Dünya geneline baktığımızda, farklı ülkeler ya da toplumlarda ortaya çıkan sorunlarla hep Müslümanların karşılaştıklarını görürüz. Bu sorunları çözmek için de bugüne kadar ciddi bir çaba gösterilmemiştir. Küresel sorunları çözmek için kurulan Birleşmiş Milletler (BM) örgütü gibi kuruluşlar, Müslümanların sorunlarına yüz çevirmiştir. Bunun nedeni de BM’de İslam karşıtı güçlerin sözünün geçmesidir. Bunun için Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, daima BM’de 5 üyenin elinde bulunan veto hakkına değinerek “Dünya’nın kaderi 5 ülkenin ellerine teslim edilemez” ifadesini kullanmaktadır. Günümüzde İslam dünyasında ortaya çıkan sorunların başında Keşmir, Filistin, Kıbrıs meseleleri gelmektedir. Bu sorunların, BM’nin kuruluşundan günümüze kadar yıllar geçmesine rağmen hala çözülmesi talep edilmektedir. Ayrıca, yıllardır Suriye’deki iç savaş, Arakan ve Uygur Müslümanlarının karşılaştığı sorunları da bilmeyen yoktur.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Suriyeli mazlum Müslüman sığınmacılar için ülkesinin kapılarını sonuna kadar açmasına bütün dünya hayran kalmaktadır. Özellikle Avrupa ülkeleri hala şaşkınlıktan parmaklarını ısırmaktadırlar. Erdoğan’ın Arakan Müslümanlarına yönelik yapılan zulümleri dindirmedeki ve önceki başbakanını, kendi eşini ve yetkilileri bölgeye göndererek zulüm gören Arakanlı Müslümanlara yardımda bulunmaları diğer Müslüman ülkelerin liderlerinin gözlerini açmaları için yeterlidir. Onun Filistin meselesine olan ilgisi gizli saklı değildir. Davos’taki Dünya Ekonomik Forumu’nda bütün dünyanın gözü önünde İsrail Cumhurbaşkanının gözlerinin içine baka baka onun masum çocukların katili olduğunu söylemesiyle, İsrail bütün dünyaya rezil oldu. Erdoğan ise İslam dünyasında kahraman oldu ve kendisine duyulan sevgiyi arttırdı.
O zamandan beri Erdoğan, Müslümanların gerçek ve halden anlayan lideri olarak görülmektedir. İslam dünyasında onun örneği az bulunur. Keşmirli Müslümanlar onun gerçek, dert ortağı olduğunu düşünerek kendilerini zulümden kurtaracağına inanmaya başlamışlardır ve Keşmir Dayanışma Günü vesilesiyle Erdoğan’ın Filistin meselesinde olduğu gibi Keşmir konusunda da sesini yükselteceğine ve zalim Hint emperyalizmini sarsacağına inanmaktadırlar. Gerçek şu ki son yedi yılda 80 bin Keşmirli şehit olmuş, 10 bin kişi kayıp ve binlercesi de cinsel saldırıya maruz kalmıştır. Kanunsuzluk hüküm sürmekte ve katı kanunlar uygulanmaktadır. Birkaç yıldır, özellikle Keşmirli genç direnişçi Burhan Wani’nin şehadetinden sonra işgal altındaki Cammu Keşmir’deki özgürlük hareketi yeni bir boyut kazandı. Ondan önce Keşmir’de protesto dalgaları 1980 sonlarında, 1990 başlarında, 2008 ve 2010’da da yayılmıştı. Fakat Burhan Wani’nin şehit edilmesi üzerine yapılan protestoya katılan göstericilerin sayısı çok fazla olmakla birlikte, direnişe gençler, içlerinde kadınların da çokça yer aldığı alt ve orta gelir seviyesindeki Keşmirliler de destek verdi. Eğer dünyada sahne gerisinde duran kadın protestocular ortaya çıkıp Hint güçlerine karşı protestoya katılırsa gelişmiş hiçbir toplumda bunun bir örneği daha görülmeyecektir. Hint güçleri tarafından kullanılan en tehlikeli parça tesirli silahlar, canlı kurtulan kişiyi bile yavaş yavaş ölüme sürüklemektedir. Bir rapora göre, Temmuz 2016 - Şubat 2017 arasında 6 bin 221 kişi parça tesirli bu silahlarla yaralanmıştır. İşte bundan Keşmir meselesinin ne olduğunu anlayınız.
