28 Şubat davası geçtiğimiz günlerde sonuçlandı ve 21 Korgeneral ve Orgeneral rütbesindeki üst düzey askeri yetkililer müebbet cezasına çarptırıldı. Askeri bir imparatorluktan kalan askeri bir cumhuriyette darbelerle inşa edilen militarizm ile insanımız militer köle haline getirilmişti.
28 Şubat 1997 darbesi ile Recep Tayyip Erdoğan öncülüğünde Müslüman halkın siyasal yükselişini durdurmak isteyen silahlı bürokrasimiz, büyük baskılar ve provokasyonlar yapmasına rağmen yoksulların ve dindarların Tayyip Erdoğan’ın peşine düşmelerini önleyemedi. Darbeler dönemi boyunca, Avrupa gibi sanayi üretimi yerine dış giyim üzerinden yanlış modernleşme anlayışında ısrar edilerek, hep Avrupalı gibi giyinenlere ‘modern, ilerici, Batılı, güzel’ ve milli geleneklerimize göre giyinenlere ‘yobaz, gerici, dindar, çirkin’ denilerek, sürekli kadın giyim tüketimi üzerinden Müslüman halk aşağılanarak ayrımcılık yapıldı. Hastalık düzeyinde başkaları gibi olma arayışında olan, yerli ve milli değerleri dışlayan ve küçümseyen çapsız, ruhsuz, kompleksli, klonlanmış sözde aydınlar üretildi.
27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980 ve 28 Şubat 1997 darbelerinin kontrolündeki yönetici zümrenin eliyle Türkiye, ülkemizde yaşayan 67 milyon insana 1.000 dolarlık birer bilgisayar alacak kadar bankacılık üzerinden 2001’e kadar soyuldu. 19 Şubat 2001 günü Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in Başbakan Ecevit’e anayasa kitapçığını fırlatmasıyla başlayan büyük ekonomik kriz ile adeta Türkiye iflas etti ve var olan tüm sistemler çöktü.
Bir günde 67 milyon insanımızın düzeni yıkıldı ve tüketim/alım/ödeme güçleri 100’den 0’a düştü. Küçük/büyük işletmeler kapandı. Müthiş bir korku seli ile intiharlar arttı. Dünya patronları Türkiye’yi acil ameliyat masasına yatırdı ve çürümüş organları yeniledi. Esas yeniliği, tüketici seçmenlerimiz 2002 seçimlerinde tüm siyasal çöplüğü temizleyerek yaptı.
1945-1990 soğuk savaş döneminde, Rusya liderliğinde birer askeri diktatörlük olan Varşova Paktı ülkeleri adeta bir ahtapotun kolları gibi orduları üzerinden Moskova’ya, Amerika liderliğindeki demokrasiler olan karşı NATO Paktı ülkeleri de yine bir ahtapotun kolları gibi orduları üzerinden Washington’a bağlandı, bu süreçte tüm kararları (darbeleri) ahtapotun beyni aldı ve kolları ordular, ülkelerinde liderlikleriyle emirleri uygulattı.
1990’da Varşova Paktı yıkıldı, düşman ortadan kalktığı için NATO’nun Türkiye dışındaki ülkelerle ahtapot kolları düzeni ortadan kaldırıldı. Amerika ile Türkiye arasındaki ahtapot kolu, darbelerle inşa edilen militarizm ile ülkemize yutturulan paranoyalar olan iç tehditleri yok etmek için silah satmak amacıyla savunma/silah sanayicileri (İsrail) üzerinden 13 yıl sürdürüldü ancak 1 Mart 2003 günü Amerika’nın Irak’ı işgali sürecinde yeni iktidara gelen AK Parti’yi zor duruma düşürmek için silahlı bürokrasimizin “beklenen liderlik rolünü yerine getirmemesi” nedeniyle koptu.
Askeri vesayet kısaca, halk için neyin iyi olduğunu, halktan daha iyi bildiğini sanan silahlı gücün darbelerle sivil irade üzerinde kurduğu tahakkümün adıdır. Seçimle gelen ve gözle görünen bir sivil milli iktidar vardır ama asıl iktidar odağı gizli silahlı gücün keyfidir.
