Şirin Ebu Akile’nin İsrail tarafından öldürülmesi; sadece Filistinlilerin değil, bölgede çalışan gazetecilerin de nasıl bir tehdit ile karşı karşıya olduğunu bir kez daha tüm dünyaya göstermiş oldu. 2000 yılından bu yana 55 gazeteci İsrail saldırıları neticesinde hayatını kaybetti, onlarcası ise yaralandı. Gazetecilere yapılan bu saldırılar, sadece uluslararası hukuku ihlal etmekle kalmıyor; aynı zamanda İsrail’in, üzerini örtmeyi amaçladığı, insanların gerçekleri bilme hakkının da önüne geçiyor.
“Filistin’in Sesi” olarak tanınan gazeteci Şirin Ebu Akile, 11 Mayıs Çarşamba günü sabah saatlerinde muhtemel bir İsrail saldırısını görüntülemek amacıyla gittiği Cenin’de, saldırıların bizzat hedefi oldu ve hayatını kaybetti. Şirin Ebu Akile, Filistinlilerin sesi olmaya çalışarak, bölgedeki ihlallerin dünyaya duyurulmasının mimarlarından biri olmuştu. Yaptığı çalışmalar neticesinde özellikle Arap dünyasında referans olarak kabul edilmiş; cesaret ve kararlılık konusunda meslektaşlarına ve kendisinden sonrakilere ilham vermişti.
KUDÜS’ÜN KIZI
Ebu Akile, 1971 yılında Kudüs’te doğmuş, eğitim hayatına mimarlıkla başlamış; ancak daha sonra kendisi için daha uygun olduğuna inandığı gazeteciliğe geçiş yapmıştı. Aldığı bu karar ilerleyen dönemlerde kendisini tüm dünyada tanınır hale getirecek çalışmaların kapısını araladı. Ebu Akile, bir videosunda gazeteciliği “insanlığa daha yakın olmak” için seçtiğini söylüyordu. Gerçeği değiştirmek kolay olmayabilirdi; ama en azından insanların sesini duyurma konusunda yapabileceği şeyler olduğuna inanıyordu.
GAZETECİ KATİLİ İSRAİL
51 yaşındaki Ebu Akile, 25 yıldır Al-Jazeera’da gazetecilik faaliyetlerini sürdürüyordu. İsrail tarafından öldürülmesi; sadece Filistinlilerin değil, bölgede çalışan gazetecilerin de nasıl bir tehdit ile karşı karşıya olduğunu bir kez daha tüm dünyaya göstermiş oldu. Nitekim, İsrail’in son yıllarda gazetecileri öldürmeye yönelik karnesi oldukça kabarık. İkinci İntifadanın başladığı 2000 yılından bu yana 55 gazeteci İsrail saldırıları neticesinde hayatını kaybetti, onlarcası ise yaralandı. Gazetecilere yapılan bu saldırılar, sadece uluslararası hukuku ihlal etmekle kalmıyor; aynı zamanda İsrail’in, üzerini örtmeyi amaçladığı, insanların gerçekleri bilme hakkının da önüne geçiyor. Ebu Akile’nin saldırı esnasında üzerinde “basın” yazılı kıyafetinin olması, saldırının kasıtlı gerçekleştiğini ortaya koyuyor.
ULUSLARARASI HUKUKA GÖRE SAVAŞ SUÇU
Gazeteciler çatışma zamanlarında uluslararası hukuk tarafından korunur. Dolayısıyla İsrail’in bu saldırıları, öldürme niyetli olduğu için savaş suçu olarak sınıflandırılabilir. Gazetecilerin korunması, sadece gazetecinin insan hakları ve insancıl hukuk kapsamındaki hakları açısından değil, bütün dünyanın haber alma hakkı bakımından da önem taşımaktadır. Silahlı bir çatışma sırasında bile habercilerin hedef alınması kabul edilemezken, çatışma durumunun olmadığı bir ortamda; İsrail’in bir gazeteciyi kasten hedef alması, insan haklarının ve uluslararası olarak kabul görmüş normların ağır bir ihlalini temsil etmektedir. Peki İsrail neden saldırı yeri olarak Cenin’i seçti?
