
26 Eylül 1960 gününe gidelim. ABD seçimlerinin kritik günleri. O gece televizyona başkan adayları Richard Nixon ve John Fitzgerald Kennedy çıkmıştı. O güne kadar televizyonun kitleleri ne kadar çok etkileyeceği teoride tartışılsa da uygulamada tam olarak emin olunmamıştı. O gün siyasal iletişimin kuralları yeniden yazılmıştı.
Genç Kennedy bir eli cebinde, her konuşmasında kameraya bakıp gülümseyerek konuşuyordu. Çok rahat ve sakindi. Adeta bir dost meclisinde konuşuyor gibiydi. Nixon ise sürekli terliyor, gergin, hiç gülümsemiyor ve herhangi bir haklılık görüntüsü sergilemiyordu. Kennedy’nin bu kadar rahat olması ve Nixon’a göre olumlu anlamda pozitif olması tesadüf değildi. Çünkü, Kennedy profesyonel bir siyasal iletişim ekibiyle çalışıyordu.
MAĞARADAN MANİPÜLASYON ÇIKTI
O zamanlardan bu yana başkan adaylarının Amerika’daki seçimlerde kitle iletişim araçlarını yakın zamana kadar gazete, tv ve radyoyu önemsemesi aralıksız devam etti. Fakat son yıllarda araç değişti. 2006 yılında Obama “Mağara” isimli bir dijital medya ekibi kurdu ve binlerce kişiyle çalıştı. Amaçları o dönem aktif kullanılan Facebook üzerinden seçmenlere doğru reklamı iletmekti. 2016 yılına geldiğimizde ise hem Amerika seçimleri hem de İngiltere’deki BREXIT çalkantılı bir sürece tanık oldu. Cambridge Analytica isimli şirket, kullanıcı verilerini siyasi manipülasyon için kullandı. Verileri sağlayan Facebook sahibi Mark Zuckerberg yargılandı ve bu sürecin sonunda isim değişikliğine giderek Facebook’u Metaverse yaptı. Bütün bunların sebebi kitlelere ulaşmak ve kendi lehlerine çekmekti. 2024 Amerika seçimlerinde televizyona çıkan Trump ve Biden’ın tartışmasından önce kim başarılı olur sorusuna yüzde 55 Trump, yüzde 45 Biden cevabı verilmişti. Program sonrasında ise yüzde 67 Trump, yüzde 33 Biden sonucu çıkmıştı. Fakat tüm bu farka rağmen sadece yüzde 5’lik kısım oy tercihini değiştireceğini söylemişti.
HIZLI İLETİŞİM ÇAĞINDA BOŞLUKLARI DOLDURMALISINIZ
Televizyonun kitleler üzerinde etkisi geçmedi fakat daha etkilisi geldi; Dijital Medya. Trump’ın seçim sürecinde Kamala Harris’in canlı yayında söylediklerine aynı anda tweet atarak cevap vermesi bugüne kadar yapılmış en hızlı ve anlık bir strateji izleme olarak tarihe geçti. Bu olay Türkiye’deki birçok siyasetçiye de göz kırpmalı. Hızlı iletişim çağında boşlukları da hızlı doldurmalısınız. İşte bunun farkında olan Trump, dijital oligarkları boşu boşuna yemin törenine çağırmamıştı. Kimler vardı? Elon Musk, Jeff Bezos (Amazon), Mark Zuckerberg (Metaverse), Sundar Pichai (Google), Bernard Arnault (LVMH) ve Shou Zi Chew (Tiktok).
