Tarihsel süreçte Selçuklu İmparatorluğu, Karakoyunlu Devleti, Akkoyunlu Devleti, Safavi İmparatorluğu, Afşar İmparatorluğu ve Kaçar Hanedanlıkları döneminde aynı çatı altında yaşayan Fars ve Türk halkının bu serüveni Rusya’nın Kaçar Hanedanlığı karşısında elde ettiği zafer üzerine sona ermişti
Tarihsel süreçte Selçuklu İmparatorluğu, Karakoyunlu Devleti, Akkoyunlu Devleti, Safavi İmparatorluğu, Afşar İmparatorluğu ve Kaçar Hanedanlıkları döneminde aynı çatı altında yaşayan Fars ve Türk halkının bu serüveni Rusya’nın Kaçar Hanedanlığı karşısında elde ettiği zafer üzerine sona ermişti. Bu kapsamda Aras nehrinin Rusya ve İran arasında doğal bir sınır olarak kabul edildiği anlaşmalar akabinde nehrin güneyinde kalan Azerbaycan Türkleri İran’da kalmaya devam ederken kuzeyinde kalanlar ise Rusya’nın hâkimiyet alanına girmişti. Her ne kadar Türk halkının yaşadığı coğrafya, bölgede vuku bulan siyasal gelişmeler sonucu Aras nehri merkeze alınarak kuzey ve güney olmak üzere ayrılsa da Türklerin coğrafyadaki etkinlik alanının oldukça geniş ve köklü olduğu söylenebilir. Öyle ki coğrafyada kurulan ve yukarıda zikredilen tüm devletlerin Türk-Oğuz kökenli olması İran’da Türk etkisinin siyasi sonuçlarını da gözler önüne sermektedir. Dolayısıyla bugün nüfusunun yüzde 40’ından fazlasını Türklerin oluşturduğu İran, dış politikasını mütemadiyen kendi varlığını tehlike ve tehdit altında hissederek çizme yoluna başvurmuştur. Mezkur coğrafyanın asırlar boyunca Türkler yönetiminde idare edildiği ve günümüzde nüfusunun önemli bir kısmının Türklerden oluştuğu gerçeği göz önünde bulundurulduğunda Tahran yönetiminin günümüz dış politikasında Fars milliyetçisi politikalar benimsemesi anlaşılabilir.
İKİLİ İLİŞKİLERDE GERGİNLİK
Her ne kadar İran ve Azerbaycan arasında asırlarca süren kültür, tarih ve din temeline dayalı köklü bir birliktelik olduğu vurgulansa da uluslararası sistemde iki ülke ilişkileri sürekli dalgalı bir seyir izlemekte ve zaman zaman gerilmektedir. Azerbaycan’ın Ermenistan işgali altındaki topraklarını kurtarmak gayesiyle iki yıl önce başlattığı harekat bu duruma örnek olarak verilebilir. Zira harekât esnasında İran’ın stratejik ortağı Ermenistan’a karşı desteği mütemadiyen gündeme gelmiş, bu durum ikili ilişkilerdeki gerilimin yeniden tırmanması ile sonuçlanmıştır. Bilhassa harekatın ilk günlerinde çatışma karşıtı bir politika gütmeye çalışan Tahran yönetiminin ilerleyen süreçte teçhizat ve askeri araç yüklü TIR’lar aracılığıyla desteğini somutlaştırması ve beraberinde Tahran’dan peşi sıra gelen “Ermenistan’ı desteklemeliydik!” açıklamaları İran’ın bölgede değişen dengelerden rahatsız olduğu izlenimini vermektedir. Zira günümüzde Tahran yönetiminin stratejik ortağı Ermenistan’ın kendisiyle olan sınır bağlantısını kesmeye yönelik İran karşıtı bir proje olarak değerlendirdiği Zengezur Koridoru’na hararetle karşı çıkması koridor hattı yakınlarında Ermenistan’ın Kapan şehrinde bir başkonsolosluk binası açması ile sonuçlanmıştır. Bu çerçevede Azerbaycan’ı Nahçıvan’a bağlayacak olan Zengezur Koridoru’nun İran’ın ulusal çıkarlarının tehdit altında nitelediği ve güvenlik sorunu teşkil ettiği izlenimi vermektedir.
