Geçtiğimiz iki hafta içinde Suriye’de baş döndürücü gelişmelere şahit olundu. Heyet Tahrir Şam (HTŞ) ile Suriye Milli Ordusunun (SMO) 27 Kasım’da başlayan koordineli ve senkronize ileri harekâtları neticesinde önce Halep, Esed Rejiminden, ardından da Halep’in kuzeyindeki Tel Rıfat kasabası PKK/PYD’den alındı. Esad Ordusu için Suriye’nin kuzeybatısında direnek görevi gören Halep’teki savunma hattının çökmesiyle birlikte HTŞ ve SMO unsurları sırasıyla Hama, Humus, Dera, Şam ve Lazkiye’nin kuzeyini Rejim güçlerinden alarak, 8 Aralık 2024 tarihinde Esed Rejimini düşürdü. Bununla birlikte SMO Münbiç’i ve yerel aşiretlerin silahlı unsurları da Deyrizur’u PKK/PYD’den temizlemeyi başardı.
Bütün bunlar olurken İran ve Hizbullah unsurları Suriye’den çekildi, Rusya da Suriye’deki askeri varlığını azaltmak zorunda kaldı ve ülkedeki operasyonel faaliyetleri durma noktasına geldi. Tüm bu gelişmeler Suriye’deki çatışma dinamiklerini hızla değiştirirken, siyasi görünümü de HTŞ ve SMO lehine dönüştürdü. HTŞ ve SMO’nun Esed Rejimini devirmesi ülkedeki askeri ve siyasi dinamikleri değiştirmekle kalmadı hem ülke içinde hem de sınır aşan sosyolojik bir etki de üretti. Yerlerinden edilmiş ve Idlib kuzeyindeki kamplara sıkıştırılan Suriyeliler ile ülkelerini terk ederek Türkiye’ye sığınan göçmenler kitleler halinde kendi evlerine dönmeye başladı.
An itibarıyla Fırat nehrinin batısında HTŞ ve SMO’nun mutlak bir hâkimiyeti, nehrin doğusunda ise küçülme, dönüşme veya lağvolma seçeneklerinin baskısıyla karşı karşıya kalan bir PKK/PYD varlığından bahsedilebilir. Öte yandan İran ve Rusya’nın Suriye’deki etkisini yitirmesi ile birlikte ABD’nin de Suriye politikasında PKK/PYD ile ortaklığına son vererek çekileceğinin gündemde olduğu yeni durum Türkiye’yi Suriye’de etkisi en çok hissedilen aktör haline getirdi. Bu durum Türkiye’nin Suriye’deki etki alanı genişletip derinleştirerek Suriye’de kapsayıcı bir geçiş hükümetinin kurulması sürecini de hızlandıracaktır.
HTŞ’NİN DÖNÜŞÜMÜ
Devrimin kapsayıcı/kavrayıcı barışçıl bir yönetime dönüşmesi için önünde birkaç önemli sınama bulunmaktadır. Bunlardan iki tanesi oldukça dikkate çekicidir. Birincisi meşru bir yönetimin oluşması için HTŞ’nin üzerine atılı terör/radikal karakterden arınma ihtiyacıdır. İdlib’teki sosyal program pratiği, ideolojik dönüşüm için yapmış olduğu önceki girişimler, içinde bulunan Hurraseddin gibi radikal unsurların tasfiyesi, uluslararası aktörlerle DEAŞ liderlerine yönelik yapılan operasyonlardaki iş birliği ve son olarak Rejimin yıkılması sonrasında verdiği ılımlı mesajlar birçok ülke başkentinde HTŞ’ye yönelik bir sempatinin gelişmesine neden oldu. Önümüzdeki günlerde İngiltere başta olmak üzere birçok ülkenin HTŞ’yi terör listesinden çıkartacağı beklenmektedir. Öte yandan HTŞ’nin de kendisini lağvederek Suriye’deki meşru yönetim içindeki yerini garantileyeceği düşünülmektedir.
PKK’NIN İLGASI
İkinci önemli sınama ise Suriye’nin üniter yapısının muhafazası sorunudur. Rejimin düşmesiyle birlikte Suriye’deki üniter yapıyı muhafaza etmek için bir aşamanın kaydedildiğini söyleyebiliriz. Ancak ülkenin yaklaşık üçte biri hala terör örgütü PKK/PYD’nin işgali altında bulunmaktadır. Münbiç ve Deyrizur çevresindeki terör örgütü PKK/PYD varlığı SMO unsurları ve Arap aşiretlerin gayretleriyle temizlendi. Bu noktaya kadar Türk Silahlı Kuvvetlerinin çatışmalara yoğun bir dahli olmadı. Ne var ki Ayn al-Arab, Rakka, Kamışlı ve Haseke çevresindeki PKK/PYD varlığına yönelik yeni Suriye Hükümetinin inisiyatifiyle askeri ve siyasi bir müdahale gerektiği söylenebilir. Suriye’de kurulacak geçiş hükümetiyle Türkiye arasında bir askeri iş birliği anlaşmasını müteakip Suriye Geçiş Hükümeti ile Türkiye’nin DEAŞ ile mücadeleyi doğrudan üstlenmesi karşılığında ABD’nin Suriye’den çekilmesi de kuvvetle muhtemel görülmektedir.
Bu kapsamda Suriye Hükümet güçleri ile TSK’nın Fırat Doğusunda tüm alanları kapsayacak şekilde PKK/PYD’yi lağvolmaya zorlayıcı bir askeri harekât düzenlemesi öngörülmektedir. Terör örgütünün lider ve silahlı kadrosunu hedef alması beklenen bu harekâtın aynı zamanda örgüte muhalif olan ve başlangıçtan bu yana siyaseten devrim içinde yer alan KNC bileşenlerinin Suriyeli Kürtler için bir alternatif önermeyi hedeflediği de söylenebilir. Böylelikle PKK/PYD’nin baskıladığı Kürt nüfusun üniter Suriye’nin bir parçası olmak için siyasi bir alternatifi de olabilecektir. Bu da radikal PKK/PYD unsurlarının ayrıştırılarak güvenlikçi yaklaşımlarla elimine edilmesine, ılımlı olanların ise dönüştürülerek yeni Suriye’ye entegre edilmesi için olanak sağlayacaktır.
TÜRKİYE’YE DÜŞEN BÜYÜK GÖREV
Suriye’de istikrarın tesisi ve bölgesel jeopolitikteki dengelerin sağlanması için Suriye’de devrimin hedefine ulaşması bir fırsat olarak görülmelidir. Bu bakımdan Suriye’de başat aktör olan Türkiye’nin yapıcı rolü sayesinde kapsayıcı bir geçiş hükümetinin kurulması ülkedeki birçok riski ortadan kaldıracak ilk adım olarak görülmektedir. Bununla birlikte yeni siyasi ve askeri görünüm içindeki sınamaları ortadan kaldırmak için Yeni Suriye Hükümeti ile Türkiye arasında karşılıklı çıkara dayalı bir iş birliğine ihtiyaç duyulmaktadır. Suriye’de üniter yapının muhafazası için askeri/güvenlik iş birliği, yeniden inşa ve sığınmacıların geri dönmesi için sosyo-ekonomik iş birliği gibi. Türkiye’nin, kendi ulusal güvenliğini sürdürmesi ve bölgesel barışın sağlanması için tıpkı Libya’da olduğu gibi eskisinden daha çok Suriye’de olma mecburiyeti bulunmaktadır.