İngiltere’nin ABD ile sahip olduğu ilişki biçimi dikkate alınırsa Londra’nın Tayvan politikası diğer Avrupa ülkelerine nazaran daha fazla öneme sahip. Bu bağlamda İngiltere’nin Tayvan’a yönelik mevcut politikasına bakıldığında Londra’nın tek Çin politikasına uygun olarak Tayvan’ı müstakil bir devlet olarak tanımadığı ve Çin’in parçası olarak kabul ettiği görülüyor.
ABD’nin küresel liderliği kaptırmamak için yarıştığı Çin’i frenlemek ve Hint-Pasifik’te kuşatmak için Tayvan meselesine yönelik gösterdiği yüksek angajman tüm dünyanın yakın ilgisini celp ediyor. Krizin tırmanması ve tarafların doğrudan savaşa yeltenmesi tüm dünya için felaket senaryosunu andırıyor. Bu noktada ABD ve Çin gibi nükleer silaha sahip iki büyük güç arasında doğrudan bir savaşın gerçekleşme ihtimaline karşın Çin’in muhtemel Tayvan operasyonuna ABD’nin Tayvan’a desteğini artırarak karşılık vereceği ve böylece Çin’i yıpratacağı düşünülüyor. Böylesi bir senaryonun gerçekleşmesi durumunda Avrupa ülkelerinin nasıl bir tutum takınacağı ise önem arz ediyor.
LONDRA KIRMIZI ÇİZGİYİ GEÇMİYOR
İngiltere’nin ABD ile sahip olduğu ilişki biçimi dikkate alınırsa Londra’nın Tayvan politikası diğer Avrupa ülkelerine nazaran daha fazla öneme sahip. Bu bağlamda İngiltere’nin Tayvan’a yönelik mevcut politikasına bakıldığında Londra’nın tek Çin politikasına uygun olarak Tayvan’ı müstakil bir devlet olarak tanımadığı ve Çin’in parçası olarak kabul ettiği görülüyor. Nitekim İngiltere, Tayvan yönetimiyle gayri resmi ilişkilerini bu ülkenin fiili başkenti Taipe’deki ticaret ve kültür ofisi üzerinden yürütüyor.
Ayrıca İngiltere, Tayvan Boğazı’ndaki suların ısınmasından hoşnut değil; çünkü Tayvan’da 300’den fazla İngiliz firmanın ve Britanya’da 180’den fazla Tayvanlı firmanın çeşitli alanlarda yatırımları bulunuyor. Bu açıdan ABD-Tayvan-Çin hattındaki gerilimin savaşa dönüşmesi halinde bu yatırımların zarar göreceği ihtimali Londra’yı rahatsız ediyor. Bu nedenle İngiltere, rasyonel bir yaklaşımla taraflar arasındaki sorunun diyalogla çözülmesinden yana.
Konuyla ilgili olması bakımından geçen yıl Şubat ayında Avam Kamarası tarafından yayınlanan bir raporda açıkça ifade edildiği üzere İngiltere, Tayvan meselesiyle ilgili yerleşik politikasını devam ettirme niyetinde. Bununla birlikte aynı rapora göre İngiltere, Tayvan’ın uluslararası örgütlere gözlemci olarak katılmasına destek veriyor. Bu açıdan İngiltere’nin Tayvan’la ilgili olarak şu an için Çin’in kırmızı çizgisine riayet ettiği ve Pekin’i tahrik edebilecek bir yaklaşımdan uzak olduğu söylenebilir.
ABD’NİN AVRUPADAKİ KOLU
Öte yandan Çin’in Tayvan’a yönelik bir askeri operasyon başlatması halinde ABD’nin Tayvan’a destek vereceği ve İngiltere’nin ABD’nin peşine takılacağına dair güçlü bir beklenti var. Bunun nedenini Londra ile Washington arasındaki özel ilişki biçiminde aramak lazım. Bu konuyla ilgili öncelikle vurgulamak gerekir ki bugünkü Amerika’nın toplumsal, kültürel, siyasi ve ekonomik tohumları İngiltere’de atılmıştır. Bu nedenle iki taraf arasındaki siyasi ilişkiler karşılıklı güvene ve müşterek çıkarlara dayalı olarak şekillenmiştir.
