirken İran için yeni bir alan açacaktır. Suudi Arabistan, bölünmeye karşı fakat Husilerin tamamen yönetimden uzaklaştığı,
kendi kontrolünde zayıf bir Yemen arzulamaktadır.
İran ise, Husiler üzerinden Yemen’i kontrol etme ve zamanla Suudi Arabistan’ı bölecek yeni bir süreci hedeflemektedir. Bu arada her üç devlet de bu hedeflerinin yanında Babül Mendep’i kontrol etme arzusu içerisindedir. Bölge dışından ABD ve İngiltere’nin, BAE’ye destek vermesinin yanı sıra Rusya’nın da Husilere destek vermesinin yine temel sebebi Babül Mendep’i kontrol ederek büyük bir jeopolitik elde etme istekleridir.
Suudi Arabistan ve BAE her ne kadar iki müttefik güç olarak görünmeye çabalasa da Husilere karşı savaşa katılmalarının arkasında farklı çıkarlar yatıyor. Suudi Arabistan, Yemen’in güneyinde BAE destekli ayrılıkçı Güney Geçiş Konseyi’ne değil, hükümete destek veriyor. BAE ise 1990 öncesine dönülmesi ve güneyin bağımsızlığını isteyen Güney Geçiş Konseyi’ne destek veriyor ve Hizam Emni ile diğer bazı gruplarla ittifak içerisinde bulunuyor.
BAE, Suudi Arabistan’ın izlediği siyasetten aşamalı şekilde uzaklaşıyor. Suud-BAE gerginliği sahada oldukça önemli değişimleri de beraberinde getirmekte. Abu Dabi yönetiminin Yemen’in bölünmesi fikrine olan desteği, Suudi Arabistan’ı hem çok rahatsız ederken hem de Suud yönetiminin desteğinin hükümet ve hükümetin bir parçası olan Islah Partisi’ne (İhvan) kaymasına sebep olmaktadır. Suudi Arabistan’ın bu yeni denklemi, aslında Yemen konusunda Türkiye-Katar-Suudi Arabistan birlikteliğinin önünü açmaktadır. Ayrıca bu denklem Yemen’in toprak bütünlüğünün korunmasının da en iyi formülü olarak karşımıza çıkmaktadır.
Yemen hükümetinin kontrol ettiği alanlar, Husilerin kontrol ettiği alanlar, el Kaide ve BAE destekli bazı milis güçlerinin desteklediği alanlar olarak Yemen’de saha birçok tarafın kontrolünde bölünmüş bir haldedir. Fakat ana iki eksen bulunmaktadır: Hükümet ve Husiler. Hükümet merkezini Aden’e taşımışken, Husiler tarihi Sana şehrini merkez olarak kullanmaktalar.
Bu dağılımlara baktığımızda Yemen’in toprak bütünlüğü, barışı ve istikrarı açısından Türkiye’nin önemli bir rol oynayacağını söylemek mümkün. Bununla beraber Türkiye, Yemen’de sorunlu hiçbir ilişki, taraf veya çatışmanın içinde yer almamış bir güç olarak barış için önemli bir etken olarak durmaktadır.
Türkiye, Yemen’in toprak bütünlüğünü savunan ve meşru hükümeti destekleyen önemli bir güçtür. Bölge ülkelerini ve ilgili tüm tarafları Yemen konusunda, Yemen’in toprak bütünlüğünü ve iç savaşın sona erdirilmesini desteklemeye davet ederek istikrarlı bir tutum sergilemiştir. Bu durum Yemen halkında ve Yemen’deki birçok tarafta Türkiye’ye karşı bir güven ve çözüme yönelik bir beklenti oluşturmuştur.
Yemen meşru hükümetinin tüm unsurlarının, Libya’da olduğu gibi, kapasitelerinin geliştirilerek, kurumsal sistemlerinin oluşumu sağlanarak ve diplomatik kapasiteleri inşa edilerek, Yemen’de sağlıklı bir hükümetin kurulmasına katkı sağlanmalıdır.
İlaveten Türkiye, Yemen konusunda İran ve BAE’nin olumsuz tavrına karşın, Yemen’in toprak bütünlüğünü ve istikrarını esas alan yeni bir süreci Katar-Umman ve Suudi Arabistan ile inşa edebilir. Bu süreç ile beraber Türkiye, hem bölgesel politikalarının hem de Doğu Akdeniz ve Afrika politikalarının güvenliği açısından Yemen’de istikrarsız bir bölünmeye karşı duruşunu güçlendirmelidir.