2002 yılında AK Parti’nin iktidarı ile Türkiye siyasi ve ekonomik alanlarda çok yönlü ve olumlu bir değişim yaşadı. Bunun dış politikaya yansımasının en belirgin noktası Afrika ülkeleri ile ilişkilerde gözlemlendi. Türkiye’nin geçmişin içe kapanık monoton devlet ve dış politika mantığını bir kenara bırakması özellikle Sahraaltı Afrika ülkeleri ile yürütülen yapıcı diplomasi faaliyetlerinin meyveleri kısa sürede ekonomik ilişkilere de yansıdı.
2020 yılının ilk aylarında başlayan, Türkiye’nin Afrika politikası ve kıtadaki faaliyetlerine yönelik dış basında ve araştırma merkezlerinde neşredilen haber ve analizler 2021 yılında da dikkat çekici seviyede devam ediyor. Financial Times, Bloomberg, The Africa Report, African Business Magazine, Middle East Eye, Middle East Monitor gibi uluslararası basın kuruluşlarına ek olarak pek çok düşünce kuruluşu ve araştırma merkezi Türkiye’nin kıtadaki siyasi, ekonomik ilişkilerine odaklanırken insani ve kültürel diplomasinin nasıl bu kadar kısa sürede olumlu etkileşime sebep olduğu konusuna yoğunlaşmış görünüyorlar. Türkiye’nin 2000’li yılların başında temellerini attığı Afrika politikası 2002 yılından itibaren dış politik önceliklerde yer almasının yanısıra ABD, Çin, İngiltere, Fransa gibi aktörlerin yaklaşımlardan farklılık göstermesi ve kıta ile mevcut olan tarihi ve kültürel bağlar bakımından kendine özgü bir model olarak işlevsellik kazanması uluslararası kamuoyunun odağı haline geldi. Dahası, Türkiye’nin Libya ve Somali örneklerinde olduğu gibi askeri iş birlikleri tesis ederek küresel ve bölgesel aktörlere direnç göstermesi Türkiye-Afrika ilişkilerinin 2002 yılından günümüze gelen başarı öyküsüne yeni bir boyut kazandırmış durumda.
Geçtiğimiz yılın kasım ayında Türkiye’nin Somali’ye ait vadesi geçmiş IMF borçlarının ödenmesine katkıda bulunması Somali hükümeti tarafından memnuniyetle karşılandı. Bununla birlikte yabancı basın kuruluşları ve Türkçe servisleri başta olmak üzere bunu Türkiye’nin Afrika kıtasındaki etkisine atıf yaparak haberleştirmesi dahi son 20 yıllık ilişkilerin seyri göz önüne alınınca sıradan bir haber olarak kalmasına sebebiyet verdi. Oysa, 20 yıl öncesinde Somali ile ilişkiler BM Barış Gücü Misyonu’nda Türkiye’nin üstlendiği askeri misyondan ibaret sayılabilirdi. Türkiye bu süreç içinde sadece Somali’de değil Afrika ülkelerinin ekseriyetinde güçlü ve güvenilir bir paydaş olarak görülmeye başladı. Peki nasıl bu duruma gelindi?
2002 yılında AK Parti’nin iktidarı ile Türkiye siyasi ve ekonomik alanlarda çok yönlü ve olumlu bir değişim yaşadı. Bunun dış politikaya yansımasının en belirgin noktası Afrika ülkeleri ile ilişkilerde gözlemlendi. Türkiye›nin geçmişin içe kapanık monoton devlet ve dış politika mantığını bir kenara bırakması özellikle Sahraaltı Afrika ülkeleri ile yürütülen yapıcı diplomasi faaliyetlerinin meyveleri kısa sürede ekonomik ilişkilere de yansıdı. Son 18 yılda Türkiye Afrika ülkeleri arasındaki ticaret hacmi dört kat arttı. 5,3 milyar dolarlık ticaret hacmi 22 milyar doları aşmış durumda. Üstelik bu ticaret hacmi Kuzey Afrika ülkelerinden ziyade Sahraaltı ülkelerine yoğunlaşmış rakamların bir tezahürü. Bunun yanısıra 13 olan büyükelçilik sayısı 2021 yılı içinde 44’e ulaştı. Bu sayının önümüzdeki aylarda artması ihtimaller dahilinde değerlendiriliyor. Recep Tayyip Erdoğan’ın hem Başbakanlık hem de Cumhurbaşkanlığı görevinde Afrika ülkelerine yaptığı ziyaretler ise bu diplomasi trafiğinin en önemli etkenleri arasında sayılabilir. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan çoğunluğu Sahraaltı Afrika’ya olmak üzere toplamda 27 ülkeyi ziyaret etti. Afrikalı liderler, kanaat önderleri ve iş çevreleri ile yapıcı görüşmeler gerçekleştirdi. Türkiye’nin Afrika imajının olumlu seyretmesinin en temel nedenleri arasında bu ziyaretlerdeki Türkiye’nin samimi, yapıcı ve kazan-kazan politikasını dayanan tavrı belirleyici olmuştur.
