Devleti kurtarırken yeni yol ve imkanlar

Yeni Şafak
Haber Merkezi
04:004/10/2016, Salı
G: 3/10/2016, Pazartesi
Yeni Şafak

Dün İslamcıları, bizatihi milletin kendisini gerici damgası vurarak etkisizleştirmeye çalışan zinde güçler, verili elitler bugün diktatör, İslamofaşizm diyerek benzerini yapmaya çalışıyor. “Dinciler İran’a”, “Başörtülüler Arabistan’a” sloganlarını ve elbette mantığını kuran zihinlerin “mutabakat” konusunda bir fikirleri olamaz.

Ercan Yıldırım • Yazar


Devletin beka sorunu olduğu konusunda ülkedeki hemen her kesim hemfikir. Beka meselesinin halledilmesi için getirilen tekliflerde, iktidar ve devlet organlarıyla siyasi partiler, marjinal gruplar arasında büyük yarıklar var. Belki de bizi en çok zora sokan dünya sisteminin klasik manada bir düzen tesis etmemiş olması; bilhassa çatışmalı alanlarda dünya sistemi “kavgaların sürekliliği”ne, “çözümsüzlüğe dayalı çözüm”e karar verdi. Haliyle Türkiye'nin beka meselesi, kaosa, çatışmaya, Suriyelileşme, Iraklaşma, Filistinizasyon, Balkanizasyon ihtimallerinin hepsinin kapıda durduğu bölge jeopolitiğine de endekslendi. 15 Temmuz FETÖ darbe girişimi bu sürecin daha da katlanması, kanıksanması, kaosun sürekliliğinin Türk milletine icbar edilmesi de dayanıyordu.


15 Temmuz girişimi kadar o gece oluşan ruh ve akabinde “ortak düşman”a dayalı yeni bir milli mutabakatın varlığı beka meselesini suhulete kavuşturabilir. Bu kadar iyimser olmamızı gerektirecek temel veriler yine darbenin FETÖ'den gelip gelmemesiyle ilgili. FETÖ dışında zinde güçlerin, Kemalist elitlerin kalkışması milli mutabakatı, darbe karşıtlığını, AK Parti iktidarının devamlılığını sağlayabilir mi elbette tartışmalı.



KUTUPLAŞMA VE MİLLİ MUTABAKAT


Sol – liberallerin tüm olan bitene rağmen hala “milli irade” kavramına siyasi plandaki sonuçları nedeniyle inanmaması, dahası Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 15 Temmuz'un engellenmesiyle daha da güçlendiği, dolayısıyla sandık vasıtasıyla gitme ihtimalinin yok olduğu fikrinin kavileşmesi, darbeci güçlerin meşruiyet zeminini güçlendirdiği kanaatleri, darbe karşıtlığının zar zor ayakta tutulduğunu gösteriyor. Beka meselesi bu yüzden darbeci güçlerin kimliğiyle özdeşleştirilmiş gibi.



7 Ağustos Yenikapı mutabakatından bize kalıcı olan tek kazanım aktüel siyasetin dışında antagonistik siyasi tarzın vatan ve milletin bütünlüğü kaygısına gelince birdenbire buharlaşıvermesi. Haliyle siyasetin kendisi mutabakat sağlayacak söylemi, düzlemi oluşturamıyor; dünyanın yaratılmasıyla ortaya çıkan ontolojik ilke yani düşmana karşı birleşme güdüsü milli mutabakatın belki de tek dinamiği. 15 Temmuz korkusu, Yenikapı mutabakatı düşman tanımlamasını çok yönlü boyutlara getirdiği için işlevselleşti de. Ortaya çıkan birliktelik görüntüsünün “simülasyon” olup olmadığı, hakiki bir tecrübeyle anlaşılabilir. Şimdilik simgelerle, imgelerle, verilerle ve göstergelerle hareket etmek mecburiyetindeyiz.



