Afrika Günü, 25 Mayıs 1963’te bağımsız 30 Afrika ülkesinin bir araya gelerek kurduğu Afrika Birliği Teşkilatı’nın anısı için kutlanan bir gündür. Bu teşkilat 2002 yılında Afrika Birliği adını aldı. Afrika Günü, Afrika Birliği’nin, özellikle Afrikalıların insan haklarını ve özgürlüklerini korumaya ilişkin hedeflerine ulaşmada kaydettiği ilerlemeyi hatırlatan önemli bir gündür.
Afrika tarihi insanlık tarihiyle başlar. İslamiyet’in ilk yıllarında Müslümanlar özgürlük mücadelesi vermek için Mekke’den Medine’ye hicret etmeden evvel 615 yılında Afrika’ya adım atmıştır. Bugün Etiyopya adını alan topraklarda Habeşistan Kralı Necaşi’nin onları kabulü İslam tarihi, Afrika tarihi ve özgürlük tarihi açısından çok önemlidir. Afrika Birliği’nin merkezinin Addis Ababa’da bulunması da bu açıdan anlamlıdır.
Afrika Birliği, bugüne kadar Afrika ülkeleri arasında daha fazla birlik, beraberlik ve dostluk çağrısı yaptı. Afrika ülkelerinin işgallerden kurtulması, sömürgeci ve apartheid/ayrımcılık (Güney Afrika’da 1992 yılına kadar azınlıktaki beyazların uyguladıkları rejim) politikaları izleyenlere karşı insanlık onurunu korumalarını ve hak mücadelesi vermelerini destekledi. Dünyanın kadim üç kıtasından biri olan Afrika’daki tüm insanların siyasal, kültürel, ekonomik ve sosyal iş birliğini sağlamak için gayret etti.
Afrika Birliği bağlamında bir değerlendirme yapılacak olursa, Birliğin bugün 55 bağımsız ülkeden oluşması sömürgeci güçler karşısındaki başarısının bir sonucudur. Güney Afrika’da Nelson Mandela liderliğinde apartheid sürecinin bitirilmesinde kayda değer katkısı olmuştur. Ama, Ruanda’daki soykırımın, Libya ve Somali gibi ülkelerde kaos çıkması ve iç savaşın engellenmesinde maalesef etkili olamamıştır.
Afrika ülkeleri İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra birer birer bağımsızlığını kazandı. Ancak sömürgeciler bu bağımsızlıkları tanımış olsa da sömürgeci ilişki ağını sürdürmeyi bırakmadı. Demokratikleşme açısından bazı ülkeler önemli adımlar atmış olsa da kıtanın bütününe bakıldığında bazı kısıtlamalar hala devam ediyor. Kuzey Afrika’da başlayan ve Arap Baharı adıyla bilinen süreçte yaşananlar halkların bekledikleri demokratik ve şeffaf yönetim sürecini tam olarak başlatamadı. Demokratik bir anayasa yapmayı başaran Tunus’ta bile yaşananlar “iki ileri bir geri adım” olarak değerlendirilmektedir.
Bazı Afrikalı liderlerin, güvenlik politikalarına verdikleri öncelik halen hükümet programlarının birinci sırasındadır. Ardından kalkınma politikaları gelirken demokratik özgürlük ve insan hakları ancak üçüncü sırada gelmektedir. Yönetimler şeffaflık ve hesap verebilirlik ve siyasi çoğulculuk taleplerine kulaklarını tıkamaktan başka bir şey yapmıyorlar. İronik olarak kıtanın kara tarihi olarak tasvir edilen bağımsızlık devri öncesinde, Afrika’yı işgal eden güçler, sömürge politikalarını bütünüyle bu söylemlerle sürdürmüştü.
Afrika tüm kıtalar içinde en genç nüfusa sahiptir. Afrika nüfusunun yüzde 50’si 19 yaş altındadır. Afrika ülkelerinin bağımsızlığını kazanmasında o devrin gençleri harekete geçip sorumluluk almıştı. 1950 ve 1960’lı yıllarda Tunus, Libya, Cezayir, Mısır, Gana, Sudan ve Uganda gibi ülkelerde sömürgeci güçlere karşı mücadelede gençler ve genç liderler esas rolü oynamıştı. 90’larda bazı Afrika ülkelerinde insan hakları, adalet ve ekonomik sömürgeciliğe karşı askeri diktatörlükleri protesto edenler de yine gençlerdi. Aynı şekilde 2010 yılı sonlarında Tunus’ta başlayıp bazı Kuzey Afrika ve Arap ülkelerine yayılan protesto hareketlerinin temel amacı da adalet, demokrasi, yolsuzluklara karşı mücadele, şeffaf yönetim, kalkınma ve istihdam konularındaki taleplerini karşılama noktasında devlet aygıtını ellerinde tutan liderlere mesaj vermek idi. Afrika’nın gençleri iş, eğitim, adalet ve özgürlük taleplerinin karşılanması noktasındaki beklentilerini halen sürdürüyor.
Afrikalılar barış, özgürlük ve müreffeh bir kıta istiyor. Bu yüzden sömürge devri bitmiş olmasına rağmen ekonomik ve kültürel sömürgecilik anlayışındaki Batılılar hala Afrika’dan elini çekmek istememektedir. Ama onlara karşı Afrikalı gençlerin bilinçlenmesi noktasında kayda değer gelişmeler yaşanmaktadır. Liderlerin kalkınma, sağlık ve eğitim hamleleri için gayret ettiği, klan ve kabile kavgalarının yerini barış ve dostluk ilişkilerine bıraktığı, ülkeler arasındaki sınır vb. anlaşmazlıkların dostluk ve hukuk ilkelerine göre adilce çözüldüğü, kaynaklarını kendi çıkarlarına göre kullanan ve bunun sonucunda kalkınan bir Afrika tüm kıta halklarının ortak arzusudur. Bu arzuların gerçekleşmesi doğrultusunda 21. yüzyılda Afrika daha özgür, daha güçlü, daha müreffeh ve daha mutlu olacaktır.
Batı merkezli yazılan Afrika tarihi, genellikle sömürgecilik devrini Afrika için yıkım değil medenileştirme hareketi olarak tasvir eder. Afrika kıtasında 15. yüzyılın sonlarından itibaren başlayıp 60’lara kadar devam eden süreçte, sömürgeci anlayışın sebep olduğu kötülükler, kıtaya ilişkin tarih eğitiminde yüzeysel olarak anlatıldı. Afrika tarihi bugüne kadar büyük ölçüde işgalci güçlerin bakış açısıyla yazıldı. Afrika’nın sömürgeleştirilmesinin tarihi; coğrafi keşiflerin, sanayileşmenin ve modernleşmenin bir başarısı gibi sunuldu. Afrikalılar kendi topraklarında geçen tarihin öznesi olmaktan çıkarıldı. Bugün ise Afrika kendi hikayesini yazmaya başladı. Uzun asırlardır kıtayı sömüren Batılı güçler Afrika adına konuştu. Bugün artık Afrika kendi adına konuşuyor ve tüm dünyanın Afrika’ya kulak verme zamanı geldi. İşte “25 Mayıs Afrika Günü” bu gerçeği ifade etmenin günüdür.