İngilizler, kendi elleriyle besleyip büyüttükleri canavarın önünden tamamen çekildiler. Filistin direniş hareketinin birçok önemli liderini Seyşel Adaları’na sürgüne gönderdiler, kalanları tutukladılar ya da idam ettiler. Ve böylece İsrail’in kuruluşuna giden yolda masum Filistin halkına yönelik düzenlenecek onlarca katliamın da açık suç ortağı olmuş oldular.
İngiliz Sömürgeler Bakanı Winston Churchill’in 1921 yılının Mart ayında Kudüs’e gelmesi şehirde büyük gösterilere sebep olmuş ve İngiliz askerleri Filistinli göstericilere ateş açmıştı. Churchill’in hiçbir şey umurunda değildi. 1895 senesinde ölen babası Lord Randolph Churchill, meşhur Yahudi banker Rotschild ailesi ile çok sıkı fıkı ilişkileri olan birisiydi. Hatta onlar adına Güney Afrika’ya seyahat etmiş ve oradaki madencilik işletmelerinin işleyişini inceleyerek, raporlar hazırlamıştı. Ayrıca Rotschild ailesinden şimdiye kadar defalarca yüklü miktarda para aldığı söyleniyordu, ölürken de oğlu Winston’u Lord Nathan Meyer Rothschild’e emanet etmişti. Kudüs’e gelir gelmez, önce Şerif Hüseyin’in oğlu Emir Abdullah’la görüşmüştü. Bu görüşmede, İngiliz Yüksek Komiseri Herbert Samuel ve meşhur ajan Arabistanlı Lawrence da hazır bulunmuşlardı. 28 Mart günü düzenlenen protesto gösterilerini ve askerlerin halkın üzerine ateş açmasını ise büyük bir soğukkanlılıkla izlemişti.
KADİM HALKI BİRBİRİNDEN KOPARDILAR
Bir sene önce, nisan ayında yine benzer bir gösteriye şahit olmuştu Kudüs sokakları. Bu kez Winston Churcill şehirde değildi ancak Rus Yahudisi meşhur Siyonist militan Jabotinsky tarafından eğitilen çeteler, Belediye Başkanı Mûsâ Kâzım el-Hüseynî ve el-Hâcc Emîn el-Hüseynî gibi şehrin ileri gelen simalarının, Nebi Musa Festivali esnasında Yahudi göçüne karşı düzenlediği gösteriye saldırmışlardı. Şimdi de Winston Churchill’in ziyaretinden iyice yüz bulmuş, bazı sokaklarda barikatlar kurarak, Filistinli erkekleri avlamaya çalışmaya kadar vardırmışlardı işi.
Bu esnada, İngiliz manda yöneticilerinin işgalin ilk yıllarından itibaren uygulamaya çalıştığı bir şey vardı. Kudüs’ü demografik açıdan değiştirerek, Osmanlı döneminde bir arada yaşayan Müslüman ve Hristiyan halkı farklı mahallere bölmek istiyorlardı. Böylesi bir kent planlaması Siyonistlerin de çok işine gelecekti. Şehrin kadim halkları birbirlerinden ne kadar uzakta yaşarlarsa o kadar iyiydi.
MANDA YOKSULLUK GETİRDİ
Öte yandan Filistin halkına yönelik ağır toprak vergileri uygulamaya başlamışlardı. Her aile, sahip olduğu topraklar ve yetiştirdiği ürüne bedel olarak ağır bir vergi ödemek zorundaydı. Birçok aile, bu vergileri ödeyemez duruma gelmiş ve borçlu duruma düşmüştü. Ve Filistin halkı, sadece İngiliz manda uygulamaları ve Siyonist çeteler ile değil bir yandan da ağır bir yoksullukla mücadele etmeye başlamıştı.
Üstelik 1920 yılından 1935’e kadar Yahudi göçmenler tarafından Filistin’e getirilecek para 80 milyon sterlinden fazla olacaktı. Bu, İngilizlerin buradaki manda yönetimi için ayırdığı bütçenin bile çok üzerinde bir rakamdı. Bu denli büyük bir sermayenin Filistin topraklarına sokulması, halkın sadece topraklarını değil ticari sahadaki gücünü de kaybetmesi ve açlığa mahkum edilmesi anlamına geliyordu. Yahudi işgücünün istihdam alanı, İngilizlerin desteğiyle bir anda genişlemişti.
