Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan son altı ay içinde ikinci kez Afrika ülkelerini ziyaret etti. 2021 yılının Ekim ayında Nijerya, Togo ve Angola’ya yapılan ziyaretin ardından 20 Şubat 2022 tarihinde başlayan ikinci ziyarette Kongo ve Senegal ile ikili ilişkiler geliştirilmiş oldu. Bu ziyaretler boyunca Afrika ülkeleriyle siyasi, iktisadi ve kültürel alanda ikili anlaşmalar yapıldı.
Afrika kıtası dünyadaki kara parçalarının yüzde 24’ünü kapsayan büyük bir kıtadır. Bu büyüklükte bir yüzölçümüne sahip olan Afrika kıtasında, nüfus yüzölçümüne göre azdır. Afrika kıtası yüzyıllarca açlık, sefalet, salgın hastalıklarla karşı karşıya kalmış; sömürgeci ve emperyalist devletlerin mücadele alanı olmuştur. Afrika kıtasının tarihsel süreçte iki büyük travma geçirdiğini söylemek mümkündür.
Birincisi, XVI. yüzyılda başlayan sömürgecilik faaliyetleridir. Avrupalıların Hindistan ve Çin’e gitmek için yeni deniz yolları arama istekleri, Afrika’nın güneyinden Ümit Burnu’nu dolaşarak Asya’ya ulaşma çabaları, Afrika kıtasını Avrupa devletlerinin sömürgesine dönüştürmüştür. Sanayi Devrimi’nden sonra Batılı ülkeler emperyalist politikalarını genişleterek Afrika kıtasını kendi aralarında paylaşmışlardır. Afrika’nın deniz kıyılarının dışında iç kısımlarının da zengin doğal kaynaklara sahip olduğunun anlaşılması, Afrika kıtasını Batılı ülkeler arasında mücadele alanı haline getirmiştir.
Afrika’nın ikinci büyük travması ise köle ticaretidir. Amerika kıtasının keşfedilmesinden sonra yeni keşfedilen bu kıtanın topraklarında ve hizmet sektöründe çalışacak nüfusa oldukça fazla ihtiyaç duyulmaya başlanmış ve Amerika kıtasının yeni sahipleri olan Avrupalı devletler, Afrika kıtasından Amerika kıtasına köle ticaretine başlamışlardır. Fransa, İngiltere, Hollanda ve Portekiz gibi ülkeler yıllarca Afrika’dan gemilerle insanları Amerika kıtasına zorla götürerek, köle ticareti yapmışlardır. Köle ticareti Afrika kıtasındaki nüfusun hızla düşmesine, insanların aşağılanmasına, iş gücünün azalmasına ve kaynaklarının sömürülmesine neden olmuştur. Köle ticaretine yerel işbirlikçi olarak kabile reisleri ve yöneticileri de göz yummuş ve bu ticareti teşvik ederek para kazanmışlardır.
Afrika kıtası ülkeleri 1960’lı yıllardan itibaren Avrupalı sömürgeci devletlerden siyasi bağımsızlıklarını kazanmaya başlamışlardır. Ancak siyasi açıdan bağımsız olmalarına rağmen eğitimsizliğin sonucu olarak yetkin yönetsel kadroların oluşturulamaması sebebiyle ve eski sömürgeci devletin de desteğiyle sıklıkla meydana gelen darbeler yoluyla istikrarsız hale getirilmiş, insanlar bu istikrarsız ortamda açlık ve sefalet içinde kalmış ve kitleler halinde ölümler meydana gelmiştir. İktisadi açıdan eski sömürge devletinin güdümünde hareket etmeye devam etmiştir. Afrika ülkeleri sömürgeci devletlerin dilini kullanmaya devam etmiş ve para birimi olarak o ülkelerin paralarını kullanmışlardır. Günümüzde 54 Afrika ülkesinin 27’si resmi dil olarak Fransızca’yı kabul etmişlerdir. Birçok Afrika ülkesi ulusal para rezervlerini Fransa Merkez Bankası’na yatırmak zorundadır.
Afrika kıtası kötü bir tarihsel sürece sahip olmasına rağmen son dönemlerde hızla kalkınmaya başlamıştır. Türkiye, bu süreçte Afrika kıtasına oldukça büyük önem vererek, kıta üzerindeki politikalarını geliştirmeye başlamıştır. Afrika kıtasını Türkiye açısından önemli kılan bir husus da İslamiyet’tