Kuruluşundan itibaren düzenlediği üst düzey zirveler aracılığıyla siyasi ajandasını ekonomik ve mali konulardan barış ve güvenlik gibi bölgesel istikrarı da kapsayacak şekilde genişleten BRICS, küresel düzende yapısal bir değişimi tetikleme konusundaki kararlığını gösterdi. Çok uluslu kuruluşlarda yükselen ekonomilerin birleşik bir cephesini oluşturma arzusunu yansıtan BRICS+’ın 16. Zirvesi, 22-24 Ekim 2024 tarihlerinde “Adil Küresel Kalkınma ve Güvenlik için Çok Taraflılığın Güçlendirilmesi” temasıyla Tataristan’a bağlı Kazan şehrinde Rusya’nın ev sahipliğinde gerçekleştirildi.
PUTİN İZOLE OLMADIĞINI GÖSTERDİ
Ana gündem başlıkları arasında dolarizasyonun zayıflatılması ve SWIFT sistemine bağlılığın azaltılmasının yer aldığı zirve ilklere sahne olarak dikkatleri üzerine çekti. Rus dış politikasındaki en büyük etkinlik olan zirvede, 2002 yılında başlayan Ukrayna işgali sonrasında Batı’nın yoğun yaptırımlarına maruz kalan Rusya’nın 36 devlet başkanını ağırlaması; Rus devlet adamı Vladimir Putin’in dış politikada izole olmadığını göstermesi açısından dikkat çekicidir. Zirvenin Müslüman nüfusunun çoğunlukta olduğu Kazan bölgesinde gerçekleştirilmiş olması da stratejik bir tercihin sonucu olarak Küresel Güney ülkeleri ile ilişkilerin geliştirilmesinin hedeflendiğini göstermiştir.
Zirveyi uluslararası gündemin üst sıralarına taşıyan önemli başlıklardan bir diğeri BM Genel Sekreteri Antonia Guterres’in Rusya’nın davetini kabul ederek zirveye katılması oldu. Uluslararası normların ve kurumların meşruiyetinin ve işlevsizliğinin tartışıldığı bir dönemde Guterres’in BRICS+ Zirvesi’ne katılması, BRICS+ gibi çok uluslu platformlara ihtiyaç duyulduğunu doğrular nitelikteydi. Zirve sonrasında kabul edilen Kazan Deklarasyonu’nda, İsrail’in bir yılı aşkın süredir Filistin’de devam eden soykırım eylemlerinin bölgesel bir çatışmayı tetiklediğine dikkat çekilerek barış çağrısı yinelendi. Deklarasyon kapsamında dikkat çekilen bir diğer husus ise Ukrayna’daki çatışmalar nedeniyle uygulanan yaptırımların küresel ekonomide yaratmış olduğu negatif etkiler kapsamında ekonomik iş birliğinin öneminin vurgulanması oldu.
YENİ ÜYE KATILIMI OYLAMAYA AÇILMADI
BRICS+’ı jeopolitik bir rakip olarak görmediklerini ifade eden Batılı ülkeler, grubun genişlemesinin uluslararası sistemdeki ağırlıklarına yönelik gerçek bir tehdit oluşturmaktan uzak olduğunu belirtseler de gelişmekte olan ülkelerin beklenti ve ihtiyaçlarının karşılıksız kaldığı yönündeki seslerin ve bu doğrultuda Batı karşıtı duyguların her geçen gün yükselişe geçtiği dikkate alındığında BRICS+’ın genişlemesi kaçınılmaz bir hal alacaktır. Bu doğrultuda Kazan’da gerçekleşen zirvenin bir diğer önemli başlığı gruplaşmanın genişlemesi kapsamında Türkiye’nin üyelik talebi oldu. Türkiye’nin BRICS+’a üyelik talebi yeni bir gelişme olmamakla birlikte 2018 yılında gerçekleşen zirveye davet edilmesinin ardından Ankara’nın gündeminde yer almaya başlamıştır. Zirveye katılan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’nin “daha adil bir dünya mümkün” ilkesiyle hareket ettiğini vurgulayarak BIRCS+ ile diyaloğun geliştirilmesi noktasındaki kararlılığını ifade etti. Ancak Kazan Zirvesi’nde BRICS+ kapısının yeni ülkelere açık olduğu vurgulansa da toplantının en son üye ülkelerin entegrasyonunu hedeflediği belirtilerek yeni üye katılımı oylamaya açılmadı. Bunun yerine üyelik talebinde bulunan ülkelerin zirvede belirlenecek kriterler doğrultusunda oy hakkı elde etmeyecek olsalar da çeşitli BRICS+ toplantılarına katılmalarını sağlayacak ortak üye statüsü kazanacakları açıklandı. Türkiye de 13 ülkenin ortak üye statüsü elde ettiği ülkeler arasında yer aldı.
