Seçimlere kısa bir süre kalmasına rağmen muhalefet cephesinde, iç çekişmeler dışında kayda değer bir gelişme yoktur. Soru şu: Cumhuriyetin 100. yılına, henüz seçim olmadan bu kadar ayrışmanın ve krizin yaşandığı 6’lı masanın oluşturduğu Millet İttifakı ile mi yoksa belirli bir istikrarı sağlamış Cumhur İttifakı ile mi gireceğiz?
Yirmi yıllık iktidar başarısıyla bugünlere gelen Ak Parti ve Cumhur İttifakı ile 6’lı masa olarak anılan Millet İttifakı arasındaki seçim yarışında son kulvara girildi. Seçim sathı mailine girildiği şu dönem, geçmiş yıllara oranla çok daha farklı ve ilginç geçmektedir. Güçlü bir muhalefet anlayışının, iktidar partilerini her zaman daha iyi olmaya zorlayacağı, genel kabul gören siyaset bilimi kaidelerindendir. Ancak Türkiye’de muhalefet anlayışı maalesef bu doğrultuda ilerlememektedir. “Bu hükümet dünyanın en doğru işini bile yapsa bizim bu hükümeti alkışlayacak halimiz yok. Milletin bize verdiği görev bu” sözleriyle de bu durum adeta teyit edilmektedir.
MİLLETE GÜVEN VERMİYOR
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin getirdiği 50+1 oy oranının yanı sıra Seçim Kanunu’nda yapılan değişikliğin yürürlüğe girmesi, özellikle muhalefet partilerini yeni stratejiler belirlemeye itmiştir. 12 Şubat 2022 tarihinde, CHP, İYİ Parti, Saadet Partisi, Demokrat Parti, DEVA Partisi ve Gelecek Partisi Genel Başkanlarının bir araya gelerek yeni bir oluşum (6’lı masa) meydana getirmesini bu kapsamda değerlendirmek doğru olacaktır. Rusya-Ukrayna savaşı ve ağır geçen küresel salgının getirdiği ekonomik krizden Türkiye de normal olarak etkilenmiştir. İlk zamanlarda oluşan genel karamsarlık hali, Cumhur İttifakı oylarında belirgin bir düşüşe neden olmuştur. Muhalefet oylarında cüzi miktarda yükselme olmuşsa da en fazla artışın kararsız seçmen kesiminde görülmesi son derece dikkat çekicidir. Bu sonuçların oluşmasında en önemli etken, 6’lı masa ittifakına seçmenlerin güven duymamasıdır. Yapılan taraflı/tarafsız anketlerde, ülkenin birinci sorunu olarak “ekonomi” başlığı öne çıkmaktadır. İkinci olarak yöneltilen, “peki bu sorunu kim çözebilir” sorusuna ağırlıklı olarak “Recep Tayyip Erdoğan/AK Parti” cevabının verilmesi ciddi bir göstergedir.
6’lı masa ittifakı kısa süre sonra birinci yılını tamamlayacak. Bu süre zarfında 10 kez bir araya gelindi. Son toplantı ise yaklaşık 10 saat sürdü. Ancak basına dağıtılan sonuç bildirgesinde seçmeni tatmin edecek somut bir gösterge yine ortaya konulmadı. Seçimlerin yapılmasına 5 ay gibi kısa bir süre kalmasına rağmen Cumhurbaşkanı adaylığı hala belirsizliğini korumaktadır. Üstelik 26 Ocak’taki 6’lı masa toplantısı ve akabinde 30 Ocak’ta gerçekleştirilecek “yol haritası” lansmanında da, adayın kim olacağına dair yine bir açıklama yapılması beklenmiyor.
DAVUTOĞLU’NDAN KAOS VAADİ
Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’nun yeni sürecin nasıl işleyeceği konusunda yaptığı ifşaatlar başta muhalif medya olmak üzere birçok kesimin tepkisini çekti. Buna göre halkın yüzde 50+1 oyu ile seçilen Cumhurbaşkanı, diğer genel başkanlardan icazet almadan asla bir işe kalkışamayacak. Tabii anayasal olarak böyle bir durum kesinlikle söz konusu değildir. Bu durumu aralarında imza altına alacakları bir protokole dayandıracaklar. Cumhurbaşkanı olarak seçilecek kişi “ben protokolü tanımıyorum” çıkışında bulunduğu takdirde, kriz çıkacağını, partilerin Meclis desteğini çekeceğini ve erken seçime gidileceğini ileri sürüyorlar. Yani henüz seçim yapılmadan seçmene adeta “kriz ve kaos” vaat edilmektedir. Tepkilerin dozu artınca durum tevil edilmeye çalışıldı ancak bunda başarılı olunamadı. Zira konuşulup mutabakata varıldığına dair net söylemler ortadadır.
