
İnsan, hakikati bulma yolculuğunda bazen geleneklerden kopar, bazen de onları kendi içinde yeniden şekillendirir. Günümüz dünyasında bu arayış, spiritüelliğin giderek bireyselleşmesiyle yeni bir form kazanmıştır. Sekülerleşme ve modern hayatın getirdiği zihinsel sıkışmışlık, bireyleri geleneksel dini yapılardan uzaklaştırmış, ancak onlara yeni bir manevi alan açmıştır. Bu boşlukta, Batı toplumlarında olduğu gibi Türkiye’de de yankı bulan “Spiritüel ama Dindar Değil” (SBNR - Spiritual But Not Religious) akımı ortaya çıkmıştır.
Pew Araştırma Merkezi’nin 2023-2024 çalışmasına göre, ABD’de kendini bu şekilde tanımlayan bireylerin oranı yüzde 27’ye ulaştı. Daha çarpıcı olan, herhangi bir dine bağlı olmadığını belirtenlerin yüzde 37’sinin spiritüelliği hâlâ hayatlarının merkezinde görmesiydi. Peki, bu kişiler neye inanıyor?
SPİRİTÜEL AMA DİNDAR DEĞİL
SBNR bireyleri için mistik deneyimler, içsel huzur, doğayla kurulan bağ ve alternatif öğretiler, geleneksel ibadetten daha anlamlı. Dogmatik yapıların bireyi sınırlandırdığına inanıyorlar; ancak bu, inançsız oldukları anlamına gelmiyor. Onlara göre, hakikat tapınakların içinde değil, bireyin ruhsal yolculuğunda saklı. Yüzde 78’i hayvanların bir ruh veya spiritüel enerji taşıdığına inanırken, Yüzde 71’i dağlar, nehirler ve ağaçların bir tür mistik titreşim barındırdığını düşünüyor. İçsel bağlantıyı sağlamak için düzenli meditasyon yapıyor, kristallerin enerjisinden faydalanıyor, doğada vakit geçirerek ruhlarını arındırdıklarına inanıyorlar.
Ancak mesele yalnızca bireysel ritüeller değil. Bu akımı besleyen en önemli unsur, dinin toplumsal etkisine dair eleştiriler. SBNR’ler arasında, geleneksel dinî yapıların bireyi baskıladığı, toplumu ayrıştırdığı ve hoşgörüsüzlüğü körüklediği düşüncesi yaygın. Yüzde 42’si, “din bölücülüğe yol açar” ifadesine güçlü şekilde katılıyor. İlginç olan ise, kendilerini dindar saymamalarına rağmen Yüzde 74’ünün bilimin her şeyi açıklayamayacağına inanması. Yani, inkârcılıktan çok, yeni bir inanç modeli inşa ediyorlar.
Bütün bunlar, modern insanın yeni bir manevi denklem kurma çabası olarak okunabilir. Ancak şu soruyu da sormak gerekir: İnanç, bireyselleştikçe anlamını derinleştirir mi, yoksa onu bulanıklaştırır mı? İnsan, ruhunu geleneksel kalıplardan sıyırarak özgürleştirdiğini sanırken, aslında onu başka bir bilinmezliğe mi sürüklüyor? Hatırlamak gerekir ki tarih boyunca insanın en büyük yanılgısı, hakikati kendi kurguladığı formüllerle ele geçirebileceğini sanması oldu.
PANDEMİ SONRASI İVME KAZANDI
Geleneksel sosyal teoriler, sekülerleşmenin insanları manevi inançlardan uzaklaştıracağını öngörüyordu. Ancak tarih, bu sürecin daha karmaşık bir şekilde ilerlediğini gösterdi. 19. yüzyılda, Aydınlanma ve Modernleşmenin etkisiyle dinin kamusal alandaki rolü zayıfladı. Ancak Osmanlı aydınları arasında ruh çağırma seansları gibi ezoterik pratikler ilgi görmeye başladı. Daha sonrasında Türk matbuatında Ruh Dünyası ve ardından Sevgi Dünyası gibi dergiler, bu alana yönelik içerikler yayımladı. Anayasa Mahkemesi başkanlarının ruh çağırma celselerine katıldığı ve bu oturumları kayda aldığı öne sürüldü. Beyaz Türklerin, Atatürk’ü çağırarak ondan emir aldıkları iddiaları gündeme geldi. Hatta, ikna odalarıyla tanınan Nur Serter’in bu celselere katıldığı ve adı geçen dergilerde yazılarının yayınlandığı yönünde söylentiler ortaya çıktı.
1960’larda, Batı’da karşı-kültür hareketleri ve Doğu mistisizmine yönelim arttı; yoga, meditasyon ve transandantal deneyimler, bireysel maneviyatı öne çıkardı. 1980’lerden itibaren, Türkiye’de sekülerleşme ivme kazanırken, alternatif spiritüel pratikler de gözle görülür şekilde yaygınlaştı. Astroloji, tasavvufî yorumlar ve enerji çalışmaları yeni bir ilgi alanı hâline geldi.
2000’li yıllarda, küreselleşme ve dijitalleşme, bireysel maneviyatın sınırlarını genişletti. Büyük şehirlerde meditasyon merkezleri açıldı, holistik şifa teknikleri yaygınlık kazandı. Pandemi sonrası dönemde, yalnızlık ve belirsizlik duygusu derinleşirken, spiritüel arayışlar ivme kazandı. Günümüzde sosyal medya, modern maneviyatın en görünür platformu hâline geldi. “Manifestasyon”, “ay döngüleriyle çalışma” ve “enerji temizliği” gibi kavramlar, giderek daha geniş bir kitle tarafından benimseniyor. Sekülerleşme, dini inancı silikleştirmedi; yalnızca yeni bir forma büründürdü.
YÖNSÜZ ARAYIŞ HAKİKATE DEĞİL BAŞKA BİR YANILGIYA GÖTÜRÜR
Bu dönüşümün en çarpıcı yönlerinden biri, spiritüelliğin artık belirli bir zümreye ait olmaktan çıkması. Numeroloji, tarot veya bilinç açıcı ritüeller yalnızca sanatçılar ve bohem yaşam tarzına sahip bireyler tarafından değil, kurumsal profesyoneller, akademisyenler ve girişimciler tarafından da benimseniyor.
Hakikatin, bireysel formlar içinde arandığı bu yeni çağda, insanın kendini bulma çabası ile kendini kaybetme ihtimali arasında ince bir çizgi var. O hâlde mesele yalnızca bir inanç biçimi seçmek değil, insanın gerçekten hangi hakikate yürüdüğünü bilmesidir. Çünkü yönsüz bir arayış, hakikate değil, yalnızca başka bir yanılgıya çıkar.
Merhaba, sitemizde paylaştığınız yorumlar, diğer kullanıcılar için değerli bir kaynak oluşturur. Lütfen diğer kullanıcılara ve farklı görüşlere saygı gösterin. Kaba, saldırgan, aşağılayıcı veya ayrımcı dil kullanmayın.

Şeytanlasmadan başka bir şey değil...