Kitle iletişim araçlarını elinde tutan, iktidarı da elinde tutar düşüncesi ABD için özellikle dijital medya ayağında daha da ileriye gitti denilebilir. Artık sadece ulus içerisinde iktidarı değil, dünyadaki iktidarını elinde tutmak için de bir araç olarak görüyor. Şöyle ki; Trump’ın kazanacağını düşünmeye başlayan bu dijital oligarkların hareketlerine bakabiliriz. Elon Musk açıktan Trump için çağrı yaparken çeşitli X paylaşımlarıyla da Harris’in üzerine gitmişti. Öte yandan Zuckerberg ise Facebook ve Instagram uygulamalarında açık bir şekilde etkileşimler üzerinde oynamıştı. Örneğin; 7 Ekim 2023 tarihinden bu yana yapılan araştırmalarda Arapça kaynaklı haber siteleri ve Filistin kaynaklı haberli sitelerinin gönderilerinin etkileşimi yüzde 77 azaltıldı ve buna karşın İsrailli haber sitelerinin gönderilerinin etkileşimi yüzde 37 arttı. Dijital medya evreninde de ideoloji etkin bir şekilde ön plana çıkmaktadır ve algoritmalar kesinlikle bağımsız ve tarafsız değildir.
AŞIRI SAĞ PARTİ İÇİN ÇALIŞTILAR
Global Witness’ın yeni araştırmasına göre, TikTok ve X, Alman kullanıcılarına algoritmik olarak iletilen tüm partizan içeriklerin yaklaşık dörtte üçünün, Neo-Nazi bağlantılarıyla bilinen partiyi desteklediği ortaya çıktı. Araştırmacılar TikTok, X ve Instagram’ın algoritmalarının seçim hazırlıkları sırasında siyasi olarak ilgilenen ancak tarafsız kullanıcılara hangi içerikleri önerdiğini inceledi. Araştırmanın farklı noktası sıfırlanmış cihazlarla ilk defa sosyal medya hesapları açmaktı. Almanya’nın dört büyük partisinin resmi hesaplarını ve her partinin liderinin hesaplarını takibe aldılar. Bu hesapların her birinin en son beş gönderisini okudular ve izlediler. Çünkü platformun, hesapların siyasi içerikle ilgilendiğini ancak herhangi bir partizan tutum ifade etmediğini düşünmesini sağlamayı amaçlıyordu. Araştırmacılar sosyal medya hesaplarındaki önerilen gönderileri incelediler ve tek tek not alıp analiz ettiler. TikTok’ta ve X’te gösterilen siyasi içeriklerin yaklaşık dörtte üçü sağ eğilimliydi ve bu içeriklerin en büyük payı AfD (aşırı sağ) yanlısıydı. Instagram’da ise bu oran yüzde 59, TikTok’ta gösterilen partizan içeriğin ise yüzde 78’i AfD yanlısıydı. X’te de yüzde AfD yanlısı oran yüzde 64 idi.
Elon Musk Almanya seçimlerinden önce AfD’ye desteğini sıklıkla dile getirmişti. Sadece AFD Almanya’yı kurtarabilir söylemi ve AfD için katıldığı sanal mitingde “Bu seçim medeniyetin geleceği açısından kritik olabilir” söylemleri oldukça dikkat çekiciydi. Bütün bu olanlar düşünüldüğünde algoritmaların tarafsız bir şekilde önerilerde bulunduğu sanırım bir yanılgı olarak yerini şimdiden aldı. Sosyal medyanın yapısı gereği geliştirdikleri algoritmalar ile sizin yöneldiğiniz tarafa doğru olan gönderileri size oluşturduğu filtre balonu ile iletiyordu fakat bu durum işi daha da farklı bir boyuta taşıdı. Bugüne kadar olan filtre balonu, malzemesini sizden alan bir algoritmaydı. Bugün tartışılan ise malzemesiyle birlikte hazırlanıp önünüze koyulan ya da dışarıdan dayatılan bir algoritma. Algoritmaların seçimleri etkilemesi sadece Almanya ile sınırlı kalmayacaktır. İstedikleri doğrultuda her ülke özelinde müdahalede bulunabileceklerini bir kez daha görmüş olduk.
Peki Türkiye olarak buna hazır mıyız?
Merhaba, sitemizde paylaştığınız yorumlar, diğer kullanıcılar için değerli bir kaynak oluşturur. Lütfen diğer kullanıcılara ve farklı görüşlere saygı gösterin. Kaba, saldırgan, aşağılayıcı veya ayrımcı dil kullanmayın.
İlk yorumu siz yapın.