CHP SEÇMENİ RAHATSIZ
Diğer yandan özellikle CHP seçmeni oy oranı ancak yüzde 1 olan ittifak ortaklarının eşit derecede söz sahibi olmasını ve masaya parmak sallamalarından rahatsızlıklarını açık olarak dile getirmektedir. Bu doğrultuda DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, seçimlerden önce partilerin yüzde kaç alacağını önden hesap ederek yapılacak bir çalışmayla seçime gidilemeyeceğini belirtmekte aksi takdirde her partinin kendi yoluna gitmesi gerektiğini vurgulamaktadır.
Ardı ardına yapılan açıklamalarla oluşan derin çatlağı perdelemek adına, kamuoyunu başka tarafa yönlendirme çabaları belirgin bir hal almıştır. İlk olarak CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, hiç yeri yokken “siyaset askerin işi değildir, herkes haddini bilecek” çıkışında bulundu. 28 Şubat döneminde verilmesi gereken tepkinin, Milli Savunma Bakanlığı Arifiye Yerleşkesi BMC İşletmesi’nde Yeni Nesil Fırtına Obüsleri Teslimat Töreni sonrası gelmesi geniş bir kesim tarafından yadırganmıştır. Askeri bir alanda, kuvvet komutanlarının başkomutan sıfatıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı alkışlaması hayatın akışı içinde son derece doğaldır. Tam tersi bir durumun yaşanması ise komuta kademesi ile yürütme arasında bir kriz olduğu algısını meydana getirecektir. Siyasilerden gelen açıklamalar, haber programları da -haklı olarak- bu konuya ağırlık vermek zorunda kaldılar. Böylece ülke gündemi bir süreliğine başka mecralara kaydı. Sosyal medyanın en çok kullanıldığı zaman diliminde yapılan paylaşımlarla söz konusu gayretler devam ettirilmektedir.
BABACAN, HDP’YE GÖZ KIRPIYOR
Bir diğer önemli konu da DEVA Partisi’nde belirgin şekilde ortaya çıkan eylem ve söylem hareketliliğidir. Bu süreçte HDP ile kurulan ya da kurulmaya çalışılan yakınlık gözden kaçmamaktadır. Babacan eşi ile birlikte, Türk Silahlı Kuvvetleri için “kimyasal silah kullandığı” iftirasını atan ve ceza alan Türk Tabipleri Birliği (TTB) Başkanı Şebnem Korur Fincancı’ya geçmiş olsun dileklerinde bulundu. TTB Başkanı Fincancı gözaltına alındığı dönemde de, Babacan sosyal medya hesabından tepki göstermişti.
Son olarak da Baykar/Bayraktar şirketini haksız ithamlarla hedef alması büyük bir tepkiye yol açtı. Bu hareketliliğin altındaki sebep ise, geçtiğimiz günlerde Medyascope’ta Ruşen Çakır’a verilen röportajda yatmaktadır. HDP ile açık ve şeffaf şekilde görüştüklerini söyleyen Babacan, eğer altılı masa kendi ismi üzerinde mutabık kalırsa hem rahat seçileceğini hem de en iyi şekilde yöneteceğini belirtmektedir. Özetle HDP seçmeninin oyunu diğer isimlere nazaran daha kolay alabileceğini ima etmektedir. Bunu söylerken, masa dışından bir adaya karşı negatif düşüncelerini de dile getirmektedir. Bu arada AYM, “kapatılma” yönünde bir karar aldığı takdirde HDP’nin, DEVA çatısı altında seçime girmesi de muhtemeldir.
AKŞENER’DEN PANKART HAMLESİ
Bu noktada Kılıçdaroğlu’nun adaylığına karşı olan İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in son pankart hamlesi ön plana çıkmaktadır. “Devlete Adalet Yakışır, #azkaldı” yazılı pankartlarda İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ile birlikte fotoğraf vermesi muhataplarına açık bir mesaj olarak anlaşılmıştır. Zaten İyi Parti Gençlik Politikaları Koordinatörü Orhun Ertürkmen seçimi riske atmamak adına, Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş isimlerinden birinin aday olması gerektiğini söylemiştir.
DAĞINIK MASA
Hülasa, yaklaşık bir yıl sonra gelinen noktada, sadece mevki paylaşımlarının nasıl olacağı ortaya çıkmıştır. “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” adı altında önerdikleri yeni yapı adeta Sovyetler’den kalma Politbüro Merkez Komitesi’ni andırmaktadır. Muhalif kanadın önde gelen isimleri de, seçilmiş Cumhurbaşkanının yetkilerini tek başına kullanamayacağı, ne olduğu belli olmayan bu yeni sisteme şiddetle itiraz etmektedir.
Sonuç olarak seçimlere kısa bir süre kalmasına rağmen muhalefet cephesinde, iç çekişmeler dışında kayda değer bir gelişme yoktur. Soru şu: Cumhuriyetin 100. yılına, henüz seçim olmadan bu kadar ayrışmanın ve krizin yaşandığı 6’lı masanın oluşturduğu Millet İttifakı ile mi yoksa belirli bir istikrarı sağlamış Cumhur İttifakı ile mi gireceğiz?