15 Temmuz Darbe Girişimi karşısında verilen mücadele Başbakan Binali Yıldırım tarafından “İkinci Kurtuluş Savaşı” olarak adlandırılmıştır. “Çanakkale'de, Kurtuluş Savaşı'nda destan yazan bu millet, aynı ruhla 15 Temmuz destanını da yazmıştır.” Önümüzdeki günlerde bu nitelemeden yola çıkılarak literatürümüze yeni kavramlar kazandırılması olasıdır. Millî Mücadele'nin 15 Temmuz döneminde rol oynayan önemli aktörler dikkate alındığında bu kavramlardan birinin '15 Temmuz Basını' olacağı muhakkaktır. Medyanın 'I. Kurtuluş Savaşı'da hangi koşullarda neleri gerçekleştirdiğini ayrıntılı biçimde ortaya koymak 'II. Kurtuluş Savaşı'nda yaptıklarını anlamak, değerlendirmek ve gelecek planlamalarında yararlanmak açısından büyük önem taşımaktadır.
Yakın tarihimizde basınımızın en fonksiyonel olduğu zaman dilimi Millî Mücadele yıllarıdır. En önemli bölgeleri düşman işgaline uğramış ve diğer kısımlarında da bir ölüm kalım mücadelesi verilen bir ülkede en ilkel koşullarla faaliyet gösteren basının, tam bir hüviyete kavuşamayacağı aşikârdır. En temel baskı malzemelerinin bile bulunmadığı Anadolu illerinde, her çeşit yokluğa rağmen bir iki sayfa da olsa gazeteler yayınlanmış ve Anadolu halkının birlik ve beraberliğini sağlama çabaları sürdürülmeye çalışılmıştır. Anadolu basını İstiklâl Harbi yıllarında büyük imkânsızlıklar içinde görevini yapmaya çalışmıştır.
Millî Mücadele basını olağanüstü durum yaşayan bir milletin dayanışma ve bütünleşme aracı olarak da önemli bir misyon ifa etmiştir. Güç imkânlarla da olsa milletin gelişmelerden haberdar edilmesi ve miting, toplantı vb. örgütlü faaliyetlere katılımının sağlanması, hangi koşullarda nelerin gerçekleştirildiğini ayrıntılı biçimde ortaya koyması, yardım kampanyaları organizasyonu bunlar arasında sayılabilir.
15 Temmuz Darbe Girişimi sürecinde medya, 'Millî Mücadele Basını'nın karakteristik özelliklerini modern teknoloji ile uyumlaştırarak 'Gazi Basın' nitelemesini ikinci kez anlamlı kılan bir değer üretmiştir. Soba borularından toplanan “is”le hazırlanmış mürekkeplerin, gazete kâğıdı bulunamadığı zaman kullanılan bir yüzü parlatılmış diğer yüzü mat helva kâğıtlarının yerini alan görüntülü ve sesli arama yapılabilen teknolojiler (Face Time), telefon bağlantıları, canlı yayınlar, kısa filmler, haber ve tartışma programlarıyla olağanüstü durum yaşayan bir milletin birlik ve beraberliğinin sağlanması bakımından önemli bir misyon ifa edilmiştir. Hatta bunlardan bazıları darbe girişimin akamete uğratılmasında kritik bir rol oynamıştır ki bunların başında Cumhurbaşkanımızın Face Time üzerinden millete seslenişi gelmektedir. Bu anlamlı çabanın darbe girişiminin 'dönüm noktası' olduğu yerli ve yabancı basın tarafından sıklıkla dile getirilmektedir.
15 Temmuz sonrası dönemde medya, kritik dönüm noktalarının dışında, bu kalkışmayı organize eden yapılanmanın (FETÖ/PDY) ilişkili olduğu iç ve dış unsurlarla birlikte tüm boyutlarını, bu bağlamda örgütsel yapısını, bu yapının işleyiş biçimini, iletişimsel doğasını, oluşturduğu ve oluşturması muhtemel tahribatı insanların zihninde herhangi bir tereddüde mahal bırakmayacak şekilde ayrıntılarıyla işleyen birçok programa yer vermiştir. Haberler, tartışma programları, özel röportajlar bunların başında gelmektedir. Bu yolla hem darbe girişimine karşı millî birlik ve beraberliği sağlama çabaları hem de bu girişim karşısında verilen mücadelenin kararlılığı ve haklılığı güçlendirilmiş olmaktadır. 'Yeni Kapı Ruhu'nda ifadesini bulan millî birlik ve beraberlikte bu tür bir yayın politikasının etkisi yadsınamaz.
Medya bu süreçte tıpkı Millî Mücadele sürecinde olduğu gibi dinin bütünleştirici özelliğinden de yararlanmış, dayanışma ve yardımlaşma kampanyalarının yaygınlaşmasını sağlayarak mücadele sürecinde ve sonrasında aktif desteğini sürdürmüştür. TV ekranlarından Diyanet İşleri Başkanlığı'na yapılan 'ezanlar susmasın' çağrısı, 'Bir Avuç Şeker İki Yaralıya Sargı Yapar' kampanyasını anımsatır şekliyle yardım ve dayanışma kampanyalarına katılımı teşvik edici yayınları bu açıdan kayda değerdir.
Darbe girişimini gerçekleştirenlerin tüm bu çabaları sonuçsuz bırakmak için sürecin en başından beri Millî Mücadele'nin soğuk kış günlerinde organize edilen bir basın mitinginde vurgulandığı üzere 'milletin dilini kesmek', 'Milletin diline kilit vurmak' amacıyla bir planlama içine girdikleri görülmektedir. Medya kuruluşlarına yapılan baskınlara ve bu yöndeki planlamalara rağmen medya, darbecilerin baskısı altında yayınlarını sürdürebilmek için önemli çaba sarf etmiştir. Yeni Şafak Gazetesi muhabiri Mustafa Cambaz örneğinde bu çabalarının karşılığını hayatlarıyla ödeyerek 'Şehadet' mertebesine ulaşanlar olmuştur. İlgili kamu kurumları başta olmak üzere, iletişim fakülteleri ve basın meslek kuruluşları darbe girişimi sürecinde medyanın hangi koşullarda neleri gerçekleştirdiğini ayrıntılı biçimde ortaya koymak, bu sonuçlardan gelecek planlamalarında yararlanmak, Millî Mücadele basının bıraktığı zenginliğe bugünkü birikimi de katarak gelecek kuşaklara bir miras bırakmak zorundadır.