Belçika, Fransa, Almanya, İtalya, Romanya ve İsviçre’nin EUROPOL ile paylaştığı bilgilere göre, PKK Avrupa’da propaganda, eleman kazanımı ve bağış toplama aktivitelerini sürdürmektedir. Bunun yanında, Türk hükümetine ait kurumlar ve kültürel dernekler PKK’lılar tarafından saldırıya uğramaya devam ediyor. Öyle ki, Almanya’da gerçekleşen bir kundaklama vakası sonucu ortaya çıkan zayiat 2 milyon Avro değerinde.
EUROPOL tarafından yayınlanan, 2016 yılındaki Avrupa Birliği ülkelerindeki terör tehdidine yönelik son durumu ve eğilimleri değerlendiren “European Union Terrorism Situation and Trend” adlı raporda Türkiye’yi de yakından ilgilendiren dini motivasyonlu terör, etnik- milliyetçi ve ayrılıkçı terör, sol ve sağ terör grupları mercek altına alındı.
Raporda altı farklı terör kategorisi üzerinden değerlendirilen verilere göre, 2016 yılında toplamda 142 terör saldırısına hedef olan Avrupa’da dini motivasyonlu terör grupları 13, sol terör grupları 27, sağ terör grupları 1, etnik-milliyetçi/ayrılıkçılar 99, mensubiyeti tespit edilemeyen eylemciler ise 2 terör eylemi gerçekleştirildi. Bu saldırılara hedef olan ülkeler arasında Belçika, Fransa, Almanya, Yunanistan, İtalya, Hollanda, İspanya ve İngiltere bulunmakta. Rapora göre, Fransa 5 kez dini motivasyonlu grupların hedefi olurken, 18 defa etnik-milliyetçi terör örgütlerinin hedefi oldu. İtalya 16 kez sol grupların hedefi olurken, İngiltere 76 kez etnik-milliyeçi örgütlerin saldırısına uğramış görünüyor. Özetle, her bir ülkedeki siyasi konjonktürün o ülkenin maruz kaldığı terör tehdidini ve terör örgütü çeşitliliğini beslediği rapora dayanarak söylenebilecekler arasında yer alıyor.
Avrupa’da dini motivasyonlu grupların saldırı sıklığı diğer terör gruplarına nazaran az olmasına rağmen bu saldırıların etkileri daha fazla hissedilmekte. Sağ gruplar daha fazla eylem gerçekleştirirken, bu saldırıların etki ölçeğinin düşük olduğu görülmektedir. Buna karşın Avrupa’nın izlediği politikalarda daha çok dini motivasyonlu aşırıcılara yönelik hukuki mücadele mekanizmalarını etkili bir şekilde devreye soktuğu görülmektedir. Bu da Avrupa’nın ideolojik oluşumlardan ziyade, dini oluşumları birincil dereceden tehdit olarak atfettiğini düşündürtmektedir.
Öte yandan ileride gerçekleşebilecek benzeri saldırıları engellemek adına hukuki mücadele mekanizması devreye sokulsa da, terör örgütlerinin tüm yapılanmalarının deşifre edilmesi uzun soluklu ve birden fazla cepheli bir mücadele stratejisini elzem kılmaktadır. Toplamda 1002 teröristin adli kovuşturmalar neticesinde tutuklandığı Avrupa’da 718 dini motivasyonlu, 31 sol, 12 sağ, 84 etnik milliyetçi ve 157 mensubiyeti tespit edilemeyen terörist tutuklandı. Avrupa’da en çok tutuklamayı gerçekleştiren ülkelerin başında Fransa, İspanya ve İngiltere geliyor. Fransa ve İspanya yoğunlukla dini motivasyonlu terör grupları tarafından tehdit edilirken, İngiltere’de tutuklanan teröristlerin mensubiyetleri tespit edilememiştir. Bu hususta, Avrupa ülkeleri arasında istihbarat paylaşımı eksikliği temel bir sorun olarak ön plana çıkmakta. Avrupa Birliği’nin güvenlik politikaları hususunda ortak bir mücadele mekanizması geliştirememesi de mevcut tehditlerin ileride Avrupa kıtasında yerleşik bir hal alacağını düşündürtmekte.
