Moskova ve Washington, birbirlerine mesaj göndermek için en uygun yerin Suriye olduğunun farkına vardılar. Ne Trump ne de Putin, Suriye’de askeri bir hesaplaşma istiyor. Ancak DEAŞ’ın Suriye’de neredeyse tamamen yenilgiye uğratılmasıyla, terör karşıtı kampanya bir yıl öncesinde olduğu gibi aynı siyasi çıkarları artık üretmiyor.
ABD öncülüğündeki koalisyonun, Şam’ın dış mahallelerinden Duma’da gerçekleştiği iddia edilen kimyasal saldırıya cevap olarak düzenlediği hava saldırısı, Batılı analistleri Washington’ın Suriye politikasında temelden bir değişim umuduna soktu. Diğer yanda Rusya, savaş alanında önceden kontrol etmediği etkisinin sona geldiği konusunda endişeliydi.
ABD, İngiltere ve Fransa’nın, kimyasal tesis olduğundan şüphelenilen üç yere düzenlediği saldırıların sonuçları en nihayetinde pek de iç açıcı değildi ve Beşar Esed rejiminin kullandığı kimyasal silahların kullanımının sona erdirilmesi için bir caydırıcı güç olmaktan uzaktı.
Bu, “ABD Başkanı Donald Trump, Rusya ile olası bir gerginliği gözardı etti” demek değil. Daha iki ay önce, ABD savaş uçakları Deyrizor’da rejim destekçisi güçlere saldırmış ve onlarca Rus paralı asker ölmüştü. Rus hükümeti, saldırıyı tanımak için günlerce bekledi ve askeri bir cevap vermedi.
14 Nisan saldırısının yerdeki etkileri sınırlı olmuşken, Suriye’deki Rus ordusunun baskınlığını sembolik olarak sorgulatmıştır. Daha önemlisi, bu saldırılar, ülkedeki çatışmayı büyük güçler arasındaki bir güç mücadelesi haline dönüştürmeyi başardı. BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, söylemlerdeki gerginliğin hava saldırıları öncesi arttığını belirterek, “Soğuk Savaş, intikamla geri döndü” demişti.
Aslında geçtiğimiz birkaç ayda yaşananlar, Suriye’deki çatışmanın yavaş yavaş Soğuk Savaş tarzı bir mücadelenin karakterini üstlendiğini gösterdi. 20. yüzyıl Soğuk Savaşı’nda olduğu gibi bugün de ABD ve Rusya arasındaki olumlu diplomatik ilişki, doğrudan bir askeri çatışmadan kaçınmak için iletişim ve koordinasyona dönüştü. Bu bağlamda, ikili ilişkilerde süreci siyasi bir diplomasinin yönetmesi yerine, ABD ve Rusya orduları idareyi ele aldı ve sürekli iletişim halinde, çatışmasızlığı ve gerilimi azaltmaya yönelik çalışıyorlar.
Batı’nın Suriye’de 14 Nisan’da gerçekleştirdiği hava saldırısının, ABD ve ortaklarının, Esed’in askeri tesislerine ve İran destekli güçlere karşı kararlı bir askeri harekat ile sonuçlanmaması, çatışmaya Soğuk Savaş perspektifiyle bakanlar için şaşırtıcı değildi.
Soğuk Savaş günlerinde, gerginlik aniden yükselir ancak beklenmedik bir biçimde hızlıca da düşerdi. ABD ve Sovyetler Birliği’nin topyekün nükleer bir savaşa en çok yaklaştığı Küba Füze Krizi, buna yerinde bir örnek oluşturuyor. 13 gün içinde söylemler, önleyici saldırı tehditlerine yükseldi, taraflar ordularını yüksek alarm seviyesine geçirdi ve tehdit unsuru oluşturan füze tesislerinin ortadan kaldırılması için önleyici bir anlaşma için müzakereler başladı. En azından iki durumda, her iki taraftan da sivil ve askeri yönetim, provokasyonlara cevap vermemeyi seçti, ve nihayetinde dönem sadece bir kurbanla kapandı – Küba tarafından düşürülen ABD U-2 keşif uçağının pilotu.
Bugün Suriye’de, Washington’ın “iyi, yeni ve akıllı füzeler” kullanmaya ant içmesine ve Moskova’nın çabuk cevap vereceğine yönelik tehditlerine rağmen iki ülkenin de askeri bandoları, deşarj olmayı umarak dikkatle süreci izliyor. İki başkentten yükselen ve çoğunlukla boş tehditlere sürüklenen hararetli söylemler, askeri teşkilatın krizi nasıl ele aldığı gerçeğiyle uyuşmuyor.
