Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın Suudi tahtına giden yolda hanedan içerisindeki rakiplerini yendiğini fakat olumsuz imajla baş edemediğini söyleyebiliriz. Suudilerin son aylarda giriştiği yoğun diplomatik faaliyetler önemli ölçüde bozulan bu imaj sorunu ile baş etmeye dönük bir çaba olarak duruyor.
Cemal Kaşıkçı cinayeti sonrası içe kapanmak zorunda kalan Suudi Arabistan yönetimi geçtiğimiz son dönemde önemli diplomatik girişimlere imza attı.Ülkenin fiili yöneticisi Muhammed bin Selman da bu faaliyetleri bizzat koordine eden isim olarak ön plana çıktı. Türkiye ziyareti ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile yapılan görüşme, ABD Başkanı Joe Biden’in Orta Doğu turu kapsamında gerçekleşen baş başa görüşmeler, Atina ve Paris’e düzenlenen ziyaretler bu diplomatik faaliyetlerin en önemlileri olarak sayılabilir.
Genel olarak devlet adamları diplomatik faaliyetlerini ülkelerinin ulusal çıkarlarına katkı yapmak üzere kurgularken, Suudi Arabistan yönetiminin son dönemdeki diplomatik faaliyetleri daha çok Muhammed bin Selman’ın imajını düzeltmeye yönelik girişimler olarak duruyor. Çünkü yönetim, Veliaht Prens’in bozulan imajını prensle Suudi tahtı arasındaki en önemli engel olarak yorumluyor. Bu yüzden son dönemdeki diplomatik girişimler, Veliaht Prensin, ülkesini küresel meselelerde söz sahibi bir aktör, kendisini de Suudi kamuoyunda ve Batı başkentlerinde güçlü bir lider olarak konumlandırma çabası olarak tanımlanabilir.
TAHT YOLUNU UZATAN ÜÇ NEDEN
Son yıllarda yaşanan üç önemli gelişme Suudi Veliaht Prensi’nin hem içeride hem de uluslararası arenadaki imajını oldukça olumsuz etkiledi; Yemen savaşı, Kaşıkçı cinayeti ve insan hakları ihlalleri.
2015 yılında Suudi askeri unsurlarının müdahaleye başladıkları Yemen sahası hem içeride hem de dışarıda Suudilerin başını ağrıtan en önemli siyasi meselelerden birisi oldu. Operasyon bizzat Veliaht Prens’in inisiyatifiyle başlamış, altı ay gibi kısa bir sürede Yemen’de bozulan statükonun yeniden inşa edilerek Suudilere müzahir bir politik sistemin kurulacağı planlanmış ve bu süreçte Mısır ve Pakistan gibi bölgesel, ABD gibi küresel ölçekteki müttefiklerin sarsılmaz desteğine güvenilmişti. Aradan geçen yedi yıla rağmen bu öngörülerden hiçbirinin gerçekleşmemiş olması, savaşın Suudi ekonomisine verdiği yüz milyarlarca dolarlık zarar, insani kayıplar, Suudi topraklarına yönelik önlenemeyen Husi saldırıları ve Yemen’deki ağır insani kriz manzaraları Veliaht Prensin imajını olumsuz etkiledi.
2018 yılında Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğu’nda Kaşıkçı’nın, Suudi devletine çalışan görevliler tarafından öldürülmesi ve sonrasında yaşanan gelişmeler de Veliaht Prens’in imajını kötü etkiledi. Veliaht Prens’in cinayetten sorumlu olduğuna dair istihbarat raporları ve kendisinin bir röportaj sırasında “bu olay benim sorumluluğum altında gerçekleşti” şeklinde dolaylı da olsa sorumluluğu kabul etmesi oldukça önemliydi. Öyle ki bu cinayetten günümüze kadar geçen sürede Muhammed bin Selman hiçbir Batı başkentini ziyaret edemedi. Cinayetten sonra çıktığı ilk yurt dışı gezisi olan Cezayir’de de yoğun protestolarla karşılandı.
Son olarak Suudi Arabistan’da artan insan hakları ihlalleri hem içeride hem de uluslararası arenada Veliaht Prens aleyhine düzenlenen kampanyaların önemli bir gerekçesi oldu. Ülkede artan toplu idam vakaları, Suud hanedanının kıdemli üyelerinin hapsedilmesi ve muhaliflere yönelik kötü muamele küresel gündemin ön sıralarında kendisine yer buldu.
BATI’DAN YÜKSELEN İTİRAZLAR
Suudi Arabistan’ın Veliaht Prensi ve ülkenin gerçek yöneticisi olan Muhammed bin Selman’ın Suudi tahtına giden yolda önündeki en önemli engel son yıllarda maruz kaldığı bu olumsuz imaj problemidir. Veliaht Prens son beş yılda Muhammed bin Nayif, Mütaib bin Abdullah ve Velid bin Talal gibi Suud hanedanının kudretli üyelerini ekarte etmeyi başarmış olsa da Suud tahtına çıkabilmesi için Batı ile iyi ilişkiler geliştirmek zorunda olduğunun bilincinde. Özellikle ülkenin güvenlik garantörü olan ABD ile ilişkiler burada önemli bir yer tutuyor.
Bugün Veliaht Prens’in ABD’de hem yönetimi hem de kamuoyu nezdindeki imajı oldukça olumsuz durumda. Biden’ın Riyad’a düzenlediği ziyaret sonrası ABD kamuoyunda yükselen itirazlar bu durumun en önemli göstergesidir. Veliaht Prensin acil olarak ABD’de hem yönetim hem de kamuoyu nezdindeki olumsuz imajını düzeltmeye ihtiyacı var.
MAĞRUR VE GÜÇLÜ GÖRÜNTÜSÜ
Muhammed bin Selman’ın Türkiye, Yunanistan ve Fransa ziyaretleri ve Biden’ın Riyad ziyareti, Suudiler tarafından Muhammed bin Selman’ın imajını düzeltmek için bir kampanyaya dönüştürüldü. Tüm bu görüşmeler sürecinde Veliaht Prens’in imajının düzeltilmeye çalışıldığını gösteren çok sayıda işarete rastlamak mümkün.
Örneğin Suudi medyasının Muhammed bin Selman’ın Erdoğan, Biden, Miçotakis ve Macron ile görüşmelerine dair servis ettiği fotoğraflar Veliaht Prensin imajını düzeltmeye dönük çok sayıda öğe içeriyor. Sayılan dört önemli görüşmede de Veliaht Prens mağrur ve güçlü bir karakter olarak ön plana çıkarılmaya çalışılıyor.
Benzer şekilde ziyaretler sırasında yapılan açıklamalar ve basın toplantılarında sergilenen tavır da yoğun bir imaj çalışmasına işaret ediyor. Örneğin Biden-Bin Selman görüşmesinde Biden’ın Kaşıkçı dosyasına ilişkin sözlerine karşılık Bin Selman’ın, ABD tarafının İsrail’in geçtiğimiz günlerde öldürdüğü El-Cezire muhabiri Şirin Ebu Akile ve ABD’nin Irak’taki Ebu Garib Cezaevi’nde sergilediği insan hakları ihlalleri karşısındaki sessizliğini gündeme getirdiğine yönelik Suudi medyasında çıkan yorumlar da bu perspektiften değerlendirilebilir.
2015 yılında Selman’ın Suudi tahtın çıkmasıyla Muhammed bin Selman’ın Suudi tahtına doğru giden yolculuğu başladı. Ancak bu süreçte yaşanan bazı gelişmeler Veliaht Prensin hem içeride hem de dışarıdaki imajını son derce kötü etkiledi. Bugün Veliaht Prens’in Suudi tahtına giden yolda hanedan içerisindeki rakiplerini yendiğini fakat olumsuz imajla baş edemediğini söyleyebiliriz. Suudilerin son aylarda giriştiği yoğun diplomatik faaliyetler önemli ölçüde bozulan bu imaj sorunu ile baş etmeye dönük bir çaba olarak duruyor.