
İşte Ramazan; muhalleri olduracak bir rahmet ve bereketle indi üzerimize… Şimdi tüm uzaklar bir “Estağfirullah” ile yakın olur. Şimdi, kaba katmanlarla anifleşmiş kalpler bir “Elhamdülillah” ile kabuğunu kırabilir.
Ramazan’ı kokladınız mı? Camilerden salavatlar yükseliyor, zemine misk-ü amber siniyor. Ya da hiç duydunuz mu bu mübarek iklimi? Hiç öyle sessiz sedasız geçip gitmiyor. Rahmet esintisi, bereket fısıltısı, mescitlerden sokaklara sırlanıyor. Hz. Muhammed (sav) Efendimiz ile Cebrail’in (as) mukabelesinin izlerini taşıyan bir çağın adı Ramazan… Ne zaman ötesi bir iklimdir ki; Asr-ı Saadet’ten günümüze aksediyor Hz. Muhammed (sav) ile Cebrail (as)’in mukabelesi… Kur’an ayında, Kur’an’la donanıyor cihanın bütün hücreleri.
Hilâle kurulmuş saatlerin alarmı çalıyor: Felâh müjdesine, kurbiyet sevincine, mağfiret vaadine ve cennet vuslatına veladet vakti. Kur’an-ı Kerim’in indirilmeye başlandığı, bin aydan daha hayırlı Kadir Gecesi’ni kucaklayan, günahların bağışlanmasına vesile “teravih” namazıyla tezyin edilmiş, fıtr sadakasıyla yardımlaşmayı örgütleyen ve bereketi kalpgâhımıza indiren ne muazzam bir lütuftur bu ay. Bir kulun cennete kavuşmadan bu aydan çıkabilmesinin ne kadar zor olduğunu, hadislerdeki müjdelerden de anlamak mümkün. Zira bütün amellere misliyle ecir vadeden Allah (cc), bu ayda nice kullarını cehennemden azat ediyor. Buhari’den rivayetle şöyle buyuruyor Rahmet Peygamberi:
“Allah rızâsı için bir gün oruç tutan kimseyi Allah Teâlâ, bu bir günlük oruç sebebiyle cehennem ateşinden yetmiş yıl uzak tutar.”
MÜZNİBLERE GUFRAN
Heybesi günah yüküyle dolup taşanlara da dokunmadan tamam olmuyor. Hiç kimseyi ve hiçbir şeyi dışında bırakmadan, rahmetle kuşatıyor kâinatın en uzak köşelerini. Nefis Ramazan’a sırlanmış rahmetten kaçmaya kalksa; mescitsiz, duasız bir beldede izbelere saklansa; yine de mümkün değil rahmet sağanağından kaçabilmek…
İbadetlerin Allah’a (cc) yaklaştıran cüzü, şimdi bütün vaatkâr cihetiyle varlığımızı yeni bir çağa davet ediyor. O’nunla muhabbetin yolları ışıklandırıldı, düşkün temayüllerin hükümranı nefis tahttan indirildi, zehri bal gösteren lügatlerin senaristi benlik iktidardan düştü. Geriye katışıksız bir hilkat duruluğu ve kendini bulmaya, köklerini tanımaya susamış bir âdemiyet şuuru kaldı.
Hz. Mevlânâ bu demde semavattan manevî rızıkların indirildiğine dem vurur. Yûnûs Emre de bir felâh saadetinin ümidine bağlar kalpleri. Ona göre Ramazan “müzniblere gufran”… Yani ne kadar kusurlu, günahkâr, eksik ve Rabbinden uzak düşmüş ruh varsa hepsinin Gaffâr olan Allah’ın affına mazhar olduğu bir devirdir Yunus Emre’ce Ramazan…
ASLOLANA RÜCU YOLU
“Her doğan, İslâm fıtratı üzerine doğar” buyurmuştur Efendimiz. Şüphesiz Allah’ın Hak dini, yaradılışa en mutabık güzergâh. İnsan bu yolda olmakla, ömür denilen ve ölüme giden bu meçhul akışta aslî hüviyetine sadakatle var olacak, kâinata temas ettiği ilk lahzada, ilahî donanımında ne varsa hepsini son dönemeçte dahi heybesinden düşürmeyecek. Ve insan ancak o ilk özü kaybetmemek üzere gayret ederse kıymettar bir ömrü, kutlu bir vuslatla noktalayabilecek.