İngiliz siyasetinde “Demir Lady” olarak bilinen eski Başbakan Margaret Thatcher, iki ülkenin kendine has ilişkisini şu sözlerle özetlemiştir: “Bizler birçok şeyi aynı açılardan görüyoruz. Sizler buna zihniyetlerin gerçek bir buluşması ya da beraberliği diyebilirsiniz. Ben bunu gerçekten çok özel bir ilişki olarak tanımlıyorum.” Bu yaklaşımın sonucu olarak Avrupa’nın kendi kendine yetmesine taraftar olan Avrupacı kesim, İngiltere’yi ABD’nin Avrupa’daki kolu olarak algılamıştır. Nitekim Avrupa’da bu kesimin öncülüğünü yapan Fransa, İngiltere’nin Avrupa Birliği üyeliğini uzun süre engellemiştir.
Bunun yanı sıra İngiltere, küresel siyasetin başat aktörlüğü rolünü İkinci Dünya Savaşı sonrasında ABD’ye devretmiştir. O zamandan beri İngiltere, halefi Amerika’nın gücünü kendi gücüyle özdeşleştirmiş ve küresel siyasetin gündemini işgal eden hemen her konuda ABD’nin safında yer almıştır. Öyle ki İngiltere; yakın siyasi tarihin kırılma noktaları olarak görülebilecek Afganistan ve Irak işgallerinde ABD’ye söylemde ve uygulamada en büyük desteği sağlayan ülke olmuş, Suriye ve Libya’daki krizlerde de Washington’la birlikte hareket etmiştir. Güncele gelindiğinde ise ABD, Hint-Pasifik’te Çin’i dengeleme amacıyla iki yıl önce Avustralya ile birlikte oluşturduğu AUKUS isimli askeri ittifakta Avrupa’dan sadece en güvenilir ortağı İngiltere’ye yer vermiştir.
GELENEKSEL ATLANTİKÇİ
Washington ve Londra arasındaki özel ilişki biçiminin doğal bir sonucu olarak Çin’in bölgedeki Amerikan varlığına rağmen Tayvan’a yönelik askeri operasyon başlatması halinde İngiltere, mevcut tüm şartlar sabitken, Çin’e karşı ABD’nin peşine takılacak ve Tayvan’a destek verecektir. Yani İngiltere, Tayvan meselesinde ABD’nin yanında yer alarak güvenlikleştirme sürecine katkı sağlayan fonksiyonel bir aktör gibi hareket edecektir. Bu minvalde İngiltere, Rusya-Ukrayna Savaşı’nda Ukrayna’ya sağladığı desteğe benzer şekilde Tayvan’a da mali ve askeri yardım gönderecektir. Nitekim Başbakan Sunak’ın, geçen yıl kasım ayında gerçekleşen G-20 zirvesinde Tayvan meselesiyle ilgili olarak İngiltere’nin ekonomik güvenliği için en büyük tehdidin Çin olduğu ve Çin saldırganlığına karşı Tayvan’a silah yardımı yapabileceklerini ima eden açıklaması bu öngörüyü destekliyor.
Netice itibarıyla İngiltere, Çin’in yumuşak karnı Tayvan’la ilgili şu an için doğrudan Pekin’i karşısına alabilecek bir politika gütmüyor ve Tayvan’daki yatırımlarını da hesaba katarak bölgedeki gerilimin daha fazla büyümesini istemiyor. Ancak bunu yaparken Çin’in Tayvan’a yönelik askeri müdahaleye kalkışması durumunda dış politikadaki geleneksel Atlantikçi yaklaşımına uygun olarak ABD’nin peşine takılacağı ve Tayvan’a destek vereceği sinyalini vermekten de geri durmuyor.