Donbass bölgesi tamamen Rusların kontrolüne geçer ancak sonrasında kalıcı bir ateşkes sağlanamazsa savaş ve kargaşa daha da uzayacak gibi. Savaş orta veya uzun vadeli bir “yıpratma savaşı”na dönüşebilir. Bu “yıpratma” savaşının Rusya’ya karşı olacağı da açık! Bu şekilde ABD ve G7 ülkeleri Rusya’yı “Ukrayna bataklığında” yıpratmaya ve gücünü kırmaya çalışacaklar. Bununla birlikte Rusya’da yeni iç siyasi sorunlar ve ittifaklar içerisinde kargaşa yaşanması da hedeflenmiş olabilir.
Rusya’nın 24 Şubat 2022’de başlattığı saldırının üzerinden üç ay geçti. Başlangıçta doğudan ve kuzeyden Ukrayna’ya giren Rus kuvvetlerinin kısa sürede başarı kazanarak Ukrayna’yı dize getireceği ileri sürülmekteydi. Çünkü Ukrayna’nın, bilinen silahlı kuvvetleri, harp silah ve araçları, savunma sanayii, coğrafyası ve ekonomik gücü Rusya ile mukayese edildiğinde, birkaç günde değilse bile birkaç hafta sonra pes edeceği beklentisi büyüktü. Hele de Kiev banliyösü bombalanırken canlı yayında izlediğimiz görüntülere bakıldığında farklı düşünmek mümkün değildi. Hatta istihbarat değeri olsa bile yabancı uydu şirketlerinin Rusların 65 km uzunluğu bulan askeri konvoylarının dehşetinin basın organlarında yer alması, bu kanıyı oldukça desteklemekteydi.
KREMLİN BALTAYI TAŞA MI VURDU?
Savaşın başlangıcının üzerinden birkaç hafta geçtikten sonra Rusya’nın Kiev’e saldırmaktan vazgeçtiği görüldü. Hatta demiryollarının kavşak noktası olan kuzeydeki Karkov ’u da terk etti. Bu gelişmelerle Rusya’nın başarılarını bekleyenler şaşkına dönerken, Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy hemen her ülkenin parlamentosuna canlı olarak bağlanıp propagandalarına hız verdi. Ukrayna Savunma Bakanlığı da her hafta Rusya’nın askeri alandaki kayıplarını uluslararası basınla paylaşıyordu. Bu bilgilere göre Rus birlikleri oldukça çok sayıda asker, uçak, tank, hava savunma sistemi ve zırhlı araç kaybına uğramışlardı. Tüm bunlar yaşanırken Moskova adlı sancak gemisi de Odesa limanının yaklaşma sularında Ukrayna’nın Neptün füzeleri ile vurularak batırıldı.
Zelenskiy, gerilimin tırmandığı günlerden itibaren yaptığı en iyi iş olan medyayı ve sosyal medyayı kullanma stratejisine ara vermeden devam etti. Buna karşılık Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in daha sinirli olduğu, dünyaya servis edilen çekimlerde mahiyetine öfkelenerek bağırdığı görüldü. Bu yaşananlar karşısında Rusya’nın Ukrayna’ya saldırı öncesinde başta istihbarat olmak üzere gereken hazırlığı yapmamış olduğu, savaşa ciddiyetle hazırlanmadığı ve Ukrayna’yı hafife aldığı da ileri sürüldü.
Taraflarla ilgili bu özetlenen bilgiler kapsamında savaşın gidişatı üzerinde yapılan değerlendirmeler de kutuplaşarak iki farklı şekilde paylaşılmaktadır. Değerlendirmelerin çoğunda Rusya Devlet Başkanı Putin’in ortak akla dayalı bir stratejiden uzak hareket ettiği ileri sürülmektedir. Putin, Ukrayna’ya saldırarak ABD’de Biden yönetimine olağanüstü bir fırsat vererek, savunma harcamaları konusunda ayak direyen, hatta “beyin ölümü gerçekleşti!” denilen NATO ittifakına yeniden can vermiştir. Rusya’nın Ukrayna saldırısıyla nihayet Avrupa’da Rus tehdidinin farkına varan Avrupa ülkeleri, buna karşı en güvenli limanın NATO olacağı gerçeğini görebilmiş ve pek çok konuda uzlaşamadığı ABD ile NATO şemsiyesi altında tekrar bir araya gelmeye karar vermiştir. Giderek güç kaybedecek Rusya’ya karşılık, NATO gücünü göstermeye devam edecek, Rusya’ya karşı çevreleme politikası güden ABD ise kazanan tarafların başında gelecektir. Rusya, Ukrayna’ya saldırarak, Soğuk Savaş’ın en civcivli dönemlerinde bile NATO üyeliğini düşünmeden tarafsızlıklarını koruyan İsveç ve Finlandiya’yı NATO üyeliğine başvuracak hale getirdi. Bu sonuç da Rusya’nın aleyhinde bir gelişmedir.
MOSKOVA HEDEFE ADIM ADIM MI İLERLİYOR?
