Değer kavramı, var olan toplumlarda bireylerin kendilerini daha iyi anlatabilmek adına ortaya koymuş oldukları çabanın, amacın, emeğin, ürünün adıdır. Kesin bir sonucu ve net bir amacı olan değer olgusunun toplumsal hareket içerisinde bireylerin kendi varlık ve işleyişlerine fonksiyonel açıdan işlerlik kazandırmanın yanı sıra toplumsal anlamda da sürekliliğin sağlanması hususunda kendi üyelerine kılavuzluk eden temel ölçütler olduğu bilinen bir gerçektir. Ortak amaç, duygu ve düşünceler çerçevesinde şekillenen bu ölçütleri ise toplumda besleyen bazı güç dengeleri mevcuttur. İnanç, ahlaki ilkeler ve kültürel unsurlar gibi…
YOL HARİTAMIZ DELİK DEŞİK
Değerler bireyler açısından hayatın amacı, toplumun geleceği açısından ise yine toplum tarafından oluşturulan yol haritasıdır. Ancak toplumda yaşatılabildiği ve uygulanabildiği müddetçe. Ülke olarak yaşattığımız hatta varlıklarıyla gurur duyduğumuz çok özel ve güzel değerlerimiz (Felaket anlarında ortaya konulan kardeşlik mücadelesi vb.) olduğu gibi, her geçen gün dejenere olmaya yüz tutmuş ve yara almaya başlayan değerlerimiz de maalesef mevcut. Kitle iletişim araçlarından, medyadan, okuduklarımızdan, gördüklerimizden, bizzat yaşadıklarımızdan anladığımız kadarıyla son 20 yıl içerisinde sadece Türkiye’de değil dünya genelinde de insanlığın ortak değerleri üzerinde benzer bir çöküşün ve yozlaşmanın ivme kazandığı bilinmektedir. Kendi iç dinamiklerimiz açısından meseleyi ele aldığımızda gelecek adına kaygılanmamanın yersiz ve sorumsuzluk olduğu ifade edilebilir. Her geçen gün önce insanımıza ve oradan da topluma daha fazla enfekte olmaya başlayan başıboşluk, umursamazlık, bencillik, canilik, arsızlık, saygısızlık, hadsizlik, hukuksuzluk vb. şeklindeki uzayıp giden sayısız “lıklı” olumsuz nitelik ve sıfatların; siyasetten medyaya, sanattan kültüre, spordan bilime kadar toplumun her kesimini kuşattığı aşikardır. İzlediğimiz dizi senaryolarında, yemek yediğimiz restoranlarda, haber programlarında, çalıştığımız kurumlarda, nefes aldığımız parklarda tüm bu değer travmalarına her geçen gün bir yenisini ekleyerek hayata tutunmaya çalışan bir nesil olduğunu görüyoruz.
SÖYLEMDE BAŞKA EYLEMDE BAMBAŞKA
Vatandaş, siyasetçilerin ekranlarda, kurum idarecilerinin kurum toplantılarındaki konuşma metinlerini süsleyen çeşitli (sevgi, saygı, adalet, hak, hukuk, şeffaflık…) yoğun değer içerikli söylemlerin eylemde can verdiklerine şahit oluyor.; öğrenci derste kötü alışkanlık adı altında öğretmeninin kendisine beyan etmiş olduğu sigara, alkol vb. alışkanlıkları, aynı öğretmenin sosyal medya hesaplarında çeşitli mekanlarda çekilmiş ortamlarda veya okulun sigara içme odasında yer aldığını görüyor. Her yıl tıp fakültesi mezuniyet törenlerinde Hipokrat yemini üzerinden insanlık adına söz veren binlerce hekim mesleki yaşam sürecinde, kendini bilmez 300-500 maganda yüzünden insanlığa vermiş olduğu sözden vazgeçerek, Hipokrat’ı mezarında ters döndürecek tutum ve davranışlarla hastalarına muamele edebilme hakkını kendinde görebiliyor. STK toplantılarında veya ekranlar karşısında kendisini izleyen milyonlarca insanı duygusal açıdan manipüle etmek adına “Annelik” kavramını emek, sevgi, şefkat ve fedakârlık sıfatlarıyla