Türkiye-Afrika ilişkilerine dair son dönemde dış basında/düşünce kuruluşlarında yer alan haber ve analizler Türkiye’nin kıtaya olan ilgisini Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı ön plana tutarak şahsi bir dış politika algısı oluşturma çabası, gözden kaçırılmaması gereken hususlar arasındadır. Halbuki, Türkiye-Afrika ilişiklerinin geldiği nokta devlet aklı ve yoğun diplomasinin bir ürünü olarak karşımızda duruyor. Bunun en somut örnekleri arasında daha önce de bahsettiğimiz gibi büyükelçilik sayılarının 44’e ulaşması en önemli etken. Fakat bununla da sınırlı değil. Türkiye’nin en önemli markalarından olan Türk Hava Yolları’nın Afrika semalarında artan uçuş trafiği ve hemen hemen her Afrika başkentine günlük uçuşlar düzenlemesi Türkiye ile kıta arasında ciddi ekonomik ve kültürel etkileşimin önünü açmaktadır. Bunun yanısıra TİKA’nın Afrika ülkelerinin sadece başkentlerinin haricinde ücra köy ve kasabalarda insani ve kültürel diplomasi faaliyetlerinde ön planda olması dış basın ve akademik çevrelerin dikkatini fazlasıyla çekiyor. Bunlarla birlikte YTB’nin binlerce Afrikalı öğrenciye Türkiye Bursları vesilesiyle sağladığı eğitim imkanları, Yunus Emre Enstitüleri’nin Türkçe öğretimi başta olmak üzere kültürel etkinlikleri, Maarif Vakfı’nın Afrika ülkelerinde FETÖ terör örgütünden devralınan okulları ihya ederek buraları nitelikli eğitim kurumları haline getirmesi gibi bir makaleye sığmayacak sayıdaki faaliyetler Türkiye-Afrika ilişkilerindeki devlet etkeni boyutunun öne çıkan misalleri arasında sayılabilir. Londra merkezli yayınlanan African Business Magazine mart sayısında Türkiye’nin devlet ve özel sektör olarak kıtaya yaklaşımını ön plana çıkartarak son 20 yılda alınan mesafeyi gözler önüne serdi. Burada dikkat çeken rakamlar arasında Türkiye’nin doğrudan yabancı yatırımlarının 100 milyon dolardan 6.7 milyar dolar seviyelerine gelmiş olmasıdır.
Türkiye’nin Afrika kıtası ile mevcut ilişkilerdeki ikinci önemli sacayağını özel sektör faaliyetleri teşkil ediyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Afrika ziyaretlerinde kendisine eşlik eden iş adamları, gittikleri ülkelerde devlet yetkilileri ve özel sektör temsilcileri ile yapıcı toplantılar yaparak çok önemli iş bağlantıları kurdu. African Business Magazine verdiği rakamla Türkiye’nin Afrika’ya yüzde 579 oranında artan ihracatında önemli bir rol oynadığı şüphe götürmez bir gerçek. Ayrıca, Türk inşaat şirketlerinin Afrika’da üstlendiği projeler de son dönem gelişen ilişkilerin alametifarikası durumunda. Havalimanı, liman, hastane, okul, konut vb. alanlarda Türk inşaat şirketleri Batılı veya Çinli şirketlerin kalitesiz malzeme ve borçlandırma usulüne göre işleyen işlerinin aksine kaliteli, daha ucuz maliyetlerle ve en önemlisi bulundukları bölgedeki insanlara iş kapısı olacak şekildeki çalışma usulüyle farklarını ortaya koymuş durumda.
Geçtiğimiz günlerde ortaya çıkan bir veri Türkiye’nin Afrika politikasının en önemli boyutunu gözler önüne serdiği kadar, kıtaya olan yaklaşımdaki insani boyutun siyasi ve ekonomik ilişkilerin de ötesinde olduğunu ortaya koydu. Veriye göre Türkiye’deki sivil toplum kuruluşlarının faaliyetleri neticesinde 25 bin Afrika köyünün su probleminin çözüldü yönündeydi. Bu durum Türk STK’larının bu üçlü yaklaşımındaki rolünün önemli bir ayağını teşkil ettiğini gösteriyor. Bu faaliyetler sadece su kuyuları ile de sınırlı değil. Sağlık, eğitim, konaklama, tarımsal faaliyetler gibi alanlarda STK’ların Afrika kıtasında yaralara merhem olduğu ve bunu Türk halkının maddi yardımları ile yapması Türkiye-Afrika arasındaki ilişkileri salt siyasi ve ekonomiden öte halklar arasındaki kardeşlik köprülerinin kurulması bakımından önem arz ediyor. Bu bağlamda Türkiye devlet, özel sektör ve STK iş birliği ile Afrika’da etkili olan veya olmak isteyen aktörlerin önünde yer alıyor.