BÜYÜK DİRENİŞ BAŞLADI
Filistin halkı yaşanan bütün bu gelişmeler karşısında bütün gücüyle direnişe geçti. Filistin ulusal hareketinin temelleri atıldı. Hacı Emin el Hüseyni ya da Muhammed İzzet Derveze gibi isimlerin de önderliğinde dernekler kuruldu, öğrenci ve kadın birlikleri oluşturuldu. Şehit İzzettin el Kassam’ın silahlı birlikleri sahaya indi. Genel grevler yapıldı ve nihayetinde 1936-1939 seneleri arasındaki Büyük Filistin İsyanı ile topyekun bir direniş ilan edildi.
İNGİLİZLERİN İKİYÜZLÜ SİYASETİ
Ancak İngiliz mandası çok sayıda Siyonist çetenin doğmasına imkan sağlamıştı. Bunlardan birisi olan Haganah’ın kökleri 1909’lü yıllara uzanıyordu. Zamanla Betar, İrgun, Stern, Palmah gibi farklı çeteler de türemişti. İngiliz manda yöneticileri, baştan beri Filistin halkı ve Yahudiler arasında denge siyaseti yürütmeye çalıştıklarını söylüyordu ancak bu Filistin’in ileri gelenlerini karşılarına almamak içindi yani söyledikleri büyük bir yalandan ibaretti. Zira ağır basan taraf daima Siyonistler oluyordu. Yaşanan olaylar sonucunda Siyonist çetelerden kimsenin cezalandırılmaması da bunun kanıtıydı zaten. İngilizler’in Haganah çetesi üyelerine bizzat askeri eğitim verdiği de açıkça bilinen bir şeydi. Buna rağmen Siyonist çete liderleri, bir yandan da İngiliz yetkililerle rekabet halindeydiler. Hem açıkça destek görüyorlar hem de gördükleri desteği yetersiz buluyorlar ve İsrail’in kuruluşunu hızlandırmak için baskılarına devam ediyorlardı. Hatta İrgun çetesi tarafından 1946 senesinin Temmuz ayında Kudüs’te gerçekleştiren King David Oteli bombalamasında olduğu gibi arada İngiliz askerlerinin de öldüğü oluyordu.
SONU GELMEYEN SUÇ ORTAKLIĞI
İngilizler, kendi elleriyle besleyip büyüttükleri bu canavarın önünden tamamen çekildiler. Kudüs Belediye Başkanı Hüseyin el-Halidi, Filistin Gençlik Konferansı Komitesi Başkanı Yakûb el-Ğusayn, Arap Yüksek Komitesi Sekreteri Fuâd Sâbâ, Yüksek İslam Konseyi Genel Sekreteri Cemâl el-Hüseynî, Arap Bankası müdürleri Ahmed Hilmi Paşa, Raşîd el-Hâcc İbrahim gibi Filistin direniş hareketinin birçok önemli liderini Seyşel Adaları’na sürgüne gönderdiler, kalanları tutukladılar ya da idam ettiler. Ve böylece İsrail’in kuruluşuna giden yolda masum Filistin halkına yönelik düzenlenecek onlarca katliamın da açık suç ortağı olmuş oldular.
SOYKIRIM 100 YIL ÖNCE BAŞLADI
Gazze’de 7 Ekim’den bu yana 30 bine yakın insanı katleden İsrail devletinin kuruluşu da, tıpkı bugün olduğu gibi onlarca katliam ile olmuştu. Siyonist çeteler, sadece 1937 senesinden 1948’e değin 60’tan fazla büyük katliama imza atacaklardı. Pazar yerlerine, camilere ya da tren istasyonlarına bomba attılar, köyleri bastılar, hamile kadınların karınlarını deştiler, içlerinde yüzlerce çocuk da olan insanları kurşuna dizdiler ve kaçmaya çalışanları sırtından kurşunladılar. Tarihin gördüğü en büyük trajedilerden birisi olan Nekbe esnasında 15 bin Filistinli katledilmeden ve 1 milyon Filistinli yerinden sürülmeden önce binlercesi katledilmişti zaten. O nedenle aslında İsrail’in sadece bugün Gazze’de işlediği soykırım suçu nedeniyle değil, 100 senelik tarihinin bütün katliamlarıyla birlikte yargılanmasıdır elzem olan…