ifade eden post modern plaza kadını, kendi çocuğuna bir kap çorba pişiren veya zor gününde eşinin yanında olan samimi kadın söz konusu olunca, onu ezik, bastırılmış, susturulmuş kadın olarak topluma örnek gösterebiliyor. Seçildiği bölgenin vekili olarak seçim öncesi dönemde dürüstlük, şeffaflık, adalet ve herkesin vekili olma hususunda çeşitli saha konuşmaları yapan toplumun değer(li) insanlarının vaatleri, seçimlerden sonra hayatın normal akışı içerisinde gerçekleşen pek çok atama ve işe alınma listelerinde kendi yakın çevreleri lehine değişebiliyor veya unutulabiliyor. Yılda en az bir kere Cuma hutbelerinde, çeşitli ayet ve hadisler eşliğinde vurgulu bir ses tonuyla cemaate imam tarafından anlatılan faiz konusu, aynı imamın kendisi tarafından günlük yaşamında kullanmış olduğu konut, araç veya ihtiyaç kredisi söz konusu olduğunda vurgulu ses tonu düşüyor ya da hadislerin doğruluğu meselesi tartışılmaya başlanıyor. Çeşitli değerler üzerine onlarca kitap veya makale yazmış olan akademisyenlerin, öğretim elemanı alımlarında kendi eşi, çocuğu, akrabası, dostu söz konusu olduğunda bu kitaplarını zihin ve vicdan raflarından indirdiklerine şahit olunuyor. İnsanlığa ve topluma adalet, hak hukuk dağıtmak için yola çıkmaya niyetlenmiş hâkim ve savcı adaylarının, hakimlik ve savcılık sınavını kazanabilmek adına, sınav öncesi soruları elde etmeye çalıştıklarına bu ülkede geçmiş dönemlerde maalesef tanık olundu. Altmış dairelik bir siteye yönetici olarak atanan bilinçli vatandaş, büyük bir özen ve hassasiyetle hazırlamış olduğu çarşaf büyüklüğündeki site kurallarını, apartman panosuna tarifi mümkün olmayan bir görev bilinci ile asarken aynı dakikalarda kendi eşinin alt katlarında oturan komşularına çarşaf, örtü vb. toz toplayıcılar ile küçük sürprizler hazırladığını veya 15 yaşındaki ergen çocuğunun yüksek ses ile dinlemiş olduğu müziği ile alt, üst ve yan dairede oturan komşularını yeni bir güne hazırlamış olduğunun farkında olmayabiliyor.
Gazze’de her geçen gün daha ağırlaşan insanlık dramına ekran karşısında ah vah edip üzülüyor ancak market alışverişine çıkıldığında boykot ürünlerin yer aldığı reyona yönelip “Benim aldıklarımdan ne olur ki!” denildiğine şahit olunabiliyor. Demokrasi ve insan hakları diye sokak ve caddeleri doldurarak, aktivist olduğunu iddia edenler, koca bir milleti temsil eden meclis koridorlarını hakaret içerikli sözlerle inletebilme hakkını kendilerinde görebiliyorlar; hem de milyonlarca insanın yaşam iradesini yok sayarcasına.
SENİ BENİ YOK BU İŞİN
Sözün özü bu toplumda eylemler: Ben yapınca değerli sen yapınca değersiz oluyorsa; insanlar kendi işlediği kocaman suçları, günahları çuvala basıp, senin küçücük yanlışını duvara asıyorsa; vatandaşın çocuğu giydiğinde ayıp, günah ama benim çocuğum giydiğinde yakışıyor felsefesi hâkim düşünce oluyorsa pek çok değerimiz bu toplumda yara almaya devam edecektir. Söylem ve eylemlerimizde birlik ve bütünlük olmadığı sürece değerler daha çok değersizleşecek; değersizler daha çok değerlenecektir. Gerçek değerlerin parlatılması ve yaşatılmasının yanı sıra yara alan değerlerimizin de bir an evvel kabuk bağlayabilmesi için her vatandaşın bilinçli ve sorumlu davranması gerekmektedir.