Fransa siyasetinde çok alışık olunmayan bir manzara ile karşı karşıyayız. Cumhurbaşkanı Macron ya bir koalisyon ortağı ile hükümet kuracak ya da yasal düzenlemelerde meclis çoğunluğunu aramak üzere azınlık hükümeti ile ülkesini yönetecek. Her iki durum da siyasi istikrarsızlığı ve sert meclis tartışmalarını tetikleyecektir. Bununla birlikte meclis içerisinde güçlenen siyasi kampların yürüttüğü kavga sokaklara yansırsa yeni bir istikrarsızlık dönemine girilmesi de kaçınılmaz olur...
İlk cumhurbaşkanlığı döneminde meclis çoğunluğunu elinde bulunduran Emmanuel Macron, Avrupa’nın tek hâkimi edası ile hareket ederek, güçlü lider imajı çizmek için azami gayret gösterdi. Macron, Nisan 2022’de yapılan cumhurbaşkanlığı seçiminde ırkçı rakibi Le Pen’in karşısında yüzde 58,5 oy alarak ikinci dönem cumhurbaşkanı seçilse de, 19 Haziran meclis seçimlerinde salt çoğunluğu kaybetti. Sol ittifak Nupes ile radikal sağ parti Ulusal Birlik (RN) karşısında güç kaybeden Macron’a Fransız halkının layık gördüğü ‘zayıflatılmış cumhurbaşkanlığı koltuğu’ oldu. Macron’un ikinci cumhurbaşkanlığı döneminde vaatlerini gerçekleştirmesi neredeyse imkânsız.
FRANSA’NIN “YÖNETİLEMEMESİ” TEHLİKESİ
577 sandalyeli Ulusal Meclis’te hükümet kurulabilmesi için 289 vekil sayısı elde edilmesi gerekirken, Macron’un seçim ittifakı Ensemble 245 vekil, aşırı sol ittifak Nupes 131, Le Pen’in partisi RN 89, sağ seçim ittifakını kuran cumhuriyetçiler 61, diğer yerel parti ve seçim ittifakları ise 51 vekil çıkardı. Çok partili ve birbirine zıt siyasi öncelikleri olan siyasi ittifakların güçlenmesi ‘Fransa’nın yönetilememesi’ tehlikesine yol açtı.
Fransız halkının parti tercihi, Fransa siyasetinde çok alışık olunmayan bir manzara ortaya çıkardı. İlk cumhurbaşkanlığı döneminde meclis çoğunluğu sayesinde muhalefetin eleştirilerini görmezden gelerek iç ve dış politikada tek başına, istişare kültüründen uzak adımlar atan Macron, 2017 seçimlerine kıyasla 63 vekil kaybederek seçmen tarafından beklenmedik şekilde epey sert cezalandırıldı. Fransız seçim sisteminde var olan kohabitasyon (cohabitation), yani cumhurbaşkanı bir siyasi partiden olurken meclis çoğunluğunun muhalefete verilmesi durumu Fransız kamuoyunu endişelendiriyordu. Geçmişte sosyalistler ve muhafazakârlar olarak ikiye ayrılan meclis aritmetiği günümüzde merkez ittifak, radikal sağ ve radikal sol olmak üzere üç siyasi kampa dönüşmüş durumda. Seçimden oldukça güçlü çıkan radikal sağ ve radikal solun bir araya gelerek kohabitasyon hükümeti kurması beklenemez. Meclis aritmetiğine göre Cumhurbaşkanı Macron bir koalisyon ortağı ile hükümet kuracak veya yasal düzenlemelerde meclis çoğunluğunu aramak üzere azınlık hükümeti ile ülkesini yönetecek. Her iki durum da siyasi istikrarsızlığı ve sert meclis tartışmalarını tetikleyecektir. Macron’u zor duruma sokacak bir üçüncü yol ise meclis içerisinde güçlenen siyasi kampların yürüttüğü siyasi kavganın sokaklara yansıyarak yeni bir istikrarsızlık dönemine girilmesi olacaktır.