Bu görüşe karşı “Batılı basın yerine, farklı basına dikkat edilmesi” gerektiğini ileri sürenler de vardı. Özellikle Rusya ile ilişkileri iyi olan ancak ABD ile de uyumlu politikalar izleyen Hindistan medyası Rusya-Ukrayna savaşında daha tarafsız değerlendirme yapıyordu. Bu nispeten “tarafsız” basına göre Rusya’nın askeri harekatı planlandığı gibi sürmekteydi. Harekatın başlangıcında Donbass’a yakın bölgede yığınaklanan 175 bin kişilik Rus kuvvetinin tüm Ukrayna’yı işgal için yeterli olmayacağı açıktı. Yani Rusya’nın siyasi hedefinde Ukrayna’nın tamamının değil, sadece ayrılıkçı Rusların yoğun yaşadığı Donbass’ın Ukrayna’dan kopartılması vardı.
Donbass’ta üç aydan beri çatışmaların devam ediyor olmasının gerekçesi de bölgede, daha önce Amerikalı ve İngiliz askerleri tarafından eğitilmiş Ukraynalı milisler ile 18 ülkeden bölgeye gelerek Ruslara karşı çarpışan “lejyonerlerin” mevcudiyetiydi. Düzenli ordu mensubu olmayan ve bu sebeple harp hukukunu hiçe sayan bu paralı yabancı askerler her türlü hukuk dışı yollara başvurabiliyorlardı. Örneğin; bulundukları yerdeki sivil insanları infaz ederken yapılan video çekimlerini “Ruslar bu tür vahşetleri yapıyor!” diyerek sosyal medya üzerinden dünyaya servis ediyorlardı veya sivil insanları Rus askerlerine karşı “canlı kalkan” olarak kullanıyorlardı.
Bu iddianın sahiplerine göre, Rusya aslında Ukrayna’nın savaşa devam azim ve iradesini kırabilmek maksadıyla hedefe adım adım ilerlemektedir. Zira Rusya, Donbass bölgesinde bile şehir çatışmasına girmemekte, bunun yerine bir kısmı Hazar Denizi’ndeki gemilerden ateşlenen füzelerle Ukrayna’nın askeri üslerini, savunma sanayii tesislerini, lojistik destek yollarını vurmaktadır. Batıdaki Lviv kentine ise Ukrayna’ya Batı ülkelerinden intikal ettirilen lojistik destek merkezi olduğu için füze saldırıları gerçekleştirilmektedir. Nitekim Rusya Savunma Bakanlığı sık sık Batı ülkelerinin Ukrayna’ya gönderdiği silah depolarının vurulduğu yönünde açıklama yapmaktadırlar.
Rusya, son olarak 20 Mayıs itibarıyla Azovstal Çelik Fabrikası’nı ve buraya sığınan iki bini aşkın Ukrayna askerini de teslim aldı. Böylece Rusya ile Kırım arasındaki kara yolunun kavşak noktası Mariupol şehri de Ruslara geçti. Bundan böyle Rusya-Kırım arasından güvenli karayolu ulaştırması sağlanabileceği gibi, Azak Denizi sahilleri de Rusların eline geçmiş olmaktadır.
SAVAŞ NEREYE KADAR SÜRECEK?
Her ne kadar Rusya adım adım ilerlese de Ukrayna’ya yapılan silah/teçhizat yardımı yanında mali yardımlar da giderek artış kaydetmektedir. Zira daha yakın zamanda ABD Kongresi Ukrayna’ya 40 milyar dolarlık bir yardım paketini onayladı. Benzer şekilde G7 Ülkeleri de 19.5 milyar dolarlık bir yardım paketi üzerinde anlaştılar. Tüm bunlar ve olası diğer yardımlar savaşı sona erdirecek bir barış tesisine değil, savaş çılgınlığını daha da uzatmaya yardımcı olmaktadır.
Bu durumda şayet Donbass bölgesi tamamen Rusların kontrolüne geçtikten sonra kalıcı ateşkes yapılmazsa savaş ve kargaşa daha uzayacak gibi. Zaten Fransa devlet adamları, Ukrayna’nın Avrupa Birliği sürecinin 15-20 yıl gibi uzun vadede gerçekleşebileceğini değerlendirirken, bu savaşın orta veya uzun vadeli bir “yıpratma savaşı”na dönüşebileceğinin de sinyallerini verdiler. Burada “yıpratma” savaşının Rusya’ya karşı olacağı da açık! ABD ve G7 ülkeleri Rusya’yı “Ukrayna bataklığında” yıpratmaya ve gücünü kırmaya çalışacaklar. Yıpranan Rusya’da ise yeni iç siyasi sorunlar ve ittifaklar içerisinde kargaşa yaşanması da hedeflenmiş olabilir.
Bir diğer görüşe göre de savaş sona erse bile Baltık Denizi’nden Karadeniz’e kadar uzanan yaklaşık 3.000 km’lik bir hat boyunca çatışmaların devam edebileceği endişesidir. Bunun anlamı ise Rusya’nın kalıcı tehdit olmasının yanısıra, Avrupa için Rusya’ya ilaveten bölgesel çatışmaların devam edeceği beklentisidir.
Bu arada bir diğer önemli husus da Rusya-Ukrayna Savaşı ile dünyayı bekleyen tahıl kıtlığı tehdididir. Çünkü Ukrayna’nın tahıl tarlaları savaşın gölgesi altındadır. Tüm dünya için bu sonuç, Rusya’nın bir bataklığa saplanıp saplanmadığından çok daha önemlidir! Zira giderek barış umutlarının başka bir bahara kaldığı bu savaşın tarafları, aynı zamanda dünyanın adeta tahıl ambarlarıdır. Bu sebeple savaşın küresel etkileri “küresel açlık” boyutunda tüm dünyayı, özellikle de gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkeleri çok daha fazla etkileyecektir.