Cezayir’de 2019 yılında gerçekleşen protestolar sonrasında yaşanan yönetim değişikliği şüphesiz devrimsel nitelikteydi. Bu durumun etkileri kısa süre içerisinde önce iç siyasette görülürken, izleyen süreçte dış politikaya da yansıdı. Ülke yönetiminde etkin olan elitler düzeyinde yaşanan değişimler, kitlelerin talepleri doğrultusunda reformlar gerçekleştirirken, dış politikada geleneksel çizginin ötesine geçen adımlar atılmaya başlandı. Komşu ülkelere yönelik siyaset, Avrupa ile ilişkiler, Filistin meselesine yaklaşım, ekonomi politikaları ve askeri öncelikler gibi konularda Cezayir’in yeni bir siyasi vizyon belirlediği bir döneme girildi. Bu süreçte özellikle Cezayir siyasetinde nüfuz sahibi olan kimi dış aktörlerin etkisi kademeli olarak azalırken, yeni aktörlerle iş birliklerine odaklanıldı.
Bu durum esasında Cezayir’in uzun yıllar boyunca potansiyelinin çok altında bir yerel ve küresel aktör olma durumunun son bulması anlamına gelmekteydi. 2019’dan bu yana yaşanan gelişmeler, Libya ve Mali başta olmak üzere Afrika kıtasındaki meselelerde çok daha aktif bir siyaset izleyen, sahip olduğu enerji kaynaklarını dış politikada etkin bir enstrüman olarak kullanabilen ve ittifak ilişkilerini ulusal çıkar bağlamında şekillendirebilen bir Cezayir’in ortaya çıkmaya başladığını göstermektedir.
Bu dönüşüm sürecinin açık göstergelerinden birisi de Cezayir’in ortak tarihsel geçmişe sahip olduğu ve hem sosyal hem kültürel açıdan yakın bağları barındırdığı Türkiye ile ilişkilerinde yaşanan gelişmelerdir. Yakın dönemde iki ülke liderlerinin etkileşimleri, ikili ilişkilerde ve bölgesel siyasette ortaklıkların yoğunlaştığı bir süreci beraberinde getirmiştir. Bu durumun bir sonucu olarak ticari ve kültürel ilişkilerde yeni bir dinamizm yakalanırken, kimi dış politika alanlarında benzeşen siyasetler izlenmeye başlanmıştır. Cezayir’in; Libya konusunda Türkiye’nin pozisyonuna destek olması, Filistin konusunda paralel siyaset izlenmesi ve Fransa’ya karşı ortak bir tavır alınması gibi hususlar iş birliği sürecini ortaya koymaktadır.
Bu gibi gelişmelerin sonucunda iki liderin üst düzey teması da artmıştır. Ocak 2020’de Cezayir’i ziyaret eden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, uzun vadeli stratejik iş birliği vizyonunun temellerini atmıştır. İzleyen süreçte bakan ve farklı düzeylerde temasın devamı için iki ülke de yoğun çaba harcamıştır.
Bu çabaların son halkası bu hafta içerisinde Cezayir Cumhurbaşkanı Abülmecid Tebbun’un Türkiye’ye gerçekleştirdiği ziyarettir. 17 yıl aradan sonra Cezayir’den Türkiye’ye Cumhurbaşkanlığı düzeyinde gerçekleşen ilk ziyaret olması hasebiyle de büyük önem taşıyan bu gelişme ile iki ülke arasındaki yakın ilişkilerin stratejik ortaklığa dönüşmesi yolunda önemli bir adım atılmıştır. Ziyaret kapsamında iki ülke arasında “Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi” toplantısının ilki gerçekleştirilirken iki lider toplantıya ilişkin ortak bildiri imzalamıştır. Bununla birlikte, iki ülke arasında 15 yeni anlaşma imzalanmıştır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Şubat 2018’de ve Ocak 2020’de Cezayir’e düzenlediği ziyaretlerde ticaret hacminin 5 milyar dolara çıkarılması hedeflenmişti. 2021’de Kovid-19 salgınına rağmen 4,2 milyar dolar ile bu hedefe yaklaşılırken yeni ticaret hacmi hedefi ise 10 milyar dolar oldu.
Cezayir’i bir üretim üssü olarak değerlendiren Türkiye, ilişkilerin güçlenmesi için iş adamlarının bir araya gelmesine büyük önem vermiştir. Bu çerçevede 17 Mayıs’ta DEİK tarafından düzenlenen Türkiye-Cezayir İş ve Yatırım Forumu aracılığıyla iş dünyasının önde gelen temsilcileri bir araya gelmişlerdir. Cumhurbaşkanı Tebbun’un da katıldığı toplantıyla mevcut veya gelecekteki iş birliklerinin ekonomik ilişkilere katkı sağlaması amaçlanmaktadır.
Bu gelişme ile, karşılıklı yatırım ve ticaret konularında kolaylığın sağlanması hedeflenmektedir. Cezayirli yetkililer ülkelerinin şirketlerine gerek Türkiye’ye yatırım gerçekleştirilmesi, gerekse de farklı ülkelerde yatırım ortaklıkları kurulması konusunu vurgulamışlardır. Bu bağlamda iki ülke arasında çeşitli alanlarda iş birliğine yönelik mutabakat zaptları imzalanmıştır.
