Ne yazık ki ortak insanlık tarihimize ait bilgileri edindiğimiz arkeolojik eserler, bugün Gazze’de hangi döneme ait olursa olsun yok olmaktan kurtulamıyor. Kültürel soykırımla birlikte Filistin halkının tarihle bağlantısını sağlayan izlerin tahrip edilmesi, bölgedeki varlığının silinme tehlikesini beraberinde getiriyor.
Aylardır Gazze, tarifi imkânsız dramların gözler önünde yaşandığı, binlerce insanın şehit olduğu, yaralandığı bir yer haline geldi. Gazze’de soykırım, insanlığın gözleri önünde gerçekleşiyor. Varlık nedenini çoktan kaybeden Birleşmiş Milletler başta olmak üzere herkesin seyirci olduğu acılar manzumesine dönüşüyor Gazze. İnsanlar katledilirken insanlığa ait kültürel miras da bundan maalesef nasibini alıyor. Gazze, insanlara yapılan acımasızlıklarla ruhumuzu sızlatırken insanın yanı sıra insana ait her şeyin yok edilmesine de beraberce şahit oluyoruz. Yazımızın konusunu, Gazze’de kültürel miras tahribatı oluşturuyor.
Kültürel mirasın yok edilmesi, salt eski eser tahribatı olarak anlaşılmamalıdır. Bir plan dâhilinde yapılan tahribat, Kudüs, Gazze gibi son derece hassas bölgelerde kültürel mirasın ortadan kaldırılması, tarih anlatısını değiştirmeye yönelik ciddi faaliyetler arasında bulunmaktadır. Filistinlilerin izlerini silmek, varlıklarını tarihî anlatıya koşut olarak sunmalarının önüne geçmekten başka bir şey değildir.
BİRÇOK MEDENİYETE BEŞİKLİK ETTİ
Filistin, gerek yazılı kaynaklardan gerekse arkeolojik verilerden anlaşılacağı üzere oldukça eski dönemlerden beri insan yerleşimine sahne olmaktadır. Filistin’in, kuşkusuz en önemli ve üzerine mücadelenin bitmeyeceği merkezi, mukaddes şehrimiz Kudüs’tür. Gazze ile arasında yaklaşık 80 km olan Kudüs, birçok medeniyetin kalıntılarını barındırmaktadır.
Gazze’de insana ait en erken arkeolojik izler, MÖ 3000’lere kadar götürülebilir. Levant, Suriye, Mısır ve Arabistan arasındaki konumu nedeniyle ticaret yolu üzerinde bulunan Gazze, Doğu Akdeniz kıyısında antik limanlara da sahiptir. Jeopolitik önemi, bölgenin tarihsel süreçte Mısır ve Suriye’nin hâkimleri arasında mücadele sahası olduğunu göstermektedir.
Hz. Davud (MÖ 11. yüzyıl ), Gazze dâhil Filistin’e hâkim olmuştur. Asurlar, MÖ 8. yüzyılda Gazze’yi topraklarına katmış, Mısır ve Asur arasında el değiştiren bölge, MÖ 6. yüzyıl - MÖ 4. yüzyıl arasında bir süre bağımsız kalmıştır. Konumu, mahir tacirler olan Yunanlıların ilgisini bölgeye çekmiş ve MÖ 520’de bir Yunan ticaret kolonisi burada kurulmuştur. Büyük İskender’in, Gazze’yi MÖ 332’de almasıyla Yunan kültürü bölgede güçlü biçimde yayılmıştır. İskender’in ölümünden sonra komutanları arasında taksim edilen ülkesinde Gazze, önce Ptolemaeus sonra MÖ 3. yüzyılda Seleucus krallıkları idaresinde kalmıştır.
