İslam'ın Altın Çağı'na şahitlik eden Farâbi, Aristo'dan sonra mantık biliminin öncüsü olarak kabul edilir. Hayatının önemli bir bölümünü geçirdiği Halep, muhtemelen bunu okuduğunuz dakikalarda bile Rus bombardımanına maruz kalıyor.
İbn-i Battuta, Karaka, Macit, Kındî, Dinaverî, Fergânî ve yitik yüzyılların ümmete adını unutturduğu daha onlarcası... Müslüman bilimadamları, İslam'ın Altın Çağı'nda kaldı. Beş asır boyunca 13. yüzyıla kadar İslam coğrafyasında yükselişte olan bilim, dinin bir farzı olarak algılandı. Bir alim, Enbiya Suresi'nin “Geceyi ve gündüzü, güneşi ve ayı yaratan O'dur. Her biri bir yörüngede yüzmektedir.” diyen 33. ayetini okuyup araştırdı. Diğeri, “…Ne göklerde, ne de yerde zerre ağırlığınca (bir şey) O'ndan gizli kalmaz ve ne bundan daha küçük, ne de daha büyük hiçbir şey yoktur ki, apaçık beyan eden bir kitapta (Levh-i Mahfûz'da) bulunmasın.” ayetini içeren Sebe Suresi'nden yola çıktı. Bugünün seküler Avrupa'sı felsefecileri, gökbilimcileri, matematikçileri Kilise'ye 'şirk koştukları' için idam ederken, müslüman alimler inandıkları dinin kutsal kitabını kaynak aldılar. Kitap, onlar için karanlık geleceğe ışık tutan bir fener, fethedilen toprakların yol haritası oldu. Müslüman bilimadamlarının buluşları, tarihin en kanlı olaylarından biri olan Haçlı Seferleri'yle birlikte Avrupa'ya ulaşabildi.
Düşmanla savaşmak için bile kendi teknolojisiyle askerî teçhizat üretemeyen Şark ülkeleri, kardeşlerini öldürmek için silahlarını Garp'tan almaya devam etti. Bu ülkeler, varlıklarını gelişerek sürdürebilmeleri için ihtiyaçları olan siyasi ve ekonomik güç kadar hayatî başka bir unsura; bilim ve teknolojiye sahip değiller.
Surrey Üniversitesi'nde teorik fizik profesörü olan Jim Khalili, bu konuya dikkat çekiyor. Müslüman ülkelerin bilime olan ilgili tekrar nasıl canlanır? Makalesi, kısa süre önce Dünya Ekonomik Forumu'nun internet sayfasında yayınlandı. Khalili'ye göre sorunun temeli bilime yeterli fon ayrılmaması ve eğitimde yatıyor. Müslüman ülkelerin çoğunluğu, milli gelirlerinin ortalama %0,5'ini bile araştırma/geliştirmeye harcamıyor. Gelişmiş ülkelerde her bin kişiye 140 bilimadamı düşerken, mevzu-bahis ülkelerde bu sayı 10'u geçmiyor. İslam'ın Altın Çağı'nda gelişmenin kaynağı olarak görülen bilim artık Müslümanlar için seküler ve Batı icadı. Nükleer geliştiren İran ve yazılımda küresel yarışı zorlayan Malezya müstesna. Bilim ve teknolojide Batı'nın gerisinde kaldığını farkedebilen azınlık ise AR-GE yatırımlarını nıspî oranda artırıyor. Üst-orta gelir grubunda olan Türkiye, özellikle askeri teknolojilerde ipi göğüslüyor. Fakat PEW Araştırma Merkezi'ne göre 2050 yılında nüfusu 2,8 milyara ulaşması beklenen Müslümanların mevcut boyunduruktan kurtulabilmeleri için bilim ve teknolojide yeniden yükselişe ihtiyacı var. Peki, Müslümanlar 'altın çağ'a niçin geri dönemiyor? Bu sorunun yanıtı, ümmet için piramidi ters çevirecek, önce kendini gerçekleştirme arayışına itecek dinamiklerde gizli.