Fetullahçı Terör Örgütü yani FETÖ, 1980 yılı 12 Eylül askeri darbesinin İslamcı ve muhafazkar kesime zorla monte ettiği gayri meşru çocuğudur aslında. Erdoğan'a yönelik ilk darbe girişimi olarak akıllarda yer edinen 17 Aralık 2013 tarihine kadar Türkiye'deki tüm siyasi iktidarlar ve muhalif partilerden istediği her tavizi koparabilmiştir bu örgüt. Öyle ki, sol iktidarlar dahi örgütün yolunu sonuna kadar açmıştır. Verilen her taviz, sapkın vaiz ve müritlerini sadece ulusal alanda değil uluslararası platform da da güçlü kıldı. 80'li yılların ortasına geldiğimizde sapkın vaiz ve müritleri siyasete göz kırparken, 90'lı yılların başından itibaren artık Türk siyasetinde belirleyici, hatta siyasi partilerden hatırı sayılır kontenjan alan ve siyasi partileri dizayn eden bir güce kavuştu. 1988 yılından itibaren sessiz sedasız Türk Silahlı Kuvvetleri'ne (TSK) sistemli bir şekilde sızmaya başladı.
Sapkın Vaiz, adeta 12 Eylül askeri darbesinin eğitim ve sosyal hayatta yarattığı boşlukları doldurmakla görevlendirilmişti. Siyasetçiler ve bürokratlar bu boşlukları doldurmak yerine tembellik yapıp Gülen'i alkışlamak için adeta birbirleriyle yarışa girdi. Aslında Gülen ile ilgili uyarılara kulak tıkadılar. Sapkın vaizin önlenemez yükselişi de böyle başladı.
12 Eylül'ün Sapkın Vaiz'ine verilen bir başka önemli görev de, Türkiye'de büyük özveri ve kısıtlı imkanlarla var olmaya çalışan diğer İslamcı grupları devşirmekti. İşte bu hedef, Gülen'e siyaset kulvarının dışında bürokrasinin de kapıları araladı. Turgut Özal'dan başlayıp 17 Aralık tarihine kadar FETÖ devlet içinde gizli gizli değil, açık açık örgütlendi. 12 Eylül'ün gayri meşru çocuğu denecek bu yapı, siyaset ve bürokraside bu muazzam gücü ele geçirdiği andan itibaren, “Hizmet için her şey mubahtır” mottosuyla hareket etti. Böylelikle bir yandan Türkiye'deki seküler ve liberal kesimlerin faaliyet alanları içinde yer almaya çalışırken diğer taraftan kendisi dışındaki tüm İslamcı kesimlere şantaj yaparak, onları sapkın ve dış güçlerin kuklası şeklinde lanse ederek ve birçoğunun yaşam tarzını “batıl” ilan ederek neredeyse toplum içinde görünmez hale getirdi. Bürokraside yer alan bir çok farklı İslamcı gelenekten gelen yetenekli insan FETÖ'nün fişlemesi ile sürüldü, işinden oldu.
28 Şubat post modern darbesi Türk siyasi tarihine kara bir leke olarak geçerken, Sapkın Vaiz ve müritleri 12 Eylül'de olduğu gibi 28 Şubat'ta da kazançlı çıkan, hiç kaybetmeyen taraftı. Beş yıllık ilkokuldan öteye eğitime sahip olmayan Sapkın Vaiz, Türkiye'deki sol grupların dahi üniversitelerdeki başörtü yasağına büyük tepki verdiği dönemlerde başörtüsü teferruattır diyerek kız öğrencilere başlarını açıp okula gitmeleri yönünde fetva vermişti. Hatta askerin hükümete empoze ettiği bu yasağı ilk uygulayan üniversite, FETÖ'nün üniversitesiydi. Böylece üstüne düşen rolü başarıyla oynadı ve İslamcı kesim büyük mağduriyetler yaşarken FETÖ yine kazandı. Ülkedeki askerler, siyasiler, seküler ve liberal kesim Gülen'i makbul Müslüman gösterirken farkında veya gönüllü olarak ülkeyi karanlık dehlizin içinee çekmek için gerekli krediyi sunmuş oldular. Öyle ki FETÖ bu politik davranışı sayesinde Demokratik Sol Partisi ve eski Başbakan Bülent Ecevit'den müthiş destek görmüş ve Ecevit 61 FETÖ üyesinin DSP listesinden Meclis'e sokmuştu.
