Yunanistan, Batı Trakya’da eğitim sistemine koyduğu düzenlemelerle Türk çocuklarının eğitim kalitesini düşürmekte, okulları ve dernekleri kapatmakta, siyasi temsilde ve kamu istihdamında eşitsizlik yapmakta, halkın ekonomik olarak güçlenmemesi için çeşitli engeller koymakta ve en önemlisi azınlıkları etnik kimliklerini inkara zorlayarak Yunan topraklarında Türk olmayı neredeyse bir suç saymaktadır.
Bir imparatorluk tebaası olan Balkan milletleri arasında yayılan büyük milliyetçi idealar bölgede hızla faaliyet göstermeye başlamış, bu durum Balkan Savaşları’nı beraberinde getirmişti. Birinci Balkan Savaşı’nda bölgenin haksız paylaşımı bölge ülkeleri arasında anlaşmazlık yaratarak bir sonraki Balkan savaşını beraberinde getirdi. Bu anlaşmazlıktan yararlanmak isteyen Osmanlı İmparatorluğu, nehrin batı yakasına Teşkilat-ı Mahsusa’ya bağlı bir müfreze geçirerek Süleyman Askeri’nin de desteği ile tarihteki ilk Türk Cumhuriyeti olma özelliği taşıyan Garb-ı Trakya Hükümeti’ni kurdu. Ancak Rusya ve Avrupa’nın yaptığı baskılar sonucu daha fazla direnemeyen hükümet kendisini feshetti yine de Osmanlı İmparatorluğu bölgedeki Türk çoğunluğun varlığını devam ettirmesini destekleyerek Batı Trakya’nın geri alınabileceği umudunu kaybetmediğini gösterdi. Batı Trakya önce Bulgaristan ardından Müttefik Devletler ve nihayetinde Yunanistan tarafından sürekli işgallere uğradı. Bu olayların Balkanlar’da Osmanlı İmparatorluğu’na yaşattığı gerileme ve gerilemenin beraberinde getirdiği göçlerden sonra bölgede kaybedilen topraklarda kalan Türkler için yeni bir sorun ortaya çıktı: Azınlık konumuna düşmek.
LOZAN ANTLAŞMASI VE BATI TRAKYA TÜRK AZINLIĞININ STATÜSÜ
- Tarihsel süreçte Türkiye, geride bırakmak zorunda kaldığı azınlıkların haklarını koruma altına almak adına çok çeşitli antlaşmalar imzalamıştır fakat bunlardan en önemlisi ve hala tartışma konusu olan antlaşma şüphesiz Lozan olmuştur. Lozan Antlaşması esnasında 30 Ocak 1923’te imzalanan “Rum ve Türk ahalinin mübadelesine dair mukavelename ve protokol” gereğince Türkiye’de yaşayan Rumlar ve Yunanistan’da yaşayan Türkler mübadele edilmiş fakat İstanbul Rumları ve Batı Trakya Türkleri bu mübadelenin dışında bırakılmışlardır. Antlaşma her iki tarafın sınırları içinde kalan azınlıkların haklarını korumak amacıyla taraf ülkelere inanç özgürlüğü, anadilde eğitim, kamusal alanda eşitlik gibi yükümlülükler getirmiş fakat Yunanistan, “Türk Azınlık” ifadesinin Lozan Barış Antlaşması’nda yer almadığını ileri sürerek, azınlığın etnik kimliğini tanımlama hakkını kabul etmeyip, Lozan Antlaşması’ndaki boşlukları da kullanarak bölgedeki azınlık halkın Türkçe konuşan Yunan Müslümanlar olduğunu iddia etmiş ve zaman içinde bu yükümlülükleri yerine getirmeyerek bölgede çok çeşitli hak ihlalleri işlemiştir. Oysa Lozan Barış Antlaşması’nın “Azınlıkların Korunması” başlıklı maddelerinde sadece “Müslüman” tabiri kullanılmışsa da; antlaşmanın diğer hükümlerinde geçen “Türk” sıfatından, konferans tutanaklarından, mübadele dışı tutulan halka verilen etabli belgelerinde kullanılan Türk ifadelerinden bölgedeki halkın Türk olduğu fakat Yunanistan’ın bölgedeki azınlık halka karşı sorumluluklarını yerine getirmemek adına bölge halkının etnik kimliğini inkar yoluna gittiği ve zamanla azınlık halka karşı çok çeşitli zulümlere ve asimilasyon politikalarına imza attığı görülmüştür.
