Alman güvenlik teşkilatında ırkçılık virüsü

Haber Merkezi
00:0028/10/2020, Çarşamba
G: 27/10/2020, Salı
Yeni Şafak
İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM
İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM

Siyasetçilerin, güvenlik teşkilatı içerisinde büyüyen Neonazi ideolojisinin gerçek boyutları ile yüzleşmek istememesi anlaşılır ancak önlem alınmaz ise on yıllardır devam eden bu kurumsal problem katlanarak büyüyecek. Polisin demokrasi ve özgürlük temelinde hareket etmediğini gören toplumun ideolojik yozlaşma süreci katlanarak devam ediyor. AfD gibi Hitler güzellemesi yapan bir partinin eyalet bazında seçmenin %5’inden %30’una kadar geniş bir yelpazede destek görmesi, toplumun, siyasetçinin ve bürokrasinin içerisinde sağa kayma trendinin ve ırkçı siyaset dilinin yaygınlaştığını gösteriyor.

ASİYE BİLGİN

Almanya’da polis teşkilatı ve askeriye içerisindeki Nazi yapılanması hukuk devletine olan güveni derinden sarsıyor. Güvenlik kurumlarındaki radikal yapılanmalar araştırılması gerekirken Federal İçişleri Bakanlığı geniş kapsamlı bir araştırmanın önünü kesiyor. Hâlbuki güvenlik teşkilatı içerisindeki ırkçılık sorunu yeni değil. Titiz soruşturma ve yargılama geleneği ile tanınan bu ülkede, 40 yıl önce Almanya’nın en ünlü festivali olan Oktoberfest’te gerçekleştirilen ırkçı terör saldırısı dahi bugüne dek aydınlatılamadı. Arkasında yatan gerekçeler, ırkçı ideolojinin kurumsal varlığını güçlü şekilde koruduğuna işaret. Bugün NSU ve NSU 2.0 örgüt üyelerinin yargılanmasının kamu vicdanını rahatlatacak şekilde gerçekleşmemiş olması şaşırtmamalı. Kurumsal ırkçılığın kökleri göründüğünden çok daha derin.

1980 OKTOBERFEST SALDIRISI

40 yıl önce Münih festival alanının girişinde bir çöp kutusuna yerleştirilen bomba patladı. 13 insan hayatını kaybetti, 221 insan yaralandı. Federal Almanya Cumhuriyeti’nin yaşadığı en kanlı terör saldırısıydı. Bombayı koyan şahıs kısa sürede tespit edildi. 21 yaşında Jeoloji bölümü üniversite öğrencisi olan şahıs bomba patladığında 13 kişi arasında can vermişti. Federal Savcılık bu saldırıyı 40 yılın ardından Haziran 2020’de ırkçı terör saldırısı olarak tanıdı ve dosyayı kapattı. 40 yıl sonra dahi olayın arka planı aydınlatılamadı. Saldırganın işbirlikçileri kimlerdi bilinmiyor.

Bu olayı hatırlanası kılan, saldırı sonrası soruşturma sürecinin NSU soruşturma süreci ile benzeşmesi. Federal Savcılık kesin ve hızlı karara varmış, olayı ‘bireysel saldırı’ olarak sınıflandırmıştı. Teröristin, Neonazilerin toplanma merkezi olan savunma sporları Hoffmann grubuna üye olması soruşturmayı yönetenler için bir anlam ifade etmiyordu. Hâlbuki Hoffmann, 30 Ocak 1980’de dönemin İçişleri Bakanı Gerhart Baum tarafından anayasaya aykırı ırkçı faaliyetleri yüzünden yasaklanmıştı. Delilleri görmezden gelme, yok sayma refleksi o zaman da NSU sürecinde tekrar şahit olunduğu gibi oldukça gelişmişti!

POLİSİN SAĞ GÖZÜ KÖR

9 Eylül 2000’de ırkçı terör örgütü NSU ilk cinayetini işleyerek Enver Şimşek’i hayattan kopardı. İlk cinayetten sonra 7 yıl içerisinde yedisi Türk, bir Yunan ve bir kadın polis memuru olmak üzere toplam dokuz masum insanı daha öldürdü. Her defasında soruşturmalar yüzeysel ve amacından uzak yürütüldü. Örgütün varlığı 4 Kasım 2011’de NSU teröristi Mundlos ve Böhnhardt’ın yaşadıkları karavanda ölü bulunmasının ardından kamuoyuna yansıdı. Polis o yıllarda yürüttüğü soruşturmalarda ırkçı saldırı olma ihtimalini göz ardı ederek kurbanların ailelerine kriminal suçlu muamelesi yaptı. O yıllarda polis teşkilatının sağ gözünde körlük olduğu yakıştırması sıkça yapılıyordu. Hâlbuki 1980’de yapılan Oktoberfest saldırısında da soruşturma yürüten başsavcılığın, polis ve diğer güvenlik birimlerinin sağ gözünde körlük olduğu bir gerçekti. Geçmişte bu yakıştırma bir kesim tarafından çokça eleştirilse de, yakın tarihteki olaylar ve en son 2018’den bu yana NSU 2.0 imzasıyla yollanan tehdit mektuplarının ardından açığa alınan onlarca polis memuru bu yakıştırmanın doğruluğunu ispatlıyor.

NSU 2.0 İSİMLİ NEONAZİ KÜMELENMESİ

Almanya’da ırkçı terör saldırılarının faillerinin polis ve istihbarat teşkilatı ile bağlantıları hiçbir dönemde aydınlatılmadığından, 2000’de ortaya çıkan NSU tehdidi 2020’de NSU 2.0 olarak varlığını sürdürmeye devam ediyor. NSU 2.0 ırkçı örgütün varlığı ilk 2018 yılında NSU davası müdahil avukatlarından Seda Başay Yıldız’a yollanan tehdit mektubu ile ortaya çıktı. Mektubu kaleme alan şahıs veya şahıslar, avukat Başay Yıldız’ın küçük kızını öldürmekle tehdit ediyordu. Tehdit mektubunda yer alan özel bilgilere ulaşmak mümkün olmadığından, dikkatler polis içerisindeki Neonazi yapılanmasına çevrildi. Son iki yıl içerisinde siyasetçi, avukat, sivil toplum mensubu tanınmış kişiler, yüze yakın NSU 2.0 imzalı tehdit mektubu alarak öldürülmekle tehdit edildi.

Almanya’nın federatif bir ülke olması ve 16 eyalette toplam 16 içişleri bakanlığı, polis teşkilatı ve istihbarat teşkilatı olması kurumsal ırkçılığın gerçek boyutlarını gün yüzüne çıkartmayı zorlaştırıyor. Her eyalet yeri geldiğinde bazı konularda bağımsız bir devlet gibi hareket edebiliyor, istenmeyen bilgi paylaşılmıyor. Son yıllarda polis içerisinde Neonazi ideolojinin yaygınlaşması ve ideolojik suça bulaşma oranlarının artmasının ardından Federal Anayasayı Koruma Teşkilatı tarihinde ilk defa ‘Alman güvenlik birimlerinde aşırı sağcıların durumu’ ile ilgili 100 sayfalık bir rapor yayınladı. Raporda, 2017 ile 2020 arasında 350 ırkçı polis tespit edildiği ifade ediliyor ancak uzmanlar, sayının çok daha yüksek olduğunu ve rapora konu edilmeyen vakaların olduğu eleştirisinde bulunuyor. NRW Eyalet İçişleri Bakanı Reul’un sadece kendi eyaletinde en az yüz vakanın olduğunu açıklamasının ardından açıklanan rapordaki verilere inanmak oldukça güç.

Polislerin siyasi görüşünü inceleyen araştırmalar, her beş polisten birisinin yabancı düşmanı olduğunu ve ırkçı görüşleri paylaştığını gösteriyor. Toplumdaki ırkçı görüşler ile kıyaslandığında bu oran toplumun genelindeki ırkçılık oranına yakın olsa da, polislerin şiddet uygulama hakkı ve adaleti sağlama yetkisinden dolayı, bu oranın hukuk devleti için tehlike oluşturduğunu gösteriyor.

İÇERİDEKİ IRKÇI İDEOLOJİ

Federal İçişleri Bakanı Horst Seehofer Temmuz 2020’de, ‘polis içerisinde ırkçı ideolojinin’ boyutlarının tespitini hedefleyen bir araştırmanın yapılmasını engelledi. Polisler için ayrımcılık yapmanın zaten hukuken yasak olduğunu, yasak olan bir şeyin araştırılamayacağını söyleyen bakanın iptal gerekçesi, araştırmanın iptal edilmesi kadar vahim.

Siyasetçilerin, güvenlik teşkilatı içerisinde büyüyen Neonazi ideolojisinin gerçek boyutları ile yüzleşmek istememesi anlaşılır ancak önlem alınmaz ise on yıllardır devam eden bu kurumsal problem katlanarak büyüyecek. Polisin demokrasi ve özgürlük temelinde hareket etmediğini gören toplumun ideolojik yozlaşma süreci katlanarak devam ediyor. AfD gibi Hitler güzellemesi yapan bir partinin eyalet bazında seçmenin yüzde 5’inden yüzde 30’una kadar geniş bir yelpazede destek görmesi, toplumun, siyasetçinin ve bürokrasinin içerisinde sağa kayma trendinin ve ırkçı siyaset dilinin yaygınlaştığını gösteriyor. Aklıselim Almanlar ve Almanya’da yaşayanlar bu eğilim karşısında sesini daha fazla yükseltmedikçe ve Almanya’nın ırkçılık bağlamında karanlık geçmişini hatırlatmadıkça uzun vadede bu yıkıcı rüzgârın karşısında durmak güç olacak.

#Almanya
#Güvenlik
#Siyaset