BATI ŞERİA’NIN GAZZE’Sİ
İsrail’in özellikle gazetecilere yönelik yoğun saldırılara başladığı İkinci İntifada sonrası dönemde Cenin, Batı Şeria’da İsrail’e karşı yürütülen mücadelenin merkezi haline geldi. Bu durum, İsrail tarafından Cenin’in abluka altına alınması ile neticelendi ve 2002 yılında şehre yönelik topyekun bir saldırı silsilesi başlatıldı. Mezkur saldırılar esnasında binden fazla Filistinli hayatını kaybetmiş ve Cenin’deki Filistinlilere ait evler İsrail tarafından yıkılmıştır. “Batı Şeria’daki Gazze” olarak anılan Cenin, yaşam koşulları ve toplum sosyolojisi itibarıyla Gazze ile oldukça benzer yanlar taşımaktadır. İsrail’e karşı toplumsal aktivizmin kaynak noktalarından biri olan bu bölge, son dönemde yeniden İsrail saldırılarının hedefi olmuştur.
Cenin şehri işgalin kristalize olduğu bir gerçeklik sahası olarak karşımızda durmaktadır. Geçmişten bugüne artarak devam eden bu gerçeklik, tüm aktörler tarafından şehrin güncel önemini daha da artırmıştır. Cenin, Filistin milliyetçiliği açısından başlı başına tarihi öneme sahip bir bölgedir. 1935 yılında İzzeddin Kassam liderliğinde, İngiliz manda iradesine karşı ilk organize Filistin mukavemetinin de kalesi olmuştur. Aynı şekilde 1936 Filistin isyanının üst düzey komutanlarının birçoğu, Cenin’de yetişmiş insanlardı.
Böyle bir siyasi mirasın olduğu yerde, Nekbe ile beraber yerinden edilen Filistinliler neticesinde mülteci kamplarının oluşmasıyla bölge, Nekbe’nin ardından daha sembolik bir anlam kazandı. Arka plandaki süreçle beraber güncel kriz alanlarının tahlili, son dönemlerde Cenin’i Kudüs’le beraber Filistin mücadelesinde medyanın merkez inceleme alanlarından biri haline getirmişti.
CENAZEYE SALDIRI DÜNYAYI SARSTI
25 yıldır Filistin mücadelesinin tüm dünyaya duyurulmasında rol oynayan Ebu Akile yaşanılanların aktarılması için gittiği Cenin’de keskin nişancının hedefi oldu ve hayatını kaybetti. Saldırının ertesi günü gerçekleşen cenazede yaşananlarsa, hem Filistin’e hem de İsrail’e dair birkaç gerçekliği daha yeniden göstermiş oldu. Hıristiyan bir Filistinli olmasının yanında cenazede önemli ölçüde Müslüman varlığı bulunması Filistinlilerin toplumsal kimliğine dair kuvvetli birlikteliğini gözler önüne serdi. Kudüs, uzun zamandır bu şekilde bir kalabalığa şahit olmamıştı. İsrail ise, hayattayken saldırdığı gibi, Şirin Ebu Akile’nin cenazesine de saldırdı. Tabutun neredeyse yere düşecek kadar saldırıların hedefinde olması; İsrail’in “öteki” gördüğüne dair bakış açısını anlamak için derin anlamlar taşıyordu.
İKİ ÖNEMLİ MESAJ
Şirin Ebu Akile’nin yaşadığı saldırılar bize iki temel mesaj vermektedir: İlk olarak kayıt altına almak, belgelemek ve Filistinlilerin sesini duyurmak; işgal gerçekliğini ortaya çıkardığı için İsrail tarafından saldırı ile karşılanmaktadır. Bölgenin demografik olarak Yahudileştirilmesi ajandasının sessiz ve derinden işlediği son dönemlerde, Filistin’de yaşananları dünya kamuoyu ile buluşturmak, adaletin tesisi için ortaya çıkması gereken gerçeklikler olarak bizleri medya üzerine düşünmeye yeniden sevk etmelidir.
İkinci mesaj ise, İsrail’in Filistinlilere yönelik saldırılarında dünyaya verdiği mesaj ile sahada yaşanan farklılaşmanın ardındaki tezatlıktır. Bu tezatlık, İsrail’in her geçen gün yeni krizler üretmesinin önünü açmaktadır.