YÖNETİM TARZI RADİKAL SAĞA ZAFER YAŞATTI
2017 seçimlerinde 8 vekil çıkartabilen Le Pen’in sadece 5 yıl içerisinde vekil sayısını 89’a çıkarması, Fransız toplumunda ırkçı söylemlerin geniş kitlelerce karşılık bulduğunu gösteriyor. Sol, komünist ve yeşil partiden oluşan Nupes ittifakı meclis içerisinde grup kuramadığı takdirde en büyük muhalefet partisi konumunu kazanacak olan Le Pen’in yeni dönemde Macron’un birçok kararına karşı etkili muhalefet etmesi ve yasama süreçlerini engellemesi beklenebilir.
Öte yandan Macron’un yönetim stili ile ilgili Fransız halkında oluşan eleştirilerin sandıkta karşılık bulduğu gözlemleniyor. Kendine hayranlık besleyen tarzı ile istişare kültüründen uzak, meclis kararlarını görmezden gelerek iç ve dış politikada hamleler yapmaya meyilli Macron’un yeni dönemde mecliste farklı partileri ikna etmek için daha fazla çaba sarf etmesi gerekecektir.
MACRON SİYASİ SIKIŞMIŞLIĞIN PENÇESİNDE
Macron’u zayıflatırken meclisi güçlendiren Fransız halkı, Macron’u kendi koyduğu ilkeleri çiğnemeye zorluyor. Bir taraftan erken seçim talepleri yükselirken Macron, hükümet kurmak ve mecliste ittifak yapmak için arayışa girdi. Muhalefet partileri, Macron’un ‘Ulusal Birlik Hükümeti’ kurma teklifini reddediyor.
Seçim öncesi radikal sağcı, AB ve NATO karşıtı ve yabancı düşmanı Le Pen ile siyasi iş birliğini sert şekilde reddeden La Republique en Marche partisi, bugünlerde meclisin işleyişini sağlamak için her seçeneğe açık. Macron’un partisinden vekil seçilen Céline Calvez’in, mecliste ihtiyaç duyulursa Le Pen’in partisinin desteğine de başvurabileceklerini söylemesi, Macron’un çaresizliğini ve siyasi sıkışmışlığını özetlemekte. Seçimlerden ana muhalefet olarak çıkan sol ittifak lideri Melenchon ise seçim sonuçlarını ‘Macronizm’in seçim hezimeti’ olarak değerlendirirken, Macron’un yönetim stiline ve siyasi önceliklerine karşı sert muhalefet yapacaklarının sinyalini veriyor.
ULUSLARARASI KAOSA BİR DE FRANSIZ KAOSU MU EKLENİYOR?
Macron’un seçim öncesi Fransız halkına ‘uluslararası kaosa Fransız kaosunu eklemekten daha kötüsü olamaz!’ uyarısında bulunması, olacakları tahmin ettiğini gösteriyor. AB’nin ikinci büyük ekonomisi olan Fransa liderinin zayıflayan konumunun AB politikasına yansımaları olacaktır. İlk cumhurbaşkanlığı döneminde AB entegrasyonu ve reformlarının tutkulu savunucusu olan Macron’un ikinci dönemindeki siyasi önceliklerini, mecliste oluşacak siyasi iş birliği belirleyecek. Mecliste Le Pen’in partisi dışında birçok aşırı sağ temsilcinin olduğu göz önünde tutulduğunda, AB karşıtı siyasi söylemin ağırlık kazanmasının kaçınılmaz olacağı söylenebilir. Öte yandan Fransız halkının mücadele ettiği enerji ve doğalgaz krizinden kaynaklı yüksek enflasyon, hayat pahalılığı ve geçim kaygısı, Fransız siyasetinde içe kapanmanın da kaçınılmaz olacağını gösteriyor.
Macron’un siyasi hezimetinin oluşturduğu meclis aritmetiği, son 30 yıldır Fransa’da görülmemiş bir durum. Macron, ittifak arayışında diğer parti liderlerine çağrıda bulunurken, Fransız halkının siyasi reform istediği ve Fransız ulusunun çıkarları için uzlaşmaya hazır yeni bir yönetim modeli üzerine çalışılması gerektiği uyarısında bulunuyor. Siyasi önceliklerini Fransa’nın bağımsızlığını güçlendirmek, eğitim ve sağlık sistemini iyileştirmek ve ekolojik dönüşümü sağlamak olarak ifade eden Macron’un, Fransız halkının iç politik taleplerine daha fazla kulak kabartacağı bir döneme girildiğini gösteriyor. Macron’un dış politikadaki iddialarını ne derece gerçekleştirebileceği ise şimdilik belirsiz.