Yahudi olmalarına karşın Yunan kültürünü benimseyen ve Filistin’e MÖ 140 – MÖ 37 arasında hâkim olan Haşmoniler, Alexander Iannaeus liderliğinde Gazze’yi MÖ 96’da almıştır. Bölgenin Roma ile tanışması ise Cilicia korsanlarının yağmacılıklarına karşı Roma Senatosu tarafından bölgeye yollanan Pompeius (ö. MÖ 48) döneminde olmuştur. Farklı toplulukların yaşadığı Gazze, MÖ 63’te Roma denetimine girmiştir. Romalılar, bölgede imar faaliyetlerinde bulunmuş, İmparator Hadrianus, MS 130’daki ziyaretinde Gazze’de onuruna düzenlenen spor karşılaşmalarını meşhur stadyumda izlemiştir.
Eski Çağ’da Gazze’de Sami tanrısı Dagon ile Iuppiter, Diana, Fortuna kültleri bulunmaktadır. Hıristiyanlık ise 3. yüzyılda yayılmaya başlar, Gazze, 407’de pagan tapınaklardan arındırılır. Gazze Piskoposu Aziz Porphyrius (ö. 420) şehrin Hıristiyanlaşmasındaki başat figürdür.
TÜRKLERİN İDARESİNDE YAŞANAN MÜREFFEH YILLAR
İslâm Devleti’nin kuzeye doğru genişlemesi ile Gazze, MS 635’te Amr ibn ul As tarafından fethedilir. Üç asırdır Hıristiyan şehir kimliğine bürünmüş olan Gazze’de İslâmiyet, küçük Hıristiyan cemaatin varlığını sürdürmesine karşın kısa sürede halkın en çok kabul ettiği din haline gelir. Abbasi Devleti’nin bir parçası olan Gazze, müreffeh bir devir geçirir.
Tolunoğlu Devleti, Mısır’da kurulan Türk devletlerinden ilki olarak tarih sahnesinde 9. – 10. yüzyılda yer alır ve Gazze, Türk idaresine girer. Daha sonra Fatımîler, denetimi ele geçirdilerse de Haçlılar, 1100’de Gazze’yi alırlar. Selahaddin Eyyûbî de bölgeyi fetheder. Gazze’de Türk idaresi, 1277’de Memlûkler tarafından yeniden kurulur. Memlûkler, Gazze’de cami, medrese, hamam gibi yapılar inşa eder.
Yavuz Sultan Selim’in 1516 Mısır Seferi sırasında Gazze, 1918’e kadar sürecek Osmanlı idaresine girmiş, kervansaray, cami, hamam gibi yapılarla donatılmıştır. Osmanlı devrinde Gazze, barışın savaştan daha çok hâkim olduğu, huzurlu dört asır geçirmiştir.
ARKEOLOJİK İZLER TEK TEK SİLİNİYOR
Gazze tarih anlatısı, arkeolojik kalıntılarla desteklenmektedir. Sahil şeridinde iki antik liman yerleşimi vardır; kuzeyde Anthedon, güneyde Maioumas. Fransızlar, UNESCO’nun geçici kültürel miras listesine aldığı ve MÖ 8. yüzyıldan MS 10. yüzyıla kadar yerleşim alanı olan Anthedon’da arkeolojik kazılar gerçekleştirmiş, ancak aylardır süren bombardımanlarda limanın tahrip olduğu, kazı başkanlığınca belirtilmiştir.
Gazze’nin kuzeyinde Cibaliye’deki inşaat çalışmaları sırasında 2023’te 135 antik mezar bulunmuştur. İki tanesi, kabartmalı Roma lahdi olan mezarların ve alanın günümüzdeki durumu belirsizliğini korumaktadır. Gazze’de Bureij Kampı’nda bir çiftçinin bulduğu, hayvan betimlerine sahip Roma mozaiklerinin akıbeti de bilinmemektedir.