Silahlı bürokrasi, seçimlerle oluşan milli irade sahibi siyasete hep şüpheyle baktı, darbelerle hükümete ortak oldu ve bütün başbakanlar komutanlarla gerilimler (Sürekli Menderes’in idamını hatırlatarak ve gerekirse silah sıkarız diyerek tehdit ettiler. 2002’den 2012’ye kadar Tayyip Erdoğan’ı tam kapasite çalıştırmadılar) yaşadı. Demokrasilerde en büyük suç olan darbecilik, suç olmaktan çıkarıldı. Ömür boyu hapis hayatı yaşaması gereken hain darbeci generaller ülkemizin en üst düzey kurtarıcı yöneticileri olarak uzun yıllar ülkemizi yönetti. Hükümetler askerin onayı olmadan birçok icraatı yapamadı ve kalkınma programlarını uygulayamadı. Yargıtay, Sayıştay, Danıştay’ın yüksek adalet bürokrasisi ile diğer tüm yüksek bürokrasi Genelkurmay Başkanlığı salonunda ayağa kalkarak komutanları alkışladı ve tüm dünya, siyasi otoritenin tam egemen olmadığı Türkiye’deki demokrasiye hiç inanmadı. Silahlı bürokrasi, kendileri Türkiye’nin tapulu sahibi ama milyonlarca Türk seçmenin örgütlü siyasal partiler arasından özgürce oy vererek seçtiği Türk siyasetçiler kiracı gibi özellikle koalisyon hükümetlerinin zayıf başbakanlarını adeta parmağında oynatıyor, her şeye karışıyor ama hiç halka hesap vermeden ordu evlerinde ve tatil kamplarında şatafat sürüyordu. Peygamber Ocağı olduğunu kabul etmiyor ve adeta milletimize ait değilmiş gibi davranıyordu.
27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980 ve 28 Şubat 1997 darbelerinde psikolojik harp teknikleriyle masa başında sahte güvenlik paranoyalarıyla üretilen resmi ideolojiyle inşa edilen ve milletimizin binlerce yıllık inanç değerlerini sevmeyen sahte sağ/sol milliyetçilikler, sahte solculuk ve devrimciliklerle kurulan ‘askeri vesayet düzeninin’ at gözlüğü gibi tek taraflı beynimizi yıkadığı militarizm (bebekten katil üreten karanlık) hipnozu ile uyutularak köleleştirilen insanımızı AB demokratik hak ve özgürlükleriyle donatarak kurtaran, galaksi komutanlığı gibi Gardiyan Devletimizi önce kutsal insan diyerek tüketicilerine sürekli hizmet için yeniden yapılandıran ve Hizmet Devleti yapan Cumhurbaşkanımız Tayyip Erdoğan oldu. 2010 yılı Anayasa Değişikliği Halk Oylaması ile 12 Eylül darbesinin askerlere getirdiği dokunulmazlık kaldırıldı ve yargılama yolu açıldı. Böylece 12 Eylül ve 28 Şubat darbecileri yargılandı.
Ordu içindeki Erdoğan düşmanları, paralel ihanet çetesi FETÖ’ye uyarak 15 Temmuz gecesi darbe yapmaya giriştiler. Saldırılar sürerken Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın cep telefonuyla TV’lere bağlanarak ve camilerin sâlâlarla darbeye karşı milletin sokağa çıkmasını istemesiyle birlikte, 15 yıllık iktidarında tüketim/alım/ödeme güçlerini 11.000 dolara çıkardığı ve özgüvenlerini artırdığı Erdoğan sever tüketiciler, liderleri, özgürlükleri ve çocuklarının geleceği için 15 Temmuz Cuma gecesi sokağa dökülerek, ülkesine, milletine, istiklaline ve istikbaline sahip çıkarak meydanları doldurdular. Tarihimizde ilk kez darbeci askerlere karşı ayaklandılar. Tekbirler getirerek kurşunlara göğüslerini gerdiler, tankların üstlerine çıktılar ve altlarına yattılar, yaralandılar, şehit düştüler, böylece kanlarıyla milli irade destanı yazdılar.
15 Temmuz gecesi hiçbir silah gücünün iman gücünü yenemeyeceği dünya aleme ispatlandı. Ölüm kusan silahlara karşı yürüyen, iktidarları seçimle belirleme hakkına sahip çıkan insanların gücünün önünde jetlerin bile duramadığı görüldü. Halk gücünü gördü ve iyice öğrendi. Darbe yiye yiye darbelere başkaldırmayı öğrenen ve yenilgi yenilgi üstüne gelen zafere inanan milletimiz 15 Temmuz gecesi Türkiye’nin iplerini kendi eline aldı.
Her 10 yılda bir darbe yapmaya alışmış silahlı bürokrasi, 15 Temmuz Destanı ile milletimize hesap vermeye başladı. Cumhurbaşkanımız Tayyip Erdoğan, Türk Silahlı Kuvvetleri’ni darbecilerden temizledi. Darbecilik pisliğinden kurtarılarak yeniden yapılandırılan silahlı gücümüz, Peygamber Ocağı olduğunu kabul ederek milletimizin gözbebeği olmaya başladı.