Cammu Keşmir, temel olarak. Keşmir vadisi, Cammu, Kargal, Ladakh, Baltistan, Gilgit ve Poonch gibi 7 bölge ve yüzlerce küçük bölgeden oluşan 84 bin 471 kilometrekareye yayılmıştır. Bu eyalet, nüfus bakımından BM’ye üye 140, yüzölçümü bakımından 112 ülkeden daha büyüktür. Keşmirlilerin çektiği sıkıntıların başlangıcı 16 Mart 1846’daki Amritsar anlaşmasıyla başlamıştır. Bu anlaşmayla Gulab Singh, İngiltere’den 7,5 milyon Rupi karşılığında Cammu Keşmir ve Hazara bölgesini satın alarak köleleştirmiştir. Gilgit Baltistan, Kargal ve Ladakh bölgelerini de eline geçirerek otoritesini sağlamlaştırmış ve Müslümanlara çok zulmetmiştir. Yönetici sınıf azınlıktaydı, bölgenin yüzde 85’i ise Müslümanlarındı. Bunun için hakim tabaka, daima Müslümanları tehlike olarak görmüştü. Ağustos 1947’de Hint kıtasının paylaşılması sürecinde Hindistan’da 565’e yakın özerk yönetim vardı. İngiliz hükümeti bütün bu yönetimleri dini inançlarına göre Pakistan’da ya da Hindistan’da yaşamalarını seçme fırsatı vermişti. Cammu Keşmir’in nüfusunun çoğunluğu Müslümanlardan oluşmaktaydı. Ancak Otoriteyi elinde tutan Maharaja Hari Singh, Hindu idi ve sonradan bir tercihte bulunmak istedi, İngilizler de bunu kabul etti. Otorite sahibi Maharaja Hari Singh, sonra da nüfuzunu bölgede sağlamlaştırmaya çalıştı ve Hint askerlerine İngilizlerden aldığı silahları dağıttı. Bu Hint askerleri de Keşmirli Müslümanlara zulüm yağdırdılar. Bunun üzerine Müslümanlar Hindu otoriteye karşı ayaklanma başlattılar. Müslümanların imdadına Peştun kabileler yetişti. Bu durumdan korkan Maharaja Hari Singh, Hindistan’dan askeri yardım istedi. Hindistan da Keşmir’i ilhak etme şartıyla Maharaja Hari Singh’e yardım etti.
Maharaja Hari Singh, 1947’de Keşmir’i Hindistan’a ilhak ettirerek kendisi de Dehli’ye sığındı. 27 Ekim 1947’de Hint güçleri Keşmir’e girdi. Bunun üzerine Pakistan ve Hindistan arasında arkası kesilmeyen bir savaş patlak verdi. Savaş süresince Hindistan Başbakanı Cevahir Lal Nehru, Keşmirlilere halk oylaması sözü verdi ve sözünü tutacağına dair yemin etti. 1 Ocak 1948’de Hindistan BM’ye başvurdu. Bunun üzerine 17 Ocak 1948’de BM bir tasarı onayladı ve 20 Ocak’ta Pakistan-Hindistan Komisyonu’nu kurdu. Komisyonun önerileri doğrultusunda BM’nin 5 Ağustos 1948 ve 1 Ocak 1949’daki tasarılarına göre, 84 bin 471 kilometre kareden oluşan Cammu Keşmir eyaleti, Pakistan, Hindistan ve Çin’e ait olup tartışmalı bir bölge olarak kaldı. BM, 17 Nisan 1948, 13 Ağustos 1948, 5 Ocak 1949 ve 23 Aralık 1952’de Keşmirlilere tercih hakkı tanıdı. BM’ye göre Keşmirliler, kendi kaderlerini belirleyecek tercihlerini, BM’nin gözetiminde yapacaklardı. Ancak Hindistan, uluslararası ve bölgesel anlaşmalara uymadı. Bu nedenle Hindistan’ın kontrolü altındaki Cammu Keşmir bölgesinde 1950’den sonra huzursuzluk çıkmaya başladı. Farklı dönemlerde, Hindistan kontrolündeki Keşmir bölgesinde özgürlük hareketleri yayıldı. Ancak Hindistan, uluslararası adaleti tekelinde tutan çevrelerce himaye edilmek suretiyle geçici de olsa Keşmirlilerin özgürlük hareketini bastırmaya çalıştı. Şurası bir gerçek ki, BM ilk 9 yıl içinde tartışmalı Keşmir sorununu çözmek için çaba sarf etmiştir. Ancak Keşmir, sonradan uluslararası siyasete kurban edilmiştir. BM, o zamandan bu güne kadar da bu sorunu çözmekten kaçınmaktadır.