Ziyaretin önemli bağlamlarından birisi ise dış politikadır. Görüşmelerde Afrika’daki iş birlikleri, Libya meselesi ve İsrail’in Filistin’deki politikalarına karşı ortak hareket edilmesi gibi konulara odaklanılmıştır. İki ülkenin ilgili konulardaki ortak iradesi ifade edilirken, Libya, Filistin ve Sahel konularında ortak hareket hususunda mutabık kalındığı görülmektedir. Bu çerçevede, Başta Libya olmak üzere Kuzey Afrika, Ortadoğu ve Akdeniz coğrafyasındaki gelişmelerde ortak endişelere ve görüşlere sahip olan Türkiye ve Cezayir; Filistin meselesi, Tunus’taki siyasi belirsizlik ve Sahel bölgesindeki istikrarsızlık hususunda da ortak hareket etme potansiyeline sahiptir.
Bununla birlikte eğitim ve kültür alanlarında iş birliğinin geliştirilmesine yönelik olarak Cezayir’de Maarif Vakfı ve Yunus Emre Enstitüsü’nün açılması anlaşmalarının imzalanması da kritik önemdedir. Nitekim Cezayir’de Türkiye insani diplomasi bağlamında büyük oranda TİKA aracılığı ile faaliyetlerini yürütürken diğer birçok Afrika ülkesinde olduğu gibi Yunus Emre Enstitüsü ve Maarif Vakfı okullarıyla da varlığını pekiştirmeyi istemekteydi. İlgili kurumların Cezayir’de de açılacak olması iki ülke arasındaki kültürel, akademik ve eğitim iş birliğini geliştirecektir.
Bir diğer konu ise savunma sanayi alanında iki ülkenin iş birliği bağlamında TUSAŞ başta olmak üzere kamu ve özel savunma sanayi şirketlerinin Cezayir’e silah ihracatı gerçekleştireceği açıklamasıdır. Askeri ilişkiler, Türkiye-Cezayir ilişkilerinin kalıcılığı ve sürdürülebilirliğinin en önemli başlıklarından biridir. Cumhurbaşkanı Erdoğan, ilişkilerde hedeflenen süreçlerin takibi açısından bir yıl Cezayir’de bir yıl Türkiye’de olacak şekilde Yüksek Düzeyli İşbirliği toplantılarının süreceğini ifade etmiştir. Bu çerçevede, bir diğer konu ise su ve tarım alanında iki ülkenin iş birliği potansiyeli ve bunun geliştirilmesine yönelik hedeflerin belirlenmesidir.
Ayrıca hidrokarbon sektörüne bağımlı Cezayir ekonomisinde sektörel çeşitliliğin sağlanması açısından Türk yatırımları kritiktir. Bu yüzden Türk firmalarına Cezayir’de kolaylık sağlanması ve ikili ticaretin daha da gelişmesi için ortak çalışmalar hedeflenmektedir. Bu anlamda sosyo-ekonomik ilişkiler açısından Kovid-19 salgını ortamında, iki ülkenin de cumhurbaşkanları tarafından belirlenen hedefler doğrultusunda yürütülen çalışmaların sonuçlanmaya başladığı gözlemlenmektedir. Bunun sonucunda Türkiye ve Cezayir’in jeostratejik konumları, genç ve dinamik nüfusları ve bağımsız, üretici, gelecek odaklı vizyonları iki ülkenin geleceğe adım adım ilerlemesini gerçekleştirerek bölgenin ekonomik anlamda ilgi odağı haline gelmelerini sağlayabilir.
Türkiye açısından değerlendirildiğinde Cezayir ile iyi ilişkiler geliştirilmesinin arkasında belirli motivasyonlar bulunmaktadır. Öncelikle, Türkiye’nin Cezayir ile güçlü tarihi bağları bulunmaktadır. Güçlü tarihi bağların varlığı iki ülke arasındaki ilişkinin temel dayanağını oluştururken, ilişkilerin geliştirilmesi için tek neden değildir. Türkiye ayrıca Cezayir’i bölgesel siyasette önemli bir role sahip olması beklenen bir stratejik ortak olarak değerlendirmektedir. Ankara, Cezayir’in demokratik reformlarına ve kalkınmasına destek olmanın sadece bu ülkeye değil bölge geneline de fayda sağlayacak bir inisiyatif olduğuna inanmaktadır. Cezayir’in kalkınması böylece gerek Türkiye için gerekse Mağrip bölgesi için de bir kazanç olacaktır. Böylece demokratik reformlarını tamamlama konusunda kararlı ve refah içerisinde bir Cezayir, Mağrip bölgesi için bir değer arz edecektir.
Sonuç olarak Türkiye-Cezayir ilişkileri Cumhurbaşkanı Tebbun’un 15-17 Mayıs ziyaretiyle farklı ve aşama kaydeden bir döneme giriş yapmıştır. Maarif Vakfı ve Yunus Emre Enstitüsü’nün açılma anlaşmaları, savunma sanayii alanında iş birlikleri ve yatırım-ticaret alanlarının geliştirilmesi öne çıkan başlıklar olarak dikkat çekmektedir. Ayrıca iki liderin samimi yaklaşımları ve yapıcı açıklamaları ilişkilerin stratejik ortaklığa ulaştığı izlenimini güçlendirmektedir. Bu ziyaret vesilesiyle Türkiye-Cezayir ilişkilerinin stratejik ortaklık dönemine giriş yaptığı ve emin adımlarla farklı alanlarda geliştirilecek ve bölgesel konularda ortaya konacak ortak perspektiflerle ilerleyeceği öngörülebilir.