YUNANİSTAN’IN BATI TRAKYA’DA İŞLEDİĞİ HAK İHLALLERİ
Lozan Anlaşması ile azınlıklar, kendi din işlerini Yunan Yönetimi’nden bağımsız olarak yönetme hakkı kazanmışlarsa da 1985 yılından bu yana Yunan Hükümeti, Lozan’ı yukarıda bahsettiğim sebeplerden dolayı ihlal edip, azınlık halkın inanç özgürlüğüne kastederek müftüleri doğrudan kendisi atamaktadır. Bölgedeki müftülerin anlamı Türkiye’deki müftülerden biraz farklıdır. Bölgede müftüler, aday listesinden, Müslüman azınlık tarafından seçildikten sonra öğretim ve din görevlilerini denetlemek, Müslümanlar arasında evlenme, boşanma, nafaka, vesayet, miras gibi konularda geniş yönetsel-yargısal yetkilere sahiptir. Yunan hükümeti 1985’te bu yetkileri de gerekçe göstererek müftülerin Müslüman azınlık halk tarafından seçilmesini kabul etmeyip azınlık halkın seçme hakkını gasp ederek bölgeye çeşitli müftü atamaları yapmaktadır. Bölgedeki azınlık halk bu atanmış müftüleri tanımayarak camilerde el kaldırma usulüyle kendi müftülerini kendileri seçmekte bu da bölgede atanmış ve seçilmiş müftüler olmak üzere bir çift başlılık yaratmaktadır. Yunan Yönetimi çok uzak tarihlerde değil geçtiğimiz günlerde seçilmiş müftüler Ahmet Mete ve İbrahim Şerif hakkında yargılama kararları çıkartmış, Avrupa medeniyetinin beşiğinde inanç özgürlüğüne müdahale edilmiştir. Türkiye ise Batı Trakya Türk azınlığının seçtiği müftüleri tanıyarak azınlık halka destek olmuş Meclis Başkanımız Mustafa Şentop seçilmiş müftüleri makamında ağırlamış, Dışişleri Bakanımız Mevlüt Çavuşoğlu da bölge müftülerine ziyaretler yaparak atanmış değil seçilmiş müftüleri tanıdığımızı göstermiştir.
- Batı Trakya’daki en önemli sorunlardan bir diğeri ise eğitim. Çok geçmiş tarihlerde değil sadece 2011’den bugüne kadar Batı Trakya’da 65 tane Türk okulu kapatılmıştır. Okullar, antlaşma gereği Yunan Hükümeti’nin mülkiyetinde değildir, özerktirler. Fakat bunların hepsine Yunan Devleti tarafından tek taraflı son verilmiştir ve okullar yavaş yavaş Yunan mülkiyetine geçmiş eğitim kalitesi düşmüş, ilkokuldan sonra Türk çocuklarının eğitimlerine devam edebilecekleri okulların sayısı kısıtlanmış, öğrenciler ne tam Türkçe ne tam Yunanca öğrenebilmişlerdir. Türk ailelerini, çocuklarının geleceği ve etnik kimliklerini koruma konusunda böyle insafsız bir seçime zorlayan Yunanistan, Batı Trakyalı Türk çocuklarını zorla asimile etmeyi hedeflemiştir. Yunanistan’ın işlediği hak ihlalleri ne yazık ki bununla sınırlı kalmamakta siyasi temsilde ve kamu istihdamında eşitsizlik, radyo ve gazetelerde kısıtlama, bölge halkının arazi satın almasına çeşitli engeller koymak suretiyle tarımla geçinen Batı Trakyalılara ekonomik sıkıntılar yaşatarak göçe zorlama ve en önemlisi de dernek ve vakıflarda “Türk” isminin kullanılmasını yasaklayıp İskeçe Türk Birliği, Gümülcine Türk Birliği gibi dernekleri kapatarak medeni Avrupa’nın ortasında insan hakları ihlalleri gerçekleştirmeye devam etmektedir.
Tüm bu yaşanan hak ihlallerinden bahsedip, Batı Trakyalıların mücadelesinden, bu haksızlıklara canı pahasına direnen bir isimden; Şehit Dr. Sadık Ahmet’ten bahsetmemek haksızlık olurdu. Dr. Sadık Ahmet, Gümülcine’de doğdu fakat ardından tıp tahsili için Türkiye’ye gelse de doğduğu topraklara hizmet etmek için tekrar Yunanistan’a döndü. Türk olmanın ilk hapis cezasını Türklerin ancak er olarak geri hizmetlerde görev alabildiği Yunan ordusunda insiyatif kullanan genç bir Türk hekim olarak Yunan askerini tedavi ettiği için aldı. Zorunlu vazife süresi sonrası Batı Trakya’ya döndü ve son nefesine kadar bu topraklar için mücadele etti. O bir liderdi ve halkı için gereken neyse yapmaya ömrünün her adımında devam etti. 1985 yılında bir imza kampanyası başlattı. Toplanan imza ve dilekçeleri, Batı Trakya Türk Toplumu’nun içinde bulunduğu durumu anlatan bir broşür ile birlikte Selanik’te toplantı halindeki İnsan Hakları ve Demokrasi Heyeti’ne dağıttı. İnsan haklarını sadece kendi hakları gasp edilince hatırlayan bir medeniyetin yüzüne karşı ikiyüzlülüklerini bağırdı. 1989 yılında “Batı Trakyalılar Türk’tür” dediği için tekrar hapse atıldı. İslam ahlakı ve şuurunu hayatının her safhasında önceleyen Dr. Sadık Ahmet’e Yunan Meclisi’nde Kur’an-ı Kerim üzerine yemin ederek milletvekili olmak nasip oldu. Tüm bu yaşananlardan ve aldığı tehditlerden sonra içinde azınlık haklarının yer aldığı Lozan’ın bir yıldönümünde, 24 Temmuz 1995’te, Batı Trakya Türk Azınlığı Lideri Dr. Ahmet arabası içinde şaibeli bir kaza sonucu hayatını kaybetti.. Ömrünü adadığı Rumeli topraklarından “Rumeli Gazileri kelle verir, toprak vermez” sözünün ispatı gibi yürüdü geçti.. Rahmet ve minnetle.