Öte yandan İran’ın ulusal çıkarları dahilinde söz konusu savaşta Ermenistan ile müşterek bir politika takip etmesi İran’ın bünyesinde barındırdığı 25 milyondan fazla Türk nüfusu karşısına almasıyla sonuçlanmıştır. Nitekim çatışmalar esnasında İran’ın önemli kentlerinden biri olan ve nüfusun neredeyse tamamının Türk olduğu Tebriz’den yükselen “Karabağ bizimdir, bizim olacak”, “Norduz kapatılmalıdır” ve “Ermenistan’a destek cinayettir” sloganları mevcut politikanın sürdürülebilir olmadığını kanıtlar niteliktedir. Hal böyleyken Tahran’ın Bakü yönetimi ile gerilimi artırma politikasını sürdürmesi şaşkınlıkla takip edilmektedir. Bu kapsamda Türkiye, Azerbaycan ve Pakistan arasında düzenlenen “Üç Kardeş 2021” askeri tatbikatını kendisine yönelik bir tatbikat olarak algılayan İran’ın hemen akabinde Azerbaycan sınırında “Hayber Fatihleri” tatbikatını gerçekleştirmesi, gerilimi artırma politikasının bir adımı olarak tezahür etmiştir.
UZUN VADEDE İRAN ZARAR EDER
Bugün ise Azerbaycan tarafından İran’ın II. Karabağ Savaşı sırasında Ermenistan’a verdiği desteğin unutulmadığına dair keskin mesajlar verilmektedir. Nitekim Tahran ile Bakü arasında sürmekte olan bilek güreşini sadece askeri/siyasi düzlemde değil ülkelerin yumuşak güç unsurlarından biri olan medya sahasında da görmekteyiz. Azerbaycan televizyon kanallarından biri olan Hazar TV’nin “Molla rejiminin Azerbaycan’a yönelik artan tahribatı nedeniyle Güney Azerbaycan’a selam” çıkışı üzerine Azerbaycan’ın Tahran Büyükelçisi’nin Dışişleri’ne çağırılması ve peşinden İran İslam Cumhuriyeti resmi yayın kuruluşlarından biri olan ve bölgedeki Türk nüfusa hitaben Türkçe yayın yapan Sahar TV’nin yayın esnasında Bakü, Nahçıvan ve Gence gibi bölgeleri işaret ederek Azerbaycan toprakları üzerinde hak iddia eden bir söylemde bulunması örneği ikili ilişkilerdeki bilek güreşi mücadelesini gözler önüne sermektedir.
Tüm bu verilere dayanarak ikinci yıl dönümünü geride bıraktığımız ve Kafkaslar’da siyasi denklemi tümüyle değiştiren II. Karabağ Savaşı sürecinde ulusal çıkarlarının tesis edilmesi için Erivan yönetimini destekleyen Tahran’ın bir paradoks içerisinde olduğu söylenebilir. Zira bölgede güçlenen Azerbaycan faktörü İran için bir tehdit unsuru olacaktır. İran’ın bu durumu engellemesi için alenen Erivan yönetimini desteklemesi ise topraklarındaki Türk nüfusun tepkisini çekmiştir. Son gelişmeler Azerbaycan-İran arasında iplerin yeniden gerilmesine sebebiyet vermiş bu durum ise günümüzde Türk kimliğinin ön plana çıkmasıyla sonuçlanmıştır. Bu kapsamda Tahran yönetiminin Azerbaycan’a karşı gerilimi artırmaya yönelik politikasının uzun vadede Tahran için olumsuz sonuçlar doğuracağı söylenebilir.