Suriye’de şahit olduğumuz şey, politika oluşturmada siyasi ve askeri taraflar arasındaki bağlantısızlık; siyasiler için tercih edilen iletişim yöntemi savaş tehditleriyken; askeriyeden faydacılık ve akıl sağlığına yönelik sesler yükseliyor. Her iki taraftaki siyasal düşmanlık, ABD-Rusya ilişkilerinde, kısmen ordular tarafından doldurulan muazzam bir boşlukla sonuçlandı. Görünen o ki, çatışmayı önlemek amacıyla gerçekleştirilen diyalog için tek işlevi olan platformu korudular.
Halihazırdaki krizi, Suriye’ye yönelik daha önceki diplomatik ağız dalaşları döneminden daha tartışmalı yapan şey, Rusya ve Batı arasında diğer alanlardaki siyasi yüzleşmelerle bağlantılı olmasıdır.
Bu, Suriye rejimine yönelik ABD hava saldırısına Fransa ve İngiltere’nin de dahil olma kararıyla açıkça belli olmuştur. İngiltere Başbakanı Theresa May ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un askeri saldırıların kimyasal silah kullanımına karşı güçlü bir mesaj gönderme amacı taşıdığına yönelik açıklamalarına rağmen, Paris ve Londra’nın bu operasyonda Washington’a katılmalarının nedeni bu değil.
Son dönemlerde, İngiltere ve Rusya arasındaki siyasi gerginlik, eski Rus ajan ve kızının Salisbury’de zehirlenmesinden sonra tırmanışa geçti. Karşılıklı diplomatların sınır dışı edilmesi, iki ülke arasında yıllardan beri artan diplomatik çatışmanın zirve noktası oldu.
Fransız-Rus ilişkileri de son yıllarda bozulmuştu. Macron, 2017 Fransa seçimlerinde kendisini başa getiren şeyi Rusya’nın seçimlere müdahil olması olarak görmesi nedeniyle ne kadar üzgün olduğunu göstermekten çekinmedi. Seçimden yalnızca birkaç gün sonra Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Paris’e ziyareti sırasında Macron, Rus medyasına yaptığı haberler nedeniyle çıkıştı ve yapılan şeyi “propaganda” olarak nitelendirdi.
Kremlin’in perspektifine göre, Fransa ve İngiltere, Rusya ile olan gerilimlerini merkezden uzağa taşımak için Suriye meselesine daha çok dahil oluyor. Buradaki düşünce, Avrupa’da yanlış bir biçimde uzak çatışma şeklinde algılanan göreceli “güvenliğe” sahip olmak için NATO’nun kuzeydoğu sınırında oluşturulan baskının başka bir yere taşınması. Moskova için, sınırlarında artan NATO etkisine karşı mücadele, Soğuk Savaş dönemindeki kaygılarının kalbinde yer aldı.
Moskova ve Washington, birbirlerine mesaj göndermek için en uygun yerin Suriye olduğunun farkına vardılar. Ne Trump ne de Putin, Suriye’de askeri bir hesaplaşma istiyor. Ancak DEAŞ’ın Suriye’de neredeyse tamamen yenilgiye uğratılmasıyla, terör karşıtı kampanya bir yıl öncesinde olduğu gibi aynı siyasi çıkarları artık üretmiyor.
Moskova ve Washington, Suriye’deki terör karşıtı kampanyalarının PR etkilerini, bu çatışmanın uzun süren siyasi çözüm sürecinin, DEAŞ’ın yenildiğine yönelik zafer beyanları kadar görkemli olmayacağını anlayacak kadar uzun yaşadılar.
Terörle mücadele söylemi tükenince, Suriye büyük bir güç çekişmesine kurban gitti. Rusya ve ABD, Suriye krizindeki yatırımlarının getirilerini en üst düzeye çıkarmaya ve bölgelerindeki diplomatik çatışmalarını sürdürmeye devam edecektir.
Bu nedenle, Suriye’nin, Soğuk Savaş dönemi Almanya’sının rolünü alacağı düşünülemez. İki büyük gücün, müttefikleriyle birlikte, ülkeyi Soğuk Savaş oyununda yeni kurallar ve kırmızı çizgiler belirlemek için kullanması muhtemel. Doğu-Batı Almanya bölünmesinin İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Moskova ve Washington tarafından tasarlanması, Suriye bağlamında yepyeni bir anlam kazanabilir.
Bu bağlamda, ABD ve Rusya arasındaki diplomatik gerilim, Suriye ve Suriye halkı açısından iyiye işaret etmiyor. Soğuk Savaş’ın dünyanın dört bir yanında vekalet savaşlarını yayması ve çeşitli halkların kendi kaderini tayin etme hakkını göz ardı etmesi gibi, bu çatışmanın da Suriye halkının kendi kaderlerini seçme hakkını inkar etme olasılığı yüksek.