![Arşiv.](https://img.piri.net/piri/upload/3/2025/1/30/9fa056a4-zclwgjcw3xtu4oql923c.jpeg)
Tarihi anlara şahitlik ettiğimiz bir dönemden geçiyoruz. Eski Osmanlı bakiyesi/hinterlandı olan bölgelerde, 2011 yılında ‘Arap Baharı’ adıyla başlayan hadiselerin en büyüğü Suriye’de patlak verdi ve nihayete erdi. Halkının demokratik taleplerine zulüm ve katliamlarla yanıt veren Baas Rejiminin temsilcisi Beşar Esad yönetimi 8 Aralık 2024 itibarıyla son buldu. Milyonlarca insanın hayatını karartarak sığınmacı olmalarına neden olan, zindanlarda muhalif olarak nitelediği kendi vatandaşlarını çürüten ve yüz binlerce insanı katleden Esed, artık siyasi bir sığınmacı. Suriye’de ise yeni bir dönem başlıyor. Temennimiz Suriye’nin hür ve müstakil bir biçimde yarınlara güvenle bakmasıdır. Ancak bugün irdeleyeceğimiz mesele bölgede bir asır önce Türk egemenliğine karşı oluşturulan emperyal statükodur.
HEDEF TÜRKLERİN EGEMENLİĞİ
Çok uzun bir süre Türklerin hâkimiyetinde bulunan Suriye toprakları; Doğu Akdeniz’in hâkimiyeti ve İngilizlerin 300 yıl boyunca sömürdüğü Hindistan’a giden yolların güvenliği açısından stratejik bir üs bölgesidir. Yine Kuzey Afrika’nın güvenliği açısından da büyük önemi haiz olduğu için, Fransızlar için de bir cazibe merkezidir. Bu bakımdan 1914’te başlayan Birinci Cihan Harbi bitmeden bölgede gözü olan müttefikler arasında dahi tartışmalara sebep olmuştur.
İtilaf devletlerini birbirine düşüren Osmanlı Devleti toprakları içerisinde Boğazları, İstanbul’u ve doğu Karadeniz’i Ruslar; Adana-Suriye hattını Fransızlar; Kerkük-Musul ile geriye kalan Arap yarımadasındaki Osmanlı topraklarını İngilizler talep eder, İtalyanlar’a da Trablusgarp ve On İki Ada’yı pay ederler. Şerif Hüseyin’in iş birliği teklifini de kabul eden İngilizler; Fransızlara bazı Suriye kıyıları ile bugün direnişin sembolleri haline gelmiş olan Şam, Hama, Humus ve Halep kentlerini kapsam dışı bırakarak, isyancı emirin bağımsızlık hülyasını destekler. Bu kararları içeren ve İngiliz-Fransız diplomatların soy isimleriyle maruf olan Sykes-Picot Antlaşması, harbin en çetin zamanlarında, 16 Mayıs 1916’da imzalanır. Birinci Cihan Harbi sırasında Osmanlı ordusunu Suriye’de mağlup eden İngiltere, Sykes-Picot Antlaşması'na rağmen talepleri kabul edilinceye kadar bölgeyi terk etmez. Ancak Yunanlıların İzmir’i işgali, İtalyanların bölgeye askere çıkarması, Milli Mücadele’nin başlaması gibi etkilerle birlikte Fransa; sadece Kahramanmaraş, Şanlıurfa ve Gaziantep’i işgal altında tutup Suriye’de manda yönetimi kurmaya karar verir ve bu fikrini San Remo Konferansı’na da taşır.
MONDROS VE SEVR DAYATMASI
Savaşı bitiren ve Türk devletinin infazı olan Mondros’tan sonra İtilaf devletleri, Türkleri bu coğrafyadan atmak için Sevr’i dayatacaklardır. Barış antlaşması görüşmelerinde söz ve yetki ‘Onlar Konseyi’ denilen galip devletlerin heyetindedir. Bu konsey; Osmanlı’dan tamamen ayrılması gereken yerleri belirler. Bunların içerisinde Arabistan, Suriye, Mezopotamya, Filistin, Ermenistan ve bugün dahi uygulamaya konulmak istenen sözde Kürdistan da vardır. Yapılan uzun tartışmalar sonucunda İngilizler, Suriye’den çekilmeyi kabul ederler. Suriye ve Kilikya bölgesi tamamen Fransızlara kalır ve Fransa burada manda yönetimi ihdas eder. Sevr’e göre Türkiye Fas, Tunus, Libya, Sudan, Mısır, Süveyş, Kıbrıs, Akdeniz adalarındaki haklarından feragat eder. Hicaz Krallığının kuruluşuyla birlikte Irak, Suriye ve Filistin’de kurulacak olan manda yönetimleriyle birlikte hâlihazırda devam eden işgalleri kabul eder.
MODERN EMPERYALİZM
Özellikle 16. yüzyıldan sonra dünya üzerinde görülen sömürgecilik faaliyetleri, 20. yüzyılın başında yeni bir forma sokulur: Mandacılık. Sözüm ona gelişmemiş olarak tespit edilen bölgeler, medenileşmiş devletler tarafından ‘medenileştirilene kadar’ kontrol edilecektir. Amaç, bölgedeki sömürü faaliyetlerini daha kontrollü bir şekilde yürütmektir. Fransa da, Suriye ve Lübnan’a bunu uygular. Mütareke zamanında Osmanlı’ya da önerilen bu sistem, Prof. Dr. Semih Yalçın hocanın deyimiyle “Milli Mukavemet” sayesinde Türkiye topraklarında gerçekleşmez.
Çeşitli isimler ile Suriye’de süren manda yönetimi, Hatay’ın 1939’da Türkiye’ye ilhakıyla ilk ciddi darbeyi alır. Bununla beraber İkinci Cihan Harbi’nin patlak vermesi, Fransa’nın işgale uğraması bölgedeki Fransız tahakkümünü yıkmaya başlar. Nihayetinde İkinci Cihan Harbi’nin bitimiyle birlikte Fransa; 1946’daki son askerini de Suriye’den çekerek manda yönetimini sonlandırır.
DARISI TÜM OSMANLI BAKİYESİNİN BAŞINA
Fransız mandasından sonra Suriye siyaseti çok daha hararetli günler geçirir. İstikrarsızlıkların sürdüğü bir dönemde, 1963 yılında Arap Sosyalist Baas Partisi, bir darbeyle iktidarı ele geçirir. Ancak darbeyi yapan Baas Partisi arasındaki kliklerin çekişmesi 1970’de Hafız Esad’ın bir darbe girişimine neden olur. Başarılı olan bu girişimden sonra Hafız Esad, Suriye Cumhurbaşkanı olurken iktidarını azınlığın çoğunluğa tahakkümüne çevirerek diktatöryal bir yönetim ihdas eder. Hafız Esad 2000 yılında vefat edince idareyi oğlu Beşar Esad alır. İşte bugünlerde kanlı diktatörlüğü çöken oğul Esed’in üzerinde oturduğu, zeminini milletine değil de emperyal statükoya yasladığı müesses zalim nizamın serencamı bu şekildedir.
Bir asır evvel ihdas edilen bu suni statüko bugün Suriye’de yıkıldı. Adeta Türklere karşı bir kalkan olarak kurulan bu statükocu yapılar, vakt-i zamanında 24 milyon kilometre kareye ulaşmış olan Osmanlı Devleti hakimiyet sahasında mebzul miktarda mevcut. Türkiye’nin hiç kimsenin toprağında gözü yoktur ancak bölgenin ve dünyanın huzuru ile istikrarı için bu suni statükoların kırılması, en azından vatandaşlarının kendi hür iradeleriyle şekillenmesi elzemdir. Beşar’a “Men dakka dukka” derken hadiselere dair genel yorumumuz ise şöyledir: “Darısı, tüm Osmanlı hinterlandının başına.”
Merhaba, sitemizde paylaştığınız yorumlar, diğer kullanıcılar için değerli bir kaynak oluşturur. Lütfen diğer kullanıcılara ve farklı görüşlere saygı gösterin. Kaba, saldırgan, aşağılayıcı veya ayrımcı dil kullanmayın.
İlk yorumu siz yapın.