Turgut Özal'ın ani ölümü ile boşalan cumhurbaşkanlığı koltuğuna Süleyman Demirel'in geçmesi ile başlayan süreçte Sapkın Vaiz, Doğru Yol Partisi içindeki gelenekçilerin ve Demirel'in desteklediği İsmet Sezgin'e karşı çıkan Tansu Çiller'i desteklemiş ve Çiller'in Başbakanlık koltuğuna oturmasında önemli rol oynamıştı. Gülen cemaati kaynağı belli olmayan paralarını aklayacağı Bank Asya'yı bu tarihlerde kurmuştu. O yıllar Ülkücü mafyanın artık Gülen ile içli dışlı olduğu ve fotoğraflar çektirdiği yıllardı. Aynı yıllarda Kürt mafyasının önemli isimleri Behçet Cantürk, Savaş Buldan ve Hacı Karay gibi 61 ismin öldürüldüğü yıllardı. Gülen legal alanda örgütlendiği gibi, hızlı bir şekilde illegal alanda da örgütleniyordu. Doğu ve Güneydoğu'daki uyuşturucu trafiği, Gülen ile fotoğraf karesinde yer alan isimlerin eline geçmişti. Özal'ın döneminde kurulan ve Türk milliyetçilerinin hakim olduğu Polis Özel Harekat (PÖH) birimi Tansu Çillerli yıllarla birlikte FETÖ'cülerin eline teslim edildi. Bu şekilde başlayan faili meçhul cinayetler dönemi hala gizemini koruyor.
Devleti ele geçiren Sapkın Vaiz, devlet içindeki organizasyonu sayesinde her koşulda kazanan taraf oldu. İşadamları aldıkları ihalelerden FETÖ'ye “himmet” adıl altında haraç vermeye zorlandı. Mahkemelerin terazisi şaştı. FETÖ ile ilişki kurabilenler himmet karşılığında aklandı. Devlet kademesinde bir yerlere gelebilmek için hatırı sayılır himmetler vermek adet haline geldi. Esnaf vergi memurlarının gazabına uğramamak ama en önemlisi ötekileşmemek ve dışlanmamak için Sapkın Vaiz'in müritlerinin sohbetlerine katılmak zorunda kalmış ve himmet adı altında para vermek zorunda bırakılmıştır. En kötü olan ise manevi duyguları kullanarak imkanı olan ve olmayandan kurban derisi ve parası toplamak oluyordu. Bu kaynakların nereye, hangi kanalla aktarıldığı hala meçhul…
Bahsetmiş olduğum himmet rakamları, 1994 yılı verilerine göre 300 milyon dolarlar seviyesinde iken, 2000'lerin başında 840 milyon dolara ulaştı. 2013'te ise 1 milyar 300 milyon dolarlar seviyesine çıktığı ABD kayıtlarında yer alıyor. Gerçekte illegal yollarla toplanan bu paralar, Gülen'in 90'lı yıllarla birlikte şirketleşme ve holdingleşme sürecini başlattı, kara parayı aklama olanağı sağladı. İstihbarat raporlarında FETÖ'nün 160 ülkedeki yapılanması sayesinde yılda 4 milyar dolarlık bir para trafiğini kontrol altına aldığı belirtiliyor. Bu muazzam para trafiğini yönetebilmek içinse onlarca paravan şirket ve bankalar kuruldu.
Sapkın Vaiz, medyanın ne kadar önemli olduğunu bilecek kadar akıllıydı. Zaman Gazetesi, Samanyolu Televizyonu ve medyayı doğrudan manüpile edebileceği Cihan Haber ajansını kendi cemaatinden topladığı paralar ve devlet kredisiyle kurdurdu. Gülen bu medya kurumlarını kendi PR'ı için kullanırken, 28 Şubat sonrası FETÖ mensupları medyada belirleyici olabilmek için bir çok medya derneği kurdu. Hatta gazetecilikle alakası olmayan Gülen, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfının onursal başkanı olarak topluma sunuldu. 2000'li yılların başına geldiğimizde ise merkez medyada yer alan kurumların (ki bunlar içinde sol tandanslı Radikal gazetesi de dahildir) Ankara'daki haber müdürleri ve polis adliye muhabirlerini FETÖ örgütü içinden istihdam etme trendi başladı. Yani Ankara'da, siyasetin merkezinde artık Sapkın Vaiz'in müritleri haberin patronu konumundaydı. 2015'e gelindiğinde ise örgütün yüzü aşkın medya kurumu vardı. Ve zorla, hatta iş dünyasına şantajla alınan reklamlarla gelir sıralamasında en üst seviyede yer alıyorlardı.