Belçika, Fransa, Almanya, Yunanistan, İtalya, Hollanda, İspanya ve İngiltere gibi üye ülkelerin istihbarat ve bilgi paylaşımının yanında açık kaynak taraması ile derlenen raporda göze çarpan en temel bulgulardan biri, başta DEAŞ olmak üzere Avrupa Birliği üye ülkelerindeki mevcut durumu siyasi ve sosyo-ekonomik açıdan riske eden tehdit türlerinin çeşitlendiğidir. Ağ tabanlı terör gruplarının yanı sıra, yalnız kurt eylemleri olarak da ifa edilen dini motivasyonlu terör bu tehdit türlerinin başında gelmektedir. Bu tür örgütlerin başında DEAŞ’ı referans veren raporda, Avrupa’da DEAŞ’ın diğer terör örgütlerine nazaran göreceli olarak daha komplike ve efektif eylemler gerçekleştirdiği gözlemlenmekle birlikte, spontane gerçekleştirilen eylemler de mevcut. Ek olarak, DEAŞ tarafından dikte ettirilen ya da DEAŞ’ın ideolojisi ve söyleminden etkilenerek gerçekleştirilen bağımsız saldırılarda otomatik silahlardan el yapımı patlayıcılara hatta yakıcı maddelere kadar düşük teknolojili birçok silah ve mühimmatın kullanıldığı tespit edilmektedir. Çatışma bölgelerinde kullanılan EYP’lerin dizaynı ile Avrupa’daki saldırılarda kullanılan patlayıcıların benzerlik gösterdiği; bomba tasarlama uzmanlığının kişisel tecrübe yoluyla ya da online olarak bilgi birikiminin aktarıldığı ve son olarak patlayıcıların spesifik uzmanlık ya da kapsamlı bir planlamaya ihtiyaç duyulmadan üretilebildiği raporun diğer önemli bulgularının arasında.
Önümüzdeki yıllarda bu tür düşük teknolojili silahların kullanılmaya devam edilmesi beklenmekle birlikte, özellikle Suriye İç Savaşı ile birlikte gündeme gelen terör örgütlerinin kimyasal ve biyolojik silah kullandığı tezleri Avrupa’da yankı bulmamakta. Sadece Suriye ve bölge coğrafyası ile sınırlı kalmayacağı düşünüldüğünde bu tür tehditlere karşı önleyici bir mücadele politikasının geliştirilmesi göz ardı edilmemeli. Eylemlerin odağındaki hedef kitlelerine de dikkat çeken EUROPOL raporunda, kitlesel ölümlere ve yaralanmalara sebebiyet vermek için planlanan ve gerçekleştirilen saldırılarda hedef kitlenin sivil veya sivil olmayan unsurlar olduğunun altı çiziliyor. Bu bağlamda metro istasyonları, uluslararası havalimanları gibi uluslararası medyanın ilgi odağındaki lokasyonların saldırı mekanı olarak seçilmesinde ve saldırıların etkisini çoğaltmakta stratejik önem arz ettiği vurgulanmaktadır. Diğer yandan, kamuya mal olmuş kişilerin, politikacıların ve sivil hareketlerin sağ menşeli aşırıcı gruplar tarafından hedef alınacağı düşünülmektedir. Aşırı sağın şiddetinin giderek araçsallaştırıldığı düşünüldüğünde, Avrupa’da siyasi ve ideolojik ayrışmaların çözümsüzlüğe terk edildiği bir tablo karşımıza çıkabilir.
Öte yandan, saldırılarda kullanılan taktik ve yöntemlerin yanı sıra saldırgan/terörist profilleri de değerlendirilmekte, saldırının faillerinin saldırı gerçekleştirilen ülkenin vatandaşı olabileceği gibi yabancılar da olabileceği görülmektedir. DEAŞ’ın Avrupa ülkelerine yönelik militan mobilizasyonunu mülteci akınları üzerinden gerçekleştirdiği tespit edilirken, kadınların, gençlerin ve çocukların terör aktivitelerinde söz konusu operasyonel rollerinin giderek artığı görülüyor. Gelecekte terör örgütlerinin pençesindeki en riskli grubun bu grup olacağı söylenebilir. Bu nedenle, kadınların ve gençlerin radikalleşme süreçlerinin ülkemizde de mercek altına alınması gerekmekte. Buna karşın, DEAŞ karşıtı koalisyon kuvvetlerinin hava saldırıları, Suriye ve Irak’a komşu ülkelerin sınır güvenliği kapsamında aldıkları tedbirlerin ve DEAŞ sempatizanlarının Suriye ve Irak sahası dışında faal olan DEAŞ kollarına katılımlarının Avrupa’dan DEAŞ’a katılanların sayısının azalmasında etkili olduğu öne sürülmekte.
