Dijital devrim, hayatlarımızı geri dönüşü olmayan bir evreye taşıdı. Ellerimiz, daimi surette online olmaya bağımlı birer teknolojik aygıta evrildi.. Konvansiyonel iletişim araçlarının tek taraflı işleyişi, yeni ekokültürde kökten değişti. Gittikçe uzayan ekran kullanım süreleriyle; yalnızca seyreden, maruz kalan özne olmaktan çıkıp aktif ve katılımcı bireylere dönüştük. Dijital medya ile henüz tamamlanmamış bir süreci tecrübe ediyorken, her yaş grubunu kuşatan “gerçeklikle ilişki” meselesinin sancısı hissedilmeye başlandı.
Avrupa Konseyi metinlerine “digital literacy” şeklinde geçen “dijital medya-okuryazarlığı” hızla gelişen ve genişleyen yeni medyanın abecesi. Standart okuma yazma kalıplarının ötesinde, günümüz insanının yeni iletişim süreçlerine intibakını mümkün kılacak bir kabiliyet aslında. Zira bu mecra, öncellikle Twitter’la birlikte, “Arap Baharı” denilen toplumsal harekette kullanılış biçimiyle derin anlamlar kazandı ve kitlelerin, belki de dünya tarihinde benzerine rastlanmamış bir iletişimle koordine olmalarını mümkün kıldı. Birçok yerel veya ülkeler arası meselede, yine Twitter’la başlayan ve diğer sosyal medya platformlarına da aktarılan hashtag özelliği sayesinde kişiler, siyasal ve sosyal hayata doğrudan müdahil olacak ortak sesi üretebilen aktif öznelere dönüştü. Yeni neslin, içine doğduğu bu evrenle kurduğu ilişki bakımından dijital medya, geri dönülmez biçimde her türlü mesajın aracısı oldu. Gençlere ulaşmanın adeta yegane yolu hatta. Diğer taraftan aynı hızla ayrımcılığın, nefret söylemlerinin, faşizmin, ihanetin, yalan haberin, algı operasyonlarının, provokasyonun, küfür, taciz ve iftiranın merkezi haline geldi. Trol kavramı hayatımıza girdi, dijital zorbalık yaygınlaştı. Zihinsel çatışmaları şiddetlenen muhalif grupların ayrılıklarını derinleştiren sosyal medya düzenekleri, ulus ötesi merkezlerden yönetilir hale geldi. Kitleleşme, Adorno’nun modernlik eleştirisini tekraren haklı çıkardı: “Şeyleşmiş, felç olmuş bilinçle” yeni medya kullanıcıları bireysel ve kolektif özgürlüklerini kaybetti, dezenformasyon, yalan ve kurmaca algının çığ gibi büyüyen arızî formunda, sanal gerçekliğin “post truth”una yem oldu.
Sosyal medyada yer alan her nevi paylaşım, ortak bir isimle “metin” ise, bu metinlerin içerdiği söylemsel bağlamı kavramak, okuryazarlığın bir diğer önemli adımıdır. Buna resmin bütününü görme çabası demek de yanlış olmayacaktır. Zira özellikle bilgi içeren paylaşımların üslubu, hangi amaca hizmet ettiği, aktüel ve geçerli olup olmadığı, kim tarafından üretildiği, kimin faydasını öncelediği, ön yargıyı ve nefreti besleyip beslemediği hakkındaki sorgu, bu bağlamı ortaya çıkaracaktır. Bilhassa habere dijital medya üzerinden ulaşan genç dimağ, bu soruşturmayı yapacak pratiğe kavuşturulurken, tecrübe sahibi yetişkinlerin aynı tuzağa düşmediklerini görebilmelidir. Kriz dönemlerinde, doğal felaketler veya politik rekabetin sertleştiği süreçlerde yoğunlaşan bilgi paylaşımlarında bu bakış açısını korumak, toplumsal infial ve kaosun önüne geçebilme gücünü tesis edebilir. Doğru bilgiye ulaşılamayan durumlarda sükûneti korumak, güvenilir bilgi kanallarından haberdar olmak ise kişisel sorumluluk alanıdır ve yine ancak dijital okuryazarlık becerisi sayesinde mümkündür. Bu noktada güvenilir resmî haber kaynaklarının, doğru haberi hızlı ve sürekli vermesi süreci kolaylaştırması bakımından mühimdir.