Son 60 yılın en şiddetli kuraklığı 2011 yılında Somali ve Doğu Afrika’yı vurdu. Yüzlerce insanın öldüğü ve milyonlarcasının gıda kıtlığı yaşamasına sebep olan kuraklık Somali’de süregelen insanlık krizini daha da derinleştirdi. 2011 Ağustos ayında o dönem Başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan’ın kıtlıkla mücadele eden Somali’yi; beraberinde ailesi, kabine üyeleri, iş adamları, sivil toplum kuruluşlarının görevlileri ve ünlü isimlerden oluşan iki uçak dolusu büyük bir heyetle ziyaret etmesi hem Somali hem de iki ülke arasındaki ilişkiler açısından bir dönüm noktası oldu. Güvenlik sebebiyle gitmemesi yönünde salık verilmesine rağmen Erdoğan, 20 yıl aradan sonra ülkeyi Afrika dışından ziyaret eden ilk lider olmuştu. Dünyanın neredeyse yüzünü çevirdiği bir ülkeye Türkiye’nin en üst makamlarından yapılan bu ziyaret Somali için adeta umut ışığıydı. Aradan geçen 10 yılda Türkiye Somali’ye acil insani yardım, kalkınma yardımları ve uluslararası arenada ses olan insani yardım diplomasisi ile destek olmaya devam ediyor.
2011’den itibaren Türk sivil toplum kuruluşları ve devlet aygıtları sahada insani yardım ve kalkınma hizmetleri gerçekleştiriyor. Alt yapı, sağlık, güvenlik alanında yapılan birçok projeyle ülkedeki eksiklikler tamamlanmaya başladı. Coventry Üniversitesi öğretim üyesi Chuck Thiessen bu çabaların geleneksel bağışçıların hizmetlerini geride bırakan yenilikçi yaklaşımlar içerdiğini belirtiyor. Tabii Türkiye’nin yardım politikasının geleneksel aktörlerin pratiklerinden ayrıldığı en önemli nokta, Türk yardım aktörlerinin sahada bizzat olması. Geleneksel bağışçılar Somali’deki yardım faaliyetlerini Nairobi’den koordine ederken, Türk yardım girişimi Mogadişu’da yüz yüze gerçekleştirmekteydi.
Erdoğan’ın 2011 yılındaki ziyareti sonrasında ülkede siyasi, sosyal gelişim anlamında pek çok evrim gerçekleşti. Somali’nin uluslararası arenadaki 20 yıllık yalnızlığına son verildi ve Türkiye’nin diplomasi faaliyetleriyle ülke hakkındaki algılar değiştirildi. Türkiye Somali politikasını halkın ihtiyaçları çerçevesinde şekillendirdi. Doğrudan finansal bir hibe verilmeden Somalileri eğitmeye odaklandı. Somali’de nüfusun yaklaşık yüzde 75’i gençlerden oluşuyor. Türkiye ülkeyi yeniden kalkındırmak için bu kitleyi hedefledi. Bu kesimi eğitmek, ülkeyi kalkındırmak için güvenlik, sağlık ve eğitim alanlarında stratejik yatırımlar yapıldı. Türkiye şu ana kadar 6 bin öğrenciye burs verip bu öğrencilerin eğitimlerin bitiminde kendi ülkelerine geri dönmelerini sağladı.
Diğer taraftan gaye Somali’nin ulusal güvenliğini sağlamaktı. Güvenliği yeniden tesis etmek ve Somali’nin ulusal güvenliğini sağlamak için askeri eğitimler verilmeye başlandı. İlk başlarda bu eğitimler kısa süreli olarak Türkiye’de gerçekleşti. 2017 yılında Doğu Afrika’da Körfez bölgesine komşu başkent Mogadişu’da TURKSOM adını taşıyan askeri eğitim üssü inşa edildi. Bu üssün yapımı ve içerisindeki askeri teçhizatı Türkiye tarafından karşılandı. Burada Türk askerleri tarafından Somali ordusuna düzenli eğitimler veriliyor. Oldukça stratejik bir bölgede yer alan üs ayrıca Türkiye’nin yurtdışındaki en büyük askeri üssü olma özelliğine sahip.
Birçok Afrika ülkesinin tersine Somalilerin ezici çoğunluğu tek ve homojen bir etnik grubun parçası. Aynı ırk anı dil aynı kültür ancak farklı klanlara mensup olan Somalilerin hepsi Müslüman. Ancak bu homojenlik tek başına yeterli olmadı, ülkede klan temelli sorunların sebep olduğu son yirmi yılın en şiddetli çatışmaları yaşandı. İç çatışmalar kabileler arasındaki çatışmalara ve rekabete dayanıyor. Bu da sömürgecilik döneminde gerçekleştirilen uygulamaların Somali toplumunu toplumsal olarak bölmesinden kaynaklanıyor.
1848 Berlin Konferansı’nda Afrika’yı bölüşen Avrupa güçleri ele geçirdikleri nüfusun etnik ve coğrafi sınırlarını dikkate almadan Somali’yi de paylaştı. Buna göre Somali’nin kuzeyine oradaki hayvancılıkla ilgilenen İngiltere hakim olurken, güneyine ise İtalya hakim oldu. 1960’da ülkedeki kuzey ve güney bölgeler birleşerek Somali Cumhuriyeti kuruldu. Ancak Kuzey ve Güney’in birleşmesi Somali milliyetçiliği adına iyi bir adım gibi görünse de önemli sorunların kaynağı olmuştur. Kuzey’de göçebe hayat tarzı hakimken Güney’de yerleşik hayat tarzı yaygındı. Sömürgeci devletlerin de farklı politikaları toplumdaki temel ayrımı derinleştirmişti. Devlet merkezinin güneyde olması ve devlette görev alanların güneylilerin ekseriyetini oluşturması ülkedeki eşitsizliği artırdı. Üstelik sanayisi oluşmamış, halkın çoğunluğunun hayvancılıkla geçindiği ülkede ekonomi tam gelişmemişken 1969 yılında bir darbe gerçekleşti. “Eşitliğin milliyetçiliğini yaratacaklarını” söyleyen Mohamed Siyad Barre Somali Demokratik Cumhuriyeti’ni kurdu. Bu dönemde ülkede iyi gelişmeler olsa da Ogedan Savaşı yenilgisi, Etiyopya’nın ülkeyi işgal tehdidi gibi dış tehditlerle yıpranan Barre yönetimi içeride de oluşmuş olan muhalefete karşı şiddete başvurdu. Ülkede şiddet tırmanırken, ekonomik kriz artmış, yiyecek kesintileri yaşanmaya başlamıştı. 1991 yılında patlak veren iç savaşla Barre hükümeti düştü. 2012’ye kadar Somali’de bir hükümet kurulamadı. 2016 yılında başlayan seçim süreci 2017’de Abdullahi Muhammed’in Cumhurbaşkanı seçilmesiyle sonlandı. 4 yılda bir yenilenen seçimler geçtiğimiz Şubat ayından beri erteleniyor, seçimlerin Ekim ayında başlayacağı duyuruldu. Türkiye’nin çabaları devam etse de Somali’deki kırılganlık devam ediyor. Somali’de siyasi istikrar olmadan kalkınma yardımlarının uzun süre sürdürülebilir olmayacağına dair endişeler mevcut.