Diğer bir husus ise, terör gruplarının Avrupa’ya göç eden Müslüman göçmenlerin sosyo-ekonomik sorunlarından beslenmesi, militan kazanmada Müslüman toplumlar arasında “şehitlik” mertebesine duyulan saygının terör örgütleri tarafından suiistimal edilmesi ve Batı toplumları tarafından “İslamiyet’in saldırı altında olduğu” savının terör örgütleri tarafından kullanılması Avrupa’da yaşayan bazı Müslümanların bu örgütleri desteklemesinde önemli ölçüde motivasyon kaynağı olarak ön plana çıkmakta. Öte yandan, Avrupa’da mülteci ve etnik azınlıklara yönelik giderek artan şiddet vakaları terörizm ya da aşırıcılık kapsamında sınıflandırılmamakta ve üye ülkeler tarafından EUROPOL’e bildirilmemekte.
Tüm bunların yanında, Irak ve Suriye gibi sıcak çatışma bölgelerinden dönenlerin sayılarının artacağı düşünüldüğünde, yeni dönüşlerin terör dalgasını Avrupa’da farklı bir boyuta taşıyacağı düşünülebilir.
Belçika, Fransa, Almanya, İtalya, Romanya ve İsviçre’nin EUROPOL ile paylaştığı bilgilere göre, PKK Avrupa’da propaganda, eleman kazanımı ve bağış toplama aktivitelerini sürdürmektedir. Bunun yanında, Türk hükümetine ait kurumlar ve kültürel dernekler PKK’lılar tarafından saldırıya uğramaya devam ediyor. Öyle ki, Almanya’da gerçekleşen bir kundaklama vakası sonucu ortaya çıkan zayiat 2 milyon Avro değerinde. PKK Fransa’da aktivitelerinin yasal bir zeminde yürütmek maksadıyla “Fransa Kürt Konseyi-Conseil Kurde de France (CDK-F)” ve “Kürdistan Enformasyon Merkezi-Centre d’information du Kurdistan (CIK)”ni kurduğu söyleniyor. PKK’nın Fransa’da şiddet içeren aktivitelerini fonlamak amacıyla gizli bir şube de açtığı iddia edilmekte. Fransız yetkililer, 5,3 milyon Avro’nun bu örtülü çalışmalar kapsamında PKK için toplandığına inanmakta.
Öte yandan İtalyan yetkililer, PKK’nın Kürt göçmenler arasından elemen kazanımı faaliyetlerini hızlandırarak, Avrupa’da ve çatışma bölgelerinde faal olmak üzere militan yetiştirildiğini EUROPOL’e bildirmiş.
İsviçre ise, PKK’nın Alp Dağlarının eteğinde özellikle gençleri hedefleyen ideolojik endoktrinasyon amaçlı kamplar kurduğunu iletmiş.
Öyle görünüyor ki, PKK’nın Avrupa’daki saldırılarında Türk hükümeti hedef alınmaya devam ediliyor. Bunun yanında, PKK Avrupa’da sivil toplum kuruluşu görünümündeki faaliyetlerini yasal bir görünümle sürdürmekte. Fakat bu, illegal aktivitelerini sınırlandırdığı anlamına gelmemekte. Bu anlamda, Fransa ve Almanya PKK’nın terör faaliyetlerini idame ettirmesinde bir üs konumunda. PKK’nın Avrupa’daki alt yapısını genişleterek özellikle genç popülasyona yönelik eleman kazanma faaliyetleri ileride takip edilmesi gereken gelişmelere kaydedilmeli. Bu bağlamda Avrupa’nın PKK gibi etnik-milliyetçi temelli örgütlerle mücadele politikasını revize etmesi gerekmekte.