Temmuz ayı ortasında Rusya’nın “Tahıl Koridoru” anlaşmasından çekilmesiyle birlikte Ukrayna tahılının, Karadeniz’e alternatif güzergâhlardan olan Adriyatik Denizi’ne çıkarılması gündeme gelmeye başladı. Ancak Rusya’nın başta Odessa olmak üzere Ukrayna’nın tahıl ihracatına yönelik yeniden bir abluka oluşturmak için güç kullanımını arttırması, küresel gıda fiyatlarının bir yıl aradan sonra yeniden yükselmesine sebep oldu. Tahıl Koridoru’nun şimdilik iptal olmasının küresel gıda güvenliği açısından oluşturduğu risklere ilaveten yaklaşan kış sebebiyle enerji güvenliğine yönelik endişelerde de bir artış ortaya çıkmaya başladı.
İçinde bulunduğumuz dönem itibarıyla kritik enerji ve gıda rezervleri/ulaştırma güzergâhları üzerinde bir Rus kilidinden bahsedebiliriz. Bugünden geriye dönüp baktığımızda ise Putin Rusya’sının Ukrayna’ya yönelik askeri müdahaleyi uzun yıllar önce planladığını, bu müdahaleden kendi lehine politik bir sonuç elde etmek almak için de 2000’li yılların başlarından itibaren bir “jeopolitik kuşatma” planladığını söyleyebiliriz.
Sovyetler’in dağılmasıyla bağımsızlığını kazanan Ukrayna’nın 2000’li yılların başlarından itibaren AB ve NATO gibi Batılı kurumlara üyeliği gündeme gelmeye başladı. Ukrayna’nın, kurulması planlanan “Rus İmparatorluğu” için önemine işaret eden Rus jeopolitikçi Aleksandr Dugin, Ukrayna’nın bağımsızlığının ve egemenliğinin Rus jeopolitiği için son derece olumsuz bir durum olduğuna dikkat çekerek bunun Rusya ile Batı arasında askerî bir çatışmayı kolaylıkla teşvik edebileceğine yıllar önce işaret etmişti. Dolayısıyla Ukrayna’nın bağımsızlık sonrası Atlantik bloğuna doğru kayması Rus devlet elitlerinin son dönemde yaşadığı en önemli güvenlik kaygılarından birini ortaya çıkarmıştır.
Bu yüzden 2000’li yılların başlarından itibaren Putin liderliğinde yeniden toparlanmaya başlayan Rusya için en büyük jeopolitik hedef Ukrayna’yı yeniden Rusya eksenine çekmeye yönelik politikalar olmuştur. Putin, 2000’li yılların başlarından itibaren Gürcistan (Gül Devrimi, 2003), Ukrayna (Turuncu Devrim, 2004) ve Kırgızistan’da (Lale Devrimi, 2005) gerçekleşen “Renkli Devrimler”in, sayılan ülkelerdeki Rus nüfuzuna yönelik oluşturduğu tehditten önemli ölçüde rahatsız olmuştur. Başlangıçta renkli devrimleri tersine çevirmeye yönelik politikalar takip ederken askeri güç kullanmaktan imtina eden Rusya, nihayet 2008 yılından itibaren bölgedeki Rus çıkarlarına yönelik tehditleri dengelemek için askeri seçeneklere başvurmaya başlamıştır.
2007 yılında Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin katıldığı Münih Güvenlik Konferansı’nda ‘Batı’nın içinin boş olduğunu, artık bir güç olmadıklarını’ deklare eden konuşması ve devamında Rus karar vericilerin Batılı güvenlik kurumlarının Rusya’nın yakın çevresine doğru genişlemesinden duyulan rahatsızlığı yüksek perdeden dile getirmeye başlaması önemli bir kırılmayı temsil etmektedir. 2008 yılında Batılı ekonomilerin yaşadığı ağır ekonomik kriz Putin’in ‘Batı’nın içinin boş olduğunu, artık bir güç olmadıklarını ’deklare eden yaklaşımının nispeten doğrulanmasına yol açmıştır.
2000’li yılların başlarından itibaren Batılı güvenlik kurumlarının Rusya’nın “haklı güvenlik endişelerini” ihlal edercesine Rus yakın çevresine doğru genişleme politikaları Moskova’da yeni bir güvenlik doktrinini gündeme getirmiştir. Bu doktrinin esası Ukrayna üzerinden Batı ile olası askeri çatışmaya hazırlık için kritik alanlarda “jeopolitik kuşatma” politikasıdır.
2008 yılında başlayan Gürcistan müdahalesiyle Rusya Kafkasya bölgesinde aşınan nüfuzunu yeniden tahkim etme imkânına kavuşmuştur. Gürcistan müdahalesi Hazar bölgesi hidrokarbon kaynaklarının Batıya taşımasında Rusya’yı etkili bir aktör haline getirmiştir. 2008 yılındaki küresel ekonomik kriz ve Batılı devletlerin jeopolitik körlüğü Gürcistan müdahalesine yönelik düşük perdeden bir tepkinin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Bu dönemde Batının Rus müdahalesi karşısında sergilediği sessizlik Putin’i sonraki askeri müdahaleler için cesaretlendirmekten başka bir işe yaramamıştır.
2014 yılında Kırım’a yönelik askeri müdahale ile Rusya bir taraftan Karadeniz’deki gücünü tahkim ederken diğer taraftan gerekirse Ukrayna’ya yönelik bir askeri müdahale seçeneğine başvurmaktan kaçınmayacağını ortaya koymuştur. Kırım müdahalesinin peşinden Rusya’nın Suriye ve Libya’ya da askeri güç konuşlandırmasıyla 2000’li yılların başlarından itibaren planlanan “jeopolitik kuşatma” tamamlanmıştır.
Sayılan tüm bu müdahaleler sayesinde Rusya küresel enerji ve gıda piyasasının kilidini kontrol eden bir aktör haline gelmiştir. Çünkü Rusya’nın son yirmi yılda nüfuzunu yaydığı tüm bu alanlar, Orta Doğu, Kafkasya ve Doğu Akdeniz gibi bölgelerin zengin hidrokarbon kaynaklarının ve Karadeniz tahılının küresel piyasalara ulaştırılmasında kritik önemdedir.
Son dönemde küresel ölçekte yaşanan enerji ve gıda krizleri Putin Rusya’sının 2000 sonrası dönemde planladığı “jeopolitik kuşatma”nın doğal bir sonucudur. Bugün hem Karadeniz tahılının hem de Orta Doğu, Kafkasya ve Doğu Akdeniz hidrokarbon kaynaklarının Rusya’ya rağmen tüketim merkezlerine taşınması oldukça maliyetli ve riskli hale gelmiştir. Putin, 2000’li yılların başlarında planladığı bu “jeopolitik kuşatma” politikası sayesinde bugün gıda ve enerjiyi, Rusya’nın haklı güvenlik endişelerinin giderilmesi konusunda Batı ile yapılan müzakerede bir kaldıraç olarak kullanmaktadır.