EKSEN KAYMASI MI DENGE UNSURU MU?
Avrupa Birliği’nin kilit adaylarından biri olan Türkiye’nin jeopolitik açıdan bir dönüm noktası olarak BRICS+’a üye olması halinde gruplaşmanın ilk NATO üyesi olacak olması tartışmaları da beraberinde getirdi. Ekonomik gücünün yanı sıra demografik gücü ile de BRICS+’ın gücüne değer katacak olan Türkiye’nin üyeliği Batı’dan uzaklaşacağı yönündeki spekülasyonlara neden olmuş durumda. Ekonomik ilerlemesi doğrultusunda uluslararası sahnede özgüven ve nüfuzunu artıran Türkiye, dış politika bağlamında da vizyon ve doktrin açısından değişimler geçirdi. Diğer bir ifadeyle Türkiye küresel ve bölgesel bağlamda yaşanan dönüşümler doğrultusunda dış politikada özerkliğin sağlanabilmesi için Batılı ittifak ilişkilerine bağımlılığını azaltma yönünde politikalar geliştirmiştir. Dolayısıyla küresel jeopolitik ağırlık merkezinin batı yarımküreden Hint-Pasifik bölgesine kayma eğilimi gösterdiği uluslararası sistemde Türkiye’nin kendi azami ulusal çıkarlarını gözetme ve geliştirme kararlılığının göstergesi olarak yeni ittifaklara dahil olması Batı’dan uzaklaşmaktan ziyade söz konusu ittifakların üye ülkeleriyle iş birliği fırsatlarının artırılması olarak anlaşılmalıdır. Diğer yandan birbirinden farklı iç siyasi dinamiklere ve dış politika hedeflerine sahip olan ülkelerin ortak bir hedef etrafında şekillendirdiği BRICS+ siyasi bir bloklaşma anlamına gelmediğinden üyelik de eksen kayması olarak nitelendirilmemelidir. Cumhurbaşkanı Erdoğan da birçok kez farklı ittifak gruplarına dahil olmanın NATO müttefikliğinin reddi anlamına gelmediğini ifade etmiştir. Türkiye’nin, uluslararası sistemde çok sayıda krizin iç içe geçtiği bir dönemde BRICS+’a üyelik talebinde bulunması şüphesiz küresel ve bölgesel gelişmelerden bağımsız değerlendirilemez. Bununla birlikte, uluslararası kurumların ağırlıklı olarak Batılı ülkeler tarafından domine edilmesinin gelişmekte olan ülkeler ve halklar açısından temsil, etki ve güç gibi alanlarda dezavantajlı sonuçlar doğurduğuna dikkat çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hemen her platformda “Dünya beşten büyüktür.” ifadesini yüksek sesle dile getirmesi düşünüldüğünde Ankara’nın BRICS+ üyelik talebi daha adil bir dünya arzusuyla da doğru orantılıdır. Türkiye dış politikada çok taraflılık anlayışı kapsamında BRICS+’a üye olması ya da ortak ülke olarak katılmasıyla ekonomik ve diplomatik kazanımlar elde edecektir. BRICS ülkeleri ile güçlü ekonomik ilişkilere sahip olan Türkiye, NATO müttefiki kimliğine BRICS+ üyeliğini de dahil etmesi halinde ekonomik faydaların yanı sıra güç ve manevra kabiliyetini genişleterek Batılı ülkeler ile olan inişli çıkışlı ilişkilerinin seyrini değiştirme fırsatı elde edecektir. Diğer bir ifadeyle Türkiye Batı’dan gelen baskı ve dayatmalar karşısında BRICS+ üyeliğini bir denge unsuru olarak kullanabilecektir.