Son yıllarda Türkiye ve Türkistan coğrafyasında yabancı düşmanlığı giderek ciddi boyutlara ulaşıyor. Kırgızistan’daki yabancı öğrencilere yönelik saldırılar ve akabindeki protestolar uluslararası medyada yer almıştı. Bu olaylar tıpkı daha önce 2005 ve 2006’da Kırgızistan ve Kazakistan’da Türk işçilere karşı yapılan saldırı olaylarında olduğu gibi, yabancı düşmanlığının tekrar gündeme gelmesine yol açtı. Türkiye’den bakınca, zenofobi deyince ilk olarak Türk ve İslam karşıtı Avrupa ülkeleri akla gelirken, Türkiye’nin içinde ise Suriyelilerle başlayan ve Orta Asyalıları da içine alarak devam eden bir durum var.
Öyle ki, aynı ırktan, dil ve dinden olmasına, aynı değerler ve tarihi paylaşmasına rağmen Türk cumhuriyetleri halkları arasında zenofobi önemli boyutlarda. Halk arasında, iş hayatında, entelektüel akademik ortam ve siyasi çevrelerde dahi bunu görebiliyoruz.
ZENOFOBİ NEDİR?
Zenofobi, Yunanca “korku” anlamına gelen “phobia” ile “yabancı” ve “misafir” anlamına gelen “xenos” sözcüklerinden türemiştir. Kendisinden olmayanları “diğerleri” veya “yabancı” olarak değerlendirerek kişi veya gruplara karşı korku, ön yargı veya nefret olarak tanımlanabilen zenofobi dünyanın oluşumundan beri vardır.
Kelime anlamından da anlayacağımız üzere, yabancılara karşı duyulan korkudan kaynaklanan bir durumdur. Uzmanlar kalıpyargılarla farklı olanları düşman olarak görülmesinin sebeplerini genel olarak bir sınıflandırma eğilimi, eşit değerde görmeme, kendisinin sahip olduğu geleneksel değerlerine tehdit olarak görmesi, düşük eğitim seviyesi ve medyanın yaydığı stereotipler olarak özetlemektedirler.
Halklar arasında olan bu durum birçok kesim tarafından siyasette de çıkar amaçlı bir iç politika aracı, hatta bir tehdit olarak hep kullanılmıştır. En özgür ülke olarak gösterilen ABD’de bile Trump’ın yabancıları hedef göstererek siyasi rant peşinde olduğunu biliyoruz. Türkiye’de de zenofobi genel seçim sırasında aynı şekilde oy uğruna bir iç siyaset aracı olarak kullanıldı. İşe yarıyor mu? Evet. Ülkeye faydası var mı? Zararı daha çok.
TÜRK HALKLARI BİRBİRİNİ TANIMIYOR
Türk dünyasında zenofobi Avrupa’daki gibi kültürel ve siyasi temelli değil, ekonomik sebeplerden kaynaklandığını görüyoruz. Ekonomik sorunlar, düzensiz göç gibi unsurlar ülke halklarını kendisinden olmayanları suçlu olarak ilan etmesine yol açmakta. Türk dünyasında yerli halkın, yabancı işçilerin kendi işlerini çalma korkusu, ekonominin kötü gitmesinin ve işsizliğin sebebi olarak görmesinden kaynaklanmaktadır.
Türk dünyası halklarının kendi aralarındaki yabancı düşmanlığının ikinci ve en önemli sebebi ise, Türk halkların birbirini tanımamasıdır.
Son olarak ise bu halklar arasındaki yakınlaşma ve tanıma süreçlerini baltalamak isteyen güçlerin varlığıdır. Kim bunlar? ülkelerin içinde ve dışında Türk dünyasının kendi aralarındaki yakın ilişkilerden rahatsızlık duyanlardır. Aynı ırka mensup halkların coğrafi konumları ve isimlerinden dolayı çok farklı, başka ırklarmış gibi gösterilmeye çalışılması -bir stratejinin veya bir oyunun parçasıdır.
ÖĞRENCİLER HEDEFTE
Her ne kadar birçok ülkede zenofobi, düzensiz göç, kaçak işçi ve mülteciler üzerinde yoğunlaşan olağan bir durum olsa da; yakın zamanda özellikle Türk dünyasında işin boyutunun yabancı öğrencilere kadar indirgenmesi, sorunun ciddiyetini göstermektedir.
Gelişmiş ülkeler, uluslararasılaştırma adına öğrenci çekme yarışındayken, Başkan Recep Tayyip Erdoğan’ın dediği gibi, yurtdışından gelen öğrenciler Türkiye’nin “gönül elçileri” olarak sadece ülkenin “yumuşak gücü”nün önemli parçasını oluşturmakla kalmayıp ülke ekonomisine de ciddi katkı sağlamaktadırlar.
Bu ayrımın yapılamaması o kadar ciddi boyutlarda ki halklar ülkelerine gelen üst düzey bilim adamları, akademisyenleri ve diğer başarılı insanları bile düzensiz göç ile gelen vasıfsız işçiler ile aynı çerçevede değerlendirebilmektedir.
PEKİ NE YAPMALI?
Günümüzde Türk dünyasına yönelik devletlerarası ve ortak kurumların ciddi çalışmaları var: Türk UNESCO’su TÜRKSOY, TDT, TİKA, YTB, Türk Akademisi faaliyette, Türk Dünyası Üniversiteleri Birliği (TÜRKÜB) kurulmuş, işadamları kuruluşları mevcut, ülkeler arasında eğitim ve araştırma iş birliği var, ortak üniversiteler açıldı, çalıştay ve kongreler düzenleniyor. Ancak geçtiğimiz 30 yıl içerisinde Türk devletleri arasında birbirimizi tanıma-anlama konusunda istediğimiz hedefe tam ulaşamadık.
Bu hedefe ulaşmak ve farkındalık oluşturmak için en önemli görev siyasilere düşmektedir. Tüm dünyada zenofobinin, etnik ayrımcılığının en çok kullanıldığı alan siyaset kurumudur. Siyasiler, siyasi rant uğruna etnik ayrımcılığı destekleyici nefret dilini kullanmaktan vazgeçmelidir.
Yazılı ve görsel basın; haberleri yaparken tahrik edici, etnik nefreti körükleyici, sadece reyting amaçlı manşetlerden kaçınmalı. Entelektüel ve akademik çevre ise bu konularda daha fazla bilgilendirme daha fazla yayın yapmalıdır. İş dünyası da, yanında çalıştırdığı yabancı işçiyle ilgili topluma bunun neden gerekli olduğu konusunda izah edici veriler eşliğinde açıklamalarda bulunmalıdır.
Hükümetler kendilerine karşı siyasi rant elde etmek için kullanılan bu etnik ayrımcılığın ve nefret söylemlerinin doğru olmadığını, resmi ve bilimsel verilerle, neden-sonuç ilişkisi içerisinde halkın anlayabileceği bir dilde açıklamalı ve bu konuda “devlet aklı”nın ne düşündüğünü halklarına anlatarak onları ikna etmeye çalışmalılardır. İçerideki ve dışarıdaki fırsatçılara alan bırakılmamalıdır.