Dünya genelinde özellikle Pakistan Müslümanları 5 Şubat’ı Keşmir Dayanışma Günü olarak anmakta ve Keşmir’in özgürlüğü için manevi desteklerini göstermektedirler. Türkiye’de de Keşmir Dayanışma Günü münasebetiyle seminerler düzenlenerek Keşmirli kardeşlerle dayanışma mesajları verilmektedir. Türkiye daima Keşmir meselesinde Pakistan’ı desteklemiş ve sorun çözülene kadar bu desteğin süreceğini göstermiştir. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, pek çok defa açıkça dile getirerek: “Keşmir sorununu çözmenin yolunun, Keşmir halkının taleplerine saygı duymaktan geçtiğine inanıyoruz. Bu kadar zaman geçmesine rağmen Keşmir sorununun neden çözülemediğini anlamıyorum. Bana göre, bölge halkının özgür iradesi olmadan sorunun çözümü mümkün değildir” ifadelerini kullanmıştır. Bunlar sadece Erdoğan’ın düşünceleri değildir. Zira bütün Türkler Keşmir sorununda açıkça Pakistan’ın yanında yer almaktadır. Cumhurbaşkanı Erdoğan, birkaç yıl önce Hindistan ziyaretinde Yeni Delhi’de Hindistan Başbakanı Narendra Modi ile görüşmesinden önce Hindistan haber kanalına verdiği mülakatta küresel sorunların çözümünde diyalogdan başka seçeneğin olmadığını söylemiş, Türkiye’nin Keşmir sorununun çözümünde Hindistan ve Pakistan ile işbirliği yapmaya hazır olduğunu vurgulamıştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Hindistan’ın kontrolü altındaki Keşmir’de daha fazla can kaybının yaşanmasına müsaade edilemeyeceğini, Hindistan yönetimine açıkça çağrıda bulunarak Keşmir meselesinde iki taraflı müzakereler yerine çok taraflı görüşmelerde bulunmasını tavsiye etmiş ve gerekirse Türkiye’nin de bu görüşmelere katılabileceğini belirtmişti. Fakat Hindistan, Erdoğan’ın arabuluculuk teklifini reddetmişti. Ancak şu da bir hakikat ki Cumhurbaşkanı Erdoğan, Hindistan’a ve dünyanın diğer ülkelerine kendi ağırlığını hissettirerek Keşmir’in özgürlüğü için evlatlarını şehit veren ve halen de şehit vermekte olan mazlum annelerin yanan yüreklerine su serpebilir. Keşmirli anneler, dertlerini, acılarını savunabilecek, BM, Amerika Birleşik Devletleri ve İsrail’e meydan okuyabilecek İslam dünyasındaki tek liderin Cumhurbaşkanı Erdoğan olduğunun farkındadırlar. Bundan dolayı bu mazlum annelerin gözleri Erdoğan’ın üzerindedir.