Evladınız hâlâ iki yumurtayı kıramıyor mu?

04:004/12/2024, Çarşamba
G: 4/12/2024, Çarşamba
Yeni Şafak
Fotoğraf: Arşiv
Fotoğraf: Arşiv

Erol Erdoğan - Sosyolog - İlahiyatçı

Geçtiğimiz yıllarda gençlikle ilgili konularda elliden fazla araştırmanın içinde bulundum. Bu araştırmalardan derleyerek seminerlerimde paylaştığım, yetişkinlerin gençlerle ilgili yargılarını içeren bir tablo var. Tablodaki önyargılı cümlelerin sayısı 60-70’i geçiyor.

Önyargıların bir kısmı yemek kültürüyle ilgili. “Hazır yemeği bile ısıtamıyorlar” veya “İki yumurtayı kırıp karınlarını doyuramıyorlar” şeklindeki cümleler, bunların en bilinenleri…

“Abur cubur yiyorlar, yemek seçiyorlar, tabakta yemek bırakıyorlar, yemekte telefonlarını ellerinden düşürmüyorlar, sofrada gereksiz konuşuyorlar, besmelesiz oturup duasız kalkıyorlar, yemeği hazırlayana teşekkür etmeyi unutuyorlar, yemek beğenmiyorlar, market ve bakkal alış verişi yapamıyorlar.” tarzındaki cümleler de eleştiriler arasında yer alıyor.


ŞİKAYET ETTİĞİ HALİN FAİLİ

Gençlerin bu tarz eleştirilere muhatap olmalarının temel nedeninin helikopter, vekâletçi, umursamaz, baskıcı veya ahtapot aile tipleri olduğunu düşünüyorum. Bu aile tiplerinin ortak özelliği, çocuklarını ilk yaşlardan itibaren edilgen, hayattan kopuk, öğretici aile ikliminden uzak, tecrübeden ve sorumluluktan yoksun yetiştirmeleridir. Ortalığı dağıtmasın diye çocuğu mutfağa sokmazlar, hata yaptığında usulünce doğrusunu öğretmek yerine işlerden uzak tutarlar, çok ders çalışsın diye hiçbir şeyle meşgul olmasını istemezler, yorulmasınlar diye her şeyi kendileri hazırlarlar, bilmiyorlar diye sorumluluk vermezler, eksik yapacaklar diye iş emanet etmezler.

Bu tip ailelerin yetiştirdiği çocuklar, ileriki yaşlarda yemek hazırlamak, sofra düzenlemek veya mutfağa yardımcı olmakta zorlanırlar. Böyle yetişen insanlar hazır gıdaların, abur cubur ürünlerin ve ev dışı yemek sektörünün doğal müşterisi de olurlar. Suç gençlere atılsa da şunu demek mümkün: “İki yumurtayı kırıp karnını doyuramıyor” diye evladını eleştiren bir aile aslında şikâyet ettiği hâlin failidir.


ARTIK PASTA BİLE YAPIYORLAR

Son yıllarda ailelerin, gençlerden yemek konusunda fazla şikâyette bulunmadıklarını gözlemlemeye başladım. Yakınmaların azalışında, lezzet içerikli programların etkisi olduğunu düşünüyorum. Türkiye’de ulusal televizyon kanallarında en az 25 yemek programı yayımlanıyor. Bir o kadar da, içinde lezzet tarifleri verilen program var. TV programlarının dışında, onlarca Youtube yemek kanalı ile Instagram türü mecralarda lezzet videoları yayınlayan yüzlerce aşçı veya şef de var. Yemek programları her yaşa hitap ediyor. Programların bazıları çocuklar ve gençlere yönelik, bazılarının da yapımcısı ve sunucusu gençler.

Gözlemlerimden emin olmak için zaman zaman gençlere yemeklerle ilgili sorular soruyorum. Mesela, Kasım 2024’ün son günlerinde Samsun’da liseli gençlerle söyleşide şunu sordum: “Evinizde büyükleriniz yokken, dışarıdan sipariş vermeden, yemek hazırlayıp karnınızı doyurabilir misiniz?” Salondaki gençlerin yüzde 90’ı evet diye parmak kaldırdı. Sonuç beni şaşırtmadı ama ön koltuklarda oturan yetişkinlerin fazlaca şaşırdıklarını gördüm.

Artık ailelere ironi içerecek şekilde “Gözünüz aydın. Hazır yemeği bile ısıtamıyorlar diye şikâyet ettiğiniz evlatlarınız artık yemek de yapıyor, pasta da. Bilmediğiniz lezzetler bile hazırlıyorlar” diyorum. Mutfağa girip kendi başına yiyecek ve içecek hazırlayan, yeni lezzetler deneyen, Asya yemekleri veya Fransız pastacılığı gibi farklı ülke mutfaklarını öğrenen gençler gittikçe çoğalıyor. MEB Halk Eğitimi, KOMEK, BELMEK ve İSMEK gibi yaygın eğitim veren yerlerde lezzet kurslarına ilgi arttığı gibi üniversitelerde gastronomi bölümlerine sürekli yenileri ekleniyor.


YEMEK BÜTÜNCÜL BİR KÜLTÜRDÜR

Bir milletin tabiat, evren, yiyecek, içecek, eşya, mekân, insan ve yaratıcıya bakışının detaylarını bütüncül olarak yemek kültüründe görmek mümkündür. Yemek bu yönüyle kültürün çok yönlü tezahür ettiği bir unsurdur.

Mesela, Müslümanlık ve Türklük değerleri ile mezcolmuş Anadolu yemek kültüründe yenilen ve içilenin adı nimettir, rızıktır. Sofraya konulanın helal olması gerekir. Yemeği hazırlayana teşekkür edilir, Allah’a şükredilir. “Misafir on kısmetle gelir, birini yer dokuzunu bırakır” denilerek misafirin rızkıyla geldiğine inanılır. Yemek öncesi ve sonrasında eller yıkanır. Yemekte hoşlanılmayan bir şey çıktığında kimseye gösterilmeden gereği yapılır. Tabakta yemek bırakılmaz, yenilecek kadar alınır. Tabakta yemek kalmaması o kadar önemsenir ki, “Tabakta bırakırsan arkandan ağlar” denir. Yemekten kalanlar artık sayılmaz, kuşlara ve hayvanlara verilir. Misafir gelebilir diye birkaç tabak fazla yemek yapılır. Üç kişilik yemeğin dört kişiye yeteceğine inanılır. Midenin üçte birinin boş bırakılması tavsiye edilir. Sofrada aile büyüğünün yemeğe başlaması beklenilir. Misafirden önce yemek bitirilmez. Ailecek sofrada bulunulmaya çalışılır. Yemeğin kokusu komşulara ulaşmışsa onlara da ikram edilir. Komşudan gelen ikram reddedilmez, tabak boş iade edilmez. Mümkün mertebe ayakta yenilmez içilmez. Hasadı yapılan her şeyde kurdun kuşun hakkı olduğuna inanılarak onların hakkı tarlada veya dalda bırakılır.

Yemek kültürümüz, adabımız, ahlakımız ve zarafetimizle ilgili ciltler dolusu kitaplar yazmak ve yüzerce film çekmek mümkündür.


NE OLDU, NELER OLUYOR?

Gençlerin hazır yemeği bile ısıtamadıkları günlerden lezzet programları vesilesiyle yemek, pasta, tatlı, içecek gibi pek çok lezzeti yapar hâle gelmelerinin olumlu veya olumsuz yönleri nelerdir?

Bir gencin yemek hazırlayabilmesi, yemeği servis edebilmesi, mutfakta ailesine yardımcı olabilmesi, yeni lezzetler keşfetmesi her yönüyle olumludur. Bu durum gencin sebze, meyve, baharat gibi ürünler ile mutfak araçlarını tanımasını sağlayacak; kendisine yetebilme duygusunu, sosyalleşme imkânlarını ve mutluluğunu artıracaktır. Bu gelişim, abur cubur yiyeceklere veya hazır ürünlere yönelmeyi de azaltacaktır.

Bunun yanı sıra, bir gencin, yemek programları aracılığıyla yeme ve içme becerileri kazanmasının kültür açısından bazı sorunlara yol açabileceğini de düşünmeliyiz. Televizyonlar ve dijital mecralardaki yemek programlarının bir kısmı yarışmacı mantığa sahip olduğu için ya da başka kültürlere ait formlarda hazırlanması sebebiyle toplumun kültürü ile çelişebilir, çatışabilir. Yemek programlarını izlediğimizde kültürümüzden uzak davranışları görmek fazla zor değil.

Aileler bazen korumacılık, bazen üşengeçlik, bazen önemsememe, bazen de yetersiz görme gibi gerekçelerle mutfak süreçlerine dâhil etmedikleri çocuklarının ekran ve dijitalin yemek öğrencisi olduklarını fark etmeliler.

Yemekteki ufacık bir kusur hemen dile getiriliyorsa, yemeği hazırlayanı incitecek biçimde “Daha iyi yaparım” veya “Beğenmedim” gibi cümleler kuruluyorsa, hoş görülmeyecek bir şeye rastlanıldığında herkesin dikkatini çekecek biçimde gösteriliyorsa, dışarıdan sürekli yemek siparişi veriliyorsa, tabaklarda yemek bırakmak alışkanlığa dönüşmüş ve tabağını tam bitirenler ayıplanıyorsa, mutfağımızın lezzetleri yabancı kelimelerle ifade ediliyorsa yemek kültürümüzden eksilmeler oluyor anlamına gelir.

Kültür, inanç ve ahlak hayatın her anında kendini gösterdiği gibi kültürel çözülme de hayatın pek çok boyutunda gözükür. Yemek kültüründeki çözülme ve eksilme, hayatın bütününe dair yozlaşmanın da yansımasıdır.


#genç
#şikayet
#tecrübe