Anlaşılan sol – liberal muhalefet ve onlara tabi aktüel siyasetin bazı kanatları bu birliktelikten hiç de memnun değil; mutabakata HDP'nin, marjinal sol grupların dahil edilmediğinden yakınırken Alevi ve Kürtleri de araya katarak kaosu derinleştirmek de istiyor. Halbuki vatan ve millet tehlikesinin iliklere kadar yaşandığı anda, ortak düşman FETÖ konusunda öteki etnik ve mezhep unsurları da hemfikir, “doğal mutabakat”ın içinde. Bu nedenle AK Parti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı öne çıkaran darbe süreci müzmin muhaliflerin, sandık ihtimalini unutan ötekilerin sürece yeni isimlendirmeler bulmasından; bu süreçteki “İslamofaşizm” tanımlaması Gezi'ye gelen süreçteki diktatör, otokrat, totaliter eleştirilerinin yeni kavramsallaştırılmasından öteye geçemiyor.



KEMALİSTLERİN İTHAMLARI


15 Temmuz ruhunu örtmek, küçümsemek, basitleştirmek için “lümpen” tavrı gündeme getiren muhalefetin, aynı lümpen eleştirileri yapması ayrıca tartışılması gereken bir düzeysizlik. Anıtkabir'e park yapılması, şortlu kadına saldırı üzerinden 80'lere, 90'lara dönmeye çalışan sol, jargonunu güncellerken içeriği zenginleştirmeyi başaramadı. CHP'nin de yavaş yavaş Yenikapı mutabakatından caymaya çalışması, bahaneler üretmesi, tarz-ı hayata dayanarak muhalefet zemini araması ayrı bir sorun olarak gözüküyor.



İslamofaşizm ile tarz – ı hayat merkezli muhalefet ve eleştiri Cumhuriyet Mitingleri'nden Gezi'ye kadar AK Parti dönemi siyasal yapısına çok da büyük katkılar sağlamadı; tam tersine belki 31 Mart olayından, Kemalistlerin ithamlarına kadar ulaşan gerici – ilerici, takunyalı, kara çarşaflı, üfürükçü gibi yaftaların aynı mantıkla, aynı heyecanla, aynı ruh coşkunluğu içinde yenilenmesinden ibaret kaldı.



Dün İslamcılara, bizatihi milletin kendisine gerici damgası vurarak etkisizleştirmeye çalışan zinde güçler, verili elitler bugün diktatör, İslamofaşizm diyerek benzerini yapmaya çalışıyor. “Dinciler İran'a”, “Başörtülüler Arabistan'a” sloganlarını ve elbette mantığını kuran zihinlerin “mutabakat” konusunda bir fikirleri olamaz. Laik, Kemalist ve beyazlardan oluşan bir Türkiye özlemi için diyecek bir şey yok; ütopyalar gerçeklik sahasına oturabilir fakat vatan toprağını kendi mülkleri gibi görenlerin 15 Temmuz'da, 7 Haziran sonrasında terörle mücadeledeki zayıflıkları ayrıca düşünülmeli.


“Ülkeyi kurtarma” misyonu ve bayrağı İslamcıların uhdesinde olduğu zaman kendini dışarı atan zinde güçlerin bu ayrıştırıcı yaklaşımı elbette mutabakat kavramını sadece siyasi olarak algılamalarından da kaynaklanıyor.



DEVLETİ İSLAMCILAR / MİLLET KURTARIYOR!


Ülkeyi kurtarmaktan, devleti kurtarmaya geçişte öznenin İslamcılık olması, İslamcıların vatan, millet, bayrak kavramlarıyla olan ünsiyetlerinin iç içeliği Kemalist seçkinciliğe vurulan en büyük darbe esasında.



Memleketi kurtarma vaadindekilerin devleti elden çıkarması, devletin varlığını tehlikeye atan tutumların yeni bir yoldan çok eski tarzın aktif hale getirilmesiyle mümkün oluyor. Devleti kurtarmak milleti kurtarmaya dönüşürken 15 Temmuz'da görüldüğü gibi devleti yine millet, yine kendisi için kurtarıyor. Devleti yaşatmak, gönendirmek ve korumak aslında milletin bekasını sağlamaktır. Devlet bekası gelip millet bekasına dayanıyor.



