Sosyal medya mahkemeleri

04:0024/09/2024, Salı
G: 24/09/2024, Salı
Yeni Şafak
İllustrasyon: Cemile Ağaç Yıldırım.
İllustrasyon: Cemile Ağaç Yıldırım.

Adalet duygusunun zedelendiği ve iktidarın buna sebebiyet verdiği söylemi, muhalefetin en güçlü söylemlerinden biri haline gelmiştir. Küçük çaplı adli olaylar bile sosyal medyaya yansıdığında, hukuki kararlar toplumsal beklentilere uymadığında, bu durum siyasi partiler tarafından iktidarı yıpratma aracı olarak kullanılmakta ve muhalefetin temel stratejilerinden biri olmaktadır. Bu durum, toplumsal kutuplaşmayı derinleştirmekte ve kutuplaşmanın giderek normalleşmesine yol açmaktadır.

Dr. Muhammed Ersin Toy / Medya Stratejisti

İletişimdeki teknolojik gelişmeler, hayatımıza hız ve esneklik kazandırırken bilgiye erişimi kolaylaştırarak öğrenme kapasitemizi de artırmıştır. Ancak bu avantajların yanı sıra göz ardı edilmemesi gereken bazı kritik dezavantajlar da bulunmaktadır. Teknoloji, bireylerin algılarını manipüle edebilir, dezenformasyonun yayılmasını hızlandırabilir ve olayların gerçekliğini anlamayı zorlaştırabilir. Bu bağlamda, siyasal iletişim de teknolojiye paralel olarak toplumun hızına ayak uydurmak ve daha etkin hale gelmek için sürekli bir dönüşüm içerisindedir. Siyasal partiler ve organizasyonlar, toplumun bilinçaltındaki kırılgan noktaları tespit ederek bu zayıflıkları manipüle etmekte ve seçmenler nezdinde “kabul edilebilir” doğrular inşa etmeye çalışmaktadır. Bu strateji, siyasal iletişimin bireylerin algılarını şekillendirme ve yönlendirme gücünü net bir şekilde ortaya koymaktadır.

SİYASAL İLETİŞİM STRATEJİLERİ DEĞİŞTİ

Ulaştırma Bakanı Uraloğlu’nun açıklamalarına göre, Türkiye 2024 yılında günlük internet kullanımında 7 saat 6 dakika ile dünya genelinde 19. sırada yer almaktadır. Nüfusun yüzde 83,4’ü internet kullanıcısı olup, yüzde 73,1’i aktif sosyal medya kullanıcılarıdır. Sosyal medya platformlarında, kullanıcı başına aylık 21 saat 24 dakika ile Instagram ilk sırada yer alırken, TikTok 20 saat 54 dakika ile ikinci sıradadır.

We Are Social’ın 2023 Türkiye raporuna göre, internet kullanımının başlıca nedenleri; bilgi bulmak (yüzde 73,2), haber ve etkinliklerden haberdar olmak (yüzde 67,6) ve nasıl yapılacağını öğrenmek (yüzde 63,9) olarak sıralanmıştır. Bu veriler, Türkiye’de internet ve sosyal medya kullanımının bireylerin gündelik yaşamları, toplumsal alışkanlıkları ve eğilimleri üzerindeki derin etkilerini net bir şekilde gözler önüne sermektedir. Türk toplumunun interneti, günlük yaşamında farkındalığını artırmak, bilgiye erişmek ve kendini güncel tutmak amacıyla yoğun olarak kullandığını göstermektedir. Bu durum, bireylerin bilgi edinme ve öğrenme süreçlerinin hızlandığını, dijitalleşen dünyanın günlük hayata etkilerinin giderek daha fazla hissedildiğini ortaya koymaktadır. Türkiye’de nüfusun yüzde 83,4’ünün internet, yüzde 73,1’inin ise sosyal medya kullanıcısı olması, siyasal iletişim stratejilerinde büyük bir dönüşüme yol açmıştır. Sosyal medya, siyasal iletişimde anında erişim sağlayan bir mecra haline gelerek kitlelere doğrudan ulaşma imkanı sunmaktadır. Bu durum, siyasi aktörlerin kitlelerin bilinçaltına ve duygularına hitap eden olay ve temaları hızlıca kullanmasına ve bunları manipülatif bir araç olarak değerlendirmesine olanak sağlamıştır.

DEMOKRATİK SÜREÇLERİ AKSATIYOR

Günümüzde, özellikle Türkiye’de, siyasal partiler sosyal medyada viral hale gelen adli olayları manipüle ederek iktidarı yıpratma stratejisi benimsemektedir. Bu süreçte, sosyal medyada yayılan olaylar ideolojik bir çerçevede analiz edilerek toplumsal algı ve siyasi tercihler üzerinde stratejik bir etki yaratmak amacıyla kullanılmaktadır.

Teknolojik gelişmelerin kitle iletişim araçları aracılığıyla seçmenler üzerinde manipülatif bir etki yaratma kapasitesi, iletişim bilimciler tarafından eleştirel bir bakış açısıyla ele alınmıştır. Geleneksel medyanın toplumsal algılar üzerindeki etkisi tartışılırken, internetin ve özellikle sosyal medyanın günlük hayata hızla entegrasyonu, bireylerin düşüncelerinin daha görünür hale gelmesine olanak sağlamıştır. Bu gelişmeler, demokratik bir ilerleme olarak görülse de, aynı zamanda sosyal medyanın dezenformasyon ve sansür merkezi haline gelmesiyle demokratik süreçleri aksatma riski taşımaktadır. Günümüzde siber zorbalık, linç kültürü ve olayların bağlamından koparılıp medyatikleştirilmesi, sosyal medyanın manipülasyon aracı olarak kullanıldığı yeni bir gerçekliğin parçası olmuştur.

HER OLAY İDEOLOJİK UNSURLARLA ELE ALINIYOR

Siyasal partiler, sadece siyasi olayları değil, gündelik yaşamda sosyal medyada meydana gelen olayları da ideolojik bir bakış açısıyla değerlendirerek yeni bir siyasal iletişim modeli geliştirmektedir. Türkiye gibi toplumlarda, günlük olayların ideolojik unsurlarla ilişkilendirilmesi stratejik bir araç haline gelmiştir. Sosyopolitik yapının derin tarihi ve kültürel dinamikleri, her olayın farklı ideolojik boyutlara taşınmasını sağlamakta ve bu da siyasal aktörlerin toplumu belirli bir doğrultuya yönlendirme stratejilerine önemli avantajlar sunmaktadır. Sosyal medya, sadece bir eğlence ve bilgi edinme platformu olmaktan çıkarak bireylerin kimlik inşası, sosyal ilişkiler kurma ve siyasal süreçlere katılma mecrası haline gelmiştir. Siyasal iktidarlar, bu dijital medyayı stratejik bir araç olarak kullanmakta ve sosyal medyada meydana gelen olayları ideolojik çerçevelerde yorumlayarak siyasal iletişim aracı olarak değerlendirmektedir. Bu olaylar bağlamından koparıldığında, siyasi mesajlar haline gelmekte ve iktidarın pekiştirilmesi ya da ele geçirilmesi amacına hizmet etmektedir. Linç kültürü ve nefret söylemleri, bu yeni siyasal iletişim modelinin önemli bir parçası olarak karşımıza çıkmaktadır.

KUTUPLAŞMA KESKİNLEŞİYOR

Türkiye’de, toplum interneti ve sosyal medyayı bilgi edinmek ve haberleri takip etmek amacıyla yoğun bir şekilde kullanmaktadır. Sosyal medyanın günlük yaşamda temel bir unsur haline gelmesiyle birlikte, siyasal partiler ile bireyler ve toplum arasında yeni bir iletişim aracı doğmuştur. Bu platformlar, herhangi bir aracıya gerek duymadan organik ya da inorganik bir kamuoyu oluşturmaya imkân tanımaktadır. Siyasi partiler, kamu politikalarının oluşturulması ve karar verme süreçlerinde etkin rol oynadıkları için, sosyal medyayı kamuoyu oluşturmak, politikaları yönlendirmek ve toplumu etkilemek amacıyla aktif bir şekilde kullanmaktadır. Bu durum, bireylerin toplumsal taleplerini aracısız bir şekilde iletme imkânı sunarak aracı kurumlara olan ihtiyacı azaltmaktadır. Ancak bu talepler, siyasal partiler tarafından sosyal medyada bir siyasal iletişim süreci olarak yönetildiğinde, gündelik talepler hızla ideolojik bir boyut kazanmakta ve kutuplaşmayı artırmaktadır.

ALGI OPERASYONLARI

Sosyal medya mahkemeleri olarak adlandırılan olgu, bireylerin sosyal medya üzerinden adalet arayışına girdikleri ve olayları kendi ideolojik perspektiflerinden yargıladıkları bir alan haline gelmiştir. Hukuki kararların sosyal medya platformlarında ideolojik çerçevede yorumlanması, toplumsal kutuplaşmayı daha da derinleştiren bir dinamik yaratmıştır. Sosyal medya kullanıcılarının olayları kendi ideolojik duruşlarına göre yargıladığı bu süreç, adaletin ideolojik bir araç olarak kullanıldığı algısının yayılmasına neden olmaktadır. Bu algı, sosyal medya mahkemelerinin en temel sonuçlarından biridir. Adaletin “yokluğu” veya kararların “ideolojik” olduğu algısı, toplumsal kurumlara olan güveni sarsmakta ve toplumsal güvenin ciddi şekilde zedelenmesine yol açmaktadır. Bu durum, siyasal muhalefetin iktidar aygıtının temel dayanağı olan toplumsal birlik ve bütünlüğü bozmakla suçlanmasına zemin hazırlamakta ve seçmen gözünde adaletin buharlaştığına dair algının güçlenmesine sebep olmaktadır.

Sosyal medya platformları, bireylere düşüncelerini geniş kitlelere hızla iletme fırsatı sunarak toplumsal tepkilerin şekillenmesinde önemli bir rol oynamaktadır. Bu bağlamda, adalet arayışında olanlar, farkındalık yaratmak isteyenler ve seslerini duyurmak isteyenler için sosyal medya, bulunmaz bir ortam haline gelmiştir. Ancak, bu süreçte sosyal medyada görülen adalet talepleri manipüle edilerek, siyasal iletişimde bir araç olarak kullanılmaktadır. Bu strateji, kurumları yıpratma ve karar süreçlerini talep edilen sonuçlar doğrultusunda yönlendirme çabasının bir parçası haline gelmiştir. Sosyal medyadaki bu algı yönetimi sürecinin en doğal ve organik gözüken örneği ise “sokak röportajları” olarak karşımıza çıkmaktadır. Başlangıçta özgürce düşüncelerin ifade edildiği bu röportajlar, zamanla toplumsal kutuplaşmanın bir aracı haline gelmiş ve sosyal medya platformları aracılığıyla “sosyal medya mahkemeleri” adı verilen yeni bir boyuta evrilmiştir.

ADALET KAVRAMI MANİPÜLE EDİLİYOR

Son yıllarda Türkiye’de, siyasal iletişimde toplumdaki adalet duygusunun zedelenmesi, bir algı yönetimi stratejisine dönüşmüştür. Bu strateji, adalet kavramını siyasal iktidarın kontrolünde bir araç gibi göstermeyi hedeflemekte ve adaletin olmadığı iddiasıyla siyasal iktidarın varlığını sorumlu tutan argümanlar üzerine kurulmaktadır. Adalet duygusunun zedelendiği ve iktidarın buna sebebiyet verdiği söylemi, muhalefetin en güçlü söylemlerinden biri haline gelmiştir. Küçük çaplı adli olaylar bile sosyal medyaya yansıdığında, hukuki kararlar toplumsal beklentilere uymadığında, bu durum siyasi partiler tarafından iktidarı yıpratma aracı olarak kullanılmakta ve muhalefetin temel stratejilerinden biri olmaktadır.

Sosyal medyada sıkça gözlenen paralel yargılama süreçlerinde, adli olaylar medyatikleştirilip bireyler tarafından yargılama talepleri ortaya çıkmakta; böylece bireysel bir olay toplumsal bir mesele haline gelerek ‘siyasetin ve siyasal iletişimin konusu’ haline dönüşmektedir. Bu durum, toplumsal kutuplaşmayı derinleştirmekte ve kutuplaşmanın giderek normalleşmesine yol açmaktadır.

Bireylerin açıkça adaletsiz olarak gördüğü ya da bu şekilde yansıtılan olaylara verdikleri tepkiler, siyasal iletişimde araçsallaştırılmakta ve sadece adalet algısı değil, aynı zamanda toplumsal birlik, beraberlik ve kurumsal güven de bu süreçte zedelenmektedir. Siyasal stratejiler, adalet kavramını manipüle ederek toplumda derin yarılmalara ve güven kaybına yol açmakta; bu da toplumsal geleceğe yönelik umudu ve ortak değerlere olan inancı ciddi şekilde sarsmaktadır. Adaletin eksik olduğu algısı ve kararların ideolojik etkiler doğrultusunda alındığı düşüncesi, sadece kurumlara olan güveni değil, aynı zamanda toplumsal birlik ve dayanışmayı da zayıflatmaktadır. Bu tür manipülasyonlar, toplumda derin yarılmalara yol açmakta ve ortak değerlere olan inancı sarsarak sosyal medyanın güven krizini derinleştirmektedir.



#sosyal medya
#Toplum
#Aktüel