On üçüncü asırda Horasan’dan Anadolu’ya gelen ve Türk sûfîliğinin en önemli şahsiyetlerinden biri olan Mevlana Celaleddin Muhammed Rumi’nin (Belh,1207-1273, Konya) şaheseri Mesnevi bir tür İslam ansiklopedisidir. Mevlana’nın eserlerinden anlaşılıyor ki, kendisi iyi bir pedagog, Mesnevi adlı şaheseri de bir ahlak ve pedagoji kitabıdır.
Mevlana’nın eserlerinden anlaşılıyor ki, kendisi iyi bir pedagog, Mesnevi adlı şaheseri de bir ahlak ve pedagoji kitabıdır. Mevlana, yaşadığı dönemin yenileyicisi ve etkin bir eğitimcisidir. Yetkin kişiliğiyle medresede, camide, sohbet meclislerinde hem öğretim faaliyetlerinde bulunmuş hem de manevi eğiticilik vazifesini yürütmüştür. Eğitimin insanın yaratılış gerçeği üzerine kurulmasını, kişilerin tabiatlarındaki sanat ve hünerleri geliştirmesini ve onların olgun gönüllerinin hizmetine sunulmasını istemektedir…
Mesnevi didaktik olmasının yanında oldukça romantiktir. Özellikle anne babaların ve eğitimcilerin bocaladığı, bilinen, eskilerden devralınan klasik yöntemlerin yetersiz kaldığı, Batı’ya ait yöntemlerin denendiği ve kültürümüzle uyumsuz olduğu görüldüğü bu dönem için adeta bir yol gösterici niteliktedir. Mesnevi’nin, pedagojik yönünün ele alınması ve bu açıdan yorumlanması kaçınılmazdır.
Mesnevi, bir hikâye kitabı olmaktan ziyade, bir hakikat ve irfan kitabıdır. Mevlana; “Mesnevi, hakikate ulaşmak ve Allah’ın sırlarına agâh olmak isteyenler için bir yoldur. Mesnevi, temizlenmiş kişiler için gönüllere şifadır. Kur’an’ı açıkça anlamaya yardım eder, huyları güzelleştirir” demiştir. Birbiri içine giren bu nadir hikâyeler arasında gizlenmiş bulunan Mesnevi cevherlerini, bu ilahi hikmetleri bulup çıkarmak için çok dikkatle uğraşmak, emek sarf etmek ve çok sabırlı olmak gerekmektedir.
İNSAN İNSANIN AYNASIDIR
Mevlâna’nın insana verdiği değere insanlığın henüz ulaşamadığını görüyoruz. Batı’nın “İnsan insanın kurdudur” anlayışının yerine, “İnsan insanın aynasıdır” diyen Mevlâna, bugünün modern dünyasına da adeta bir ders vermektedir. İnsanın ruh, akıl ve aşk temalarından oluştuğunu ifade eden Mevlâna, bu unsurları hem teoride hem de pratikte birleştirerek ideal insan tipini ortaya koymuştur.
Ruhunu ve sevgisini yitirmiş toplulukların Mesnevi’den alacakları çok ders vardır. Acaba küreselleşme ile birlikte pek çok alanda büyük adımlar atan ancak yine de çaresizlik içinde kıvranan hür (!) dünya, Mevlana’nın tüm insanlığı kucaklayan sevgisinden biraz olsun nasibini alsa daha güzel olmaz mıydı? Aşk, insanların hırs, kibir, kıskançlık ve kin gibi olumsuz huylarının yegâne hekimidir. Toplumda İlâhî sevgi ile gönüllerini arındıran insanlar çoğunlukta olduğu zaman, aksaklıklar düzelir, kötülükler sona erer, huzur hâkim olmaz mı?
Mesnevi’nin tefekkür dünyası incelendiği zaman odak noktasının insan olduğu görülür. “Fikir odur ki insanı bir yola ulaştırır. Yol o yoldur ki, yolcusu padişah olur.” (Mesnevî, II:3237) sözleriyle de; Hz. Peygamberimizin: “Allah’ım; faydasız bilgiden, alçalmayan gönülden, doymayan nefisten, kabul edilmeyen duadan sana sığınırım” hadisi gereğince bilginin faydalı olanına inanır, Mesnevi’den örneklerle, nefsinin isteklerine esir, rahatına düşkün, çabuk bıkan, kendisine güveni olmayan, zahmetlere sabretmeyen, dünyalık peşinde koşan insanların ilim sahibi olamayacaklarını vazeder.
İLAHİ ÇAĞRIYA KULAK VERELİM
Mevlana vasiyetinde, “Öldükten sonra bizim mezarımızı yeryüzünde aramayınız, bizim mezarımız ariflerin gönüllerindedir” demiştir. Mesnevi’de, “Sevgiden acılar tatlılaşır, bakırlar altına dönüşür; sevgiden tortulu bulanık sular, arı-duru bir hale gelir; sevgiden dertler şifa bulur; sevgiden ölü dirilir, sevgiden padişahlar kul olur” der.
Her yıl Hz. Mevlâna’nın “Vuslat Yıldönümü Uluslararası Anma Törenleri” (Şeb-i Arus) bir nevi ölüm gecesi kutlamalarıdır. Herkesin doğum günü kutlanırken, Mevlana’nın ölüm gecesi kutlanır. Ölüm gecesi kutlanan yegane veli olan Mevlana, bir farkındalık ortaya koymuş ve ölümü sevimli hale getirmiştir. Güzel ahlâk sahibi ve örnek insan olmanın tarifini verip, gönülleri eğitirken ahlâk ve ahlâkî hususlara özellikle dikkat çeker. Zira Mevlânâ; toplumun huzur ve barışı için öncelikle her bireyin kendi iç dünyasında huzur bulmasına, bunun ilk adımlarından birinin de sevgi ve güzel ahlâk sahibi olmakla gerçekleşeceğine inanır. İdeal insan modelini tanıtırken yalnızca güzel ahlâkın faziletini anlatmamış, aynı zamanda kötü ahlâkın olumsuzluklarını da dile getirerek, mukayeselerle ikaz yolunu benimsemiştir.
Mevlana’, “İnsanın en uzun yolculuğu, kendi iç yolculuğudur” der. Mesnevi, böyle bir manevî arayışı olan gönüllere sunulmuş ilâhî bir armağandır. Bu dünya gurbetinin bağrı yanmış ve dudağı çatlamış yolcuları, susuzluklarını o irfan çeşmesinde kandırır, gönüllerini o cennet esintileriyle serinletirler. Mevlana ve büyük bir insanlık panoraması olan Mesnevi’yi tanımak, kendi kendimizi tanımak, iç portremize ayna tutmaktır. Mevlâna, Yunus Emre ve Hacı Bektaş-ı Veli gibi Türk halkının en çok değer verdiği şeyi, yani; insanlık sevgisini temsil ederler. Mevlana, bir parlak ayna gibi 8 asırdır, 7 kıtada elden ele dolaşıyor ve bu uzun ve mukaddes yolculuğa çağırıyor. Bu çağrıya kulak verelim ve çözümü de kendi değerlerimizde arayalım vesselam…