Her an kaybedilen yaradılış değerleri, insanlık mücevheri, haramla-günahla anlamı düşürülen tüm o kulluk gayretleri, hangi fabrikada yeniden icat edilir, hangi el işçiliği ile yontulur da latif bir eşkale benzetilir ya da hangi ustanın tezgâhında nezaketle inceltilir ve üzerine zarif sedef yapraklar hakkedilir? Kendini kaybetmiş, Rabbini unutmuş, fıtratı terk etmiş ruhları, bir telkâri işçiliği ile yeniden tel tel örmek mümkün mü? Ya zamanla kaybettiğimiz Kur’anî seçkinliği, Muhammedî ahlâkı, âdemce yaşama derdini bir kez daha keşfetmek çok mu uzak bir hayal? Modern çağdan devşirme telaşlara kalp yorduğumuzdan beri, manevî kaygıların yüklüğünü bodrum katı rutubette çürüttük. Şimdi şöyle bir derleyip toplamak zihin odalarını, ana mekânlara sermek köşelerde unutulmuş ulvî dertleri ve zamanın tefsirinden çıkarmak dünyalık tutkuları, ihtimalli mi? Bütün cevaplar, cevaba kilit açan şifreler, şifreleri birer birer yazacak eller bu seçilmiş zamanda…
Ne kadar uzağa düştüyse ruhumuz, bulup getirmek şimdi mümkün. Ne kadar O’nsuz ve Kur’an’sız kaldıysak; visal için daha ahenkli bir yaka çiçeği bulunmaz. Ramazan bir gidiş değil, asla rücu yolu.
ÂDEMCE YAŞAMAK
Bir ay boyunca ibadetle, hayırlı amellerle, Kur’an’la ve birlik-beraberlik şuuruyla yoğrulan âdem için yolun devamında da Âdemce yaşamaya, zamanı ürkütmeden, zemini incitmeden yol almaya ehliyetli bir ruh dizayn ediliyor. Biraz dünyanın mecburi güdülerinden el etek çekince insan, ne için yaratıldığı müzmin sorusunun cevabına da adım adım yaklaşıyor. Neden varım ve ne için ömür sürmekteyim? Dünyanın vitraylı penceresini seyre dalıp nimetlerin hazzında savurulurken sorulmayan sorular bunlar. Asıl gayeyi yüksek raflarda tozlanmaya bırakırken pek de üzerine düşünmediğimiz bir anlam bulmacası… Âdemce yaşamak için Şehri Ramazan’ın anlattığı insanı dinlemek, bir ipek libas gibi üzerimize giyinmek ve onu kirden, isten korumak için ayak bastığımız toprağa, soluduğumuz havaya, kozmosa bıraktığımız her bir heceye ve sese dikkat etmek elzem.
Müminin ömrü; insan olmak, insan kalmak ve insana fayda vermek uçları arasında doğrular çizmekle geçer. Bu sistemin dışında imanlı kalpler için oksijensiz bir boşluk vardır. Ne zaman nefsin iptilasında bir refah arama gafletine düşerse; Rabbinin muhabbetinden de ayrı kalır. Rabbini ve kendini kaybedenin, kalbi taştan dikenden elenmiş, ruhu zehirden damıtılmış safiyane bir yaşam sürmesi hangi sihirli değnekle ihtimal bulabilir?
TÜM UZAKLAR BİR ESTAĞFİRULLAH İLE YAKIN OLUR
İşte Ramazan; muhalleri olduracak bir rahmet ve bereketle indi üzerimize… Şimdi tüm uzaklar bir “Estağfirullah” ile yakın olur. Şimdi, kaba katmanlarla anifleşmiş kalpler bir “Elhamdülillah” ile kabuğunu kırabilir. İmanlı bir tevhid ile insan kaybettiği ilahi muhabbete tam kalbinden dâhil olabilir. Vermenin almaktan ve biriktirmekten daha hazlı bir cennet düşü olduğunu, paylaşmanın ruhun açlığını-susuzluğunu dindiren bir rızık kapısı olduğunu, ibadetin dünyadan ayrılmış bir saadet zamanına geçiş izni olduğunu deneyimlemek için en verimli çağdayız.
Reyyan kapısından cennete girip de hiç susuzluk çekmeyecek ruhlar, tam bu mevsimde yoklamaya alınıyor. Peygamberimiz bir hadis-i şerifinde “Allah-u Teala nezdinde oruçlunun ağız kokusu miskten daha hoştur.” buyuruyor. Yine bir hadiste oruç ibadetinin manevi bir kalkan olduğuna, insanın içindeki düşmandan da bu kalkan sayesinde korunacağına işaret ediyor. Muhbit bir kul, sadık bir mümin ve hayırlara koşan bir âdem, fıtratın mayasını bu ayda tutturur da bir sonraki Ramazan’a kadar hiç rahmetten düşer mi?
Merhaba, sitemizde paylaştığınız yorumlar, diğer kullanıcılar için değerli bir kaynak oluşturur. Lütfen diğer kullanıcılara ve farklı görüşlere saygı gösterin. Kaba, saldırgan, aşağılayıcı veya ayrımcı dil kullanmayın.

Fevkalade, çok anlamlı çok ilham dolu bir makale olmuş