Şehirdeki tarihî yapılardan biri Aziz Porphyrius Kilisesi, Gazze’nin 5. yüzyıldaki meşhur piskoposuna ithaf edilmiştir. Kilise olarak inşası 5. yüzyıla tarihlense de 8. yüzyılda cami yapılmış, Haçlılar 12. yüzyılda kiliseye çevirmiştir. Kilise, bugünkü görünümünü 1856’daki onarımla almıştır. Müslüman ve Hıristiyan Gazzelilere korunak sağlayan kilise, savaş uçakları tarafından vurulmuş, maalesef can kayıplarının yanı sıra tarihî yapının bir bölümü de yıkılmıştır.
Gazze Ulu Camii, bir kilisenin 7. yüzyılda camiye çevrilmesiyle yapılmıştır. Cami, 12. yüzyılda Haçlılarca tekrar kiliseye çevrilmiş, savaşlarda tahrip olmasının ardından Memlûk imar faaliyetleri esnasında cami olarak yeniden inşa edilmiştir. Moğolların 1260’da yıktıkları caminin yeniden inşası, Osmanlılara nasip olmuş,
1. Dünya Savaşı’nda ise Britanya tarafından bombalanan cami, büyük oranda zarar görmüştür. Savaştan sonra yıkılan kısımlar yenilendiyse de son aylardaki bombardımanlar, minaresini ve bazı kısımlarını tamamen tahrip etmiştir.
Gazze’de Selahaddin Eyyubî’nin yeğeni Sultan Kamil bin Adl tarafından inşa ettirilen 13. yüzyıldan kalan Eyyubî yapısı Kemaliye Medresesi, bölgede günümüze ulaşan tek medrese örneği olarak büyük önem taşımaktadır. Yapının günümüzdeki durumu meçhuldür.
FİLİSTİN TARİH ANLATISINA SAVAŞ AÇILDI
Ailesinden 135 şehit veren Gazzeli Filistin Kültür Bakanı Atıf Ebu Seyf, “İsrail’in Gazze Şeridi’ndeki müzeleri ve arkeolojik eserleri yağmalayıp yok ederek Filistin tarih anlatısına savaş açtığını” söylemektedir. 12 müzenin yıkıldığını, Memlûk Sultanı Baybars’ın 13. yüzyılda ilk katını yaptırdığı ve Osmanlı ilâveleriyle genişleyen, Osmanlı idarecilerinin kaldığı Qasr el Basha’nın (Paşa Sarayı Müzesi) tanklarla tahrip edildiğini, müzelerin bombalandığı ve küçük eserlerin akıbetini bilmediklerini sözlerine eklemektedir. Gazze’de özel arkeoloji müzesi olan, teşhirde çok sayıda küçük eser bulunan El Mat’haf da -2009’daki gibi- bombalanmaktan kurtulamamıştır. Arkeolojik eserler teşhir eden bir başka özel müze El Karara, Gazze’de Han Yunus yakınında, aynı isimle bilinen yerleşimdedir ve 2023 sonlarında bombardımanla o da yerle bir edilmiştir.
Gazze, bugün insanî soykırımın yanı sıra kültürel soykırımla da karşı karşıyadır. Afrika’nın aydınlık ülkesi Güney Afrika Cumhuriyeti’nin Uluslararası Adalet Divanı’na yaptığı başvuruda, yönelttiği savaş suçlarından biri şöyle: İsrail, kütüphaneler, dinî mekânlar ve tarihî öneme sahip yerler de dâhil olmak üzere, Filistin kültürünün sayısız merkezine zarar vererek yok etmektedir.
Arkeoloji ve siyaset, birbirine çok uzak ve aynı zamanda çok yakın iki alan olarak karşımızda duruyor. Ne yazık ki ortak insanlık tarihimize ait bilgileri edindiğimiz arkeolojik eserler, bugün Gazze’de hangi döneme ait olursa olsun yok olmaktan kurtulamıyor. Kültürel soykırımla birlikte Filistin halkının tarihle bağlantısını sağlayan izlerin tahrip edilmesi, bölgedeki varlığının silinme tehlikesini beraberinde getiriyor.
Tarih, yıkanları lânetle yapanları hayırla yâd ederken, Gazze’de her insanın ve insanlığa ait her şeyin korunması dileğiyle…