Kemalist elitin milletle arasının hiçbir zaman hoş olmaması milletin gözden çıkarılması sonuçta devleti araçsallaştırdı. Kutsal devlet angajmanlarına girmeden, hiçbir yapıyı kutsallaştırmadan bir pratik ve ontolojik ihtiyaç olarak devletin kurtarılması basit bir denklemle 15 Temmuz'da milletin yerleşik siyasi durumu sahiplenmesiyle mümkün olabildi.


Haliyle İslamcılar bunun kıymetini, manasını iyi kavramalı; devleti yine devletten, devlet içindeki egemenlerden korurken millet varlığı İslamcıların halkla kurduğu irtibatı önemser.



Türkiye'nin siyasi ufkunda İslamcılık uzun yıllar sürecek gibi görünürken, bürokraside, fikir hayatında, kültürel alanda hala vülgarize, lümpenleşmiş tavırlar İslamcılığın hanesine kaydediliyor. Siyasetin lümpen seven tavrı, vülgarize ile pratiği, pragmatik olanla utilitaryanist kavramları karıştırması iktidar olgusunun sadece “sandık denklemi”ne sıkışmasına neden olmaktadır. Simgeler 15 Temmuz'da bir ruhu, birlikteliği işaret etti ama olağanüstü halden normalleşmeye giderken simgeleri öz, mutlak, gerçeklik kılmak beraberinde lümpen bir kısırlığı doğurabilir. Şoven hainlik damgası yapıştırma tarzı, İslamofaşizm eleştirilerini kuvvetlendirip, refere edebilir.



DEVLETİ KURTARIRKEN STATÜKOYU KORUMAK!


Tüm darbeler milletin selametini gerekçe gösterdi. Milleti millet için yine milletten kurtaran bir Kemalist gelenek, devlet ile kadim millet bağı arasındaki irtibatı koparttı, kopartmaya devam ediyor. İslamcıların bu bağı kurabilecek kesim olduğu gerçeği imkan verildiğinde halk tarafından da onaylandı. Fakat millet 15 Temmuz'da da öteki sandıkla gelen zaferlerde de bu statükoyu bozmak için İslamcılara güvendi.



Darbeler hep bir statüko üretir; yerleşik statükoyu günceller, yeniler, kadroları, iktisadi programı, siyasi ortamı belirler. Hatta kültürel hayata bile dokunuşlar yapar. İslamcılığın bu aşamada 15 Temmuz ile gelen mutabakat ortamında hiçbir kesime gönül borcu ve teşekkürünün haricinde mecburiyeti bulunmuyor. Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte ortaya çıkan sistemde büyük yarıklar, boşluklar var, Kemalistler bunu yaptıkları darbelerle kapatmaya çalışıyor ama her seferinde bu yarıklar daha da genişliyor.


Rejim krizini devlet krizi gibi algılayarak devleti kurtarma bahanesiyle Kemalizmi kurtarmak süreç sonunda daha büyük yaraların açılmasına neden olabilir. Devleti kurtarırken kapitalizmi, dünya sistemini, Kemalizmi, ulusalcıları, seküler milliyetçi siyaseti kurtarmanın, millet nezdinde onlara meşruiyet atfetmenin, tekrar siyasi sahaya sürmenin anlamı yok.



Devleti millet kurtardı, millet tercihi sloganların ötesinde siyasi olarak Kemalist – seküler milliyetçi – Ulusalcı damarı rehabilite etme taraflısı da değil. 15 Temmuz darbesi İslam ile, kadim gaza kültürümüzle, Anadolu irfanıyla engellendi; lümpen ruh ve sloganlarla değil. İslamcılık bu aşamada yeni bir yol açabilir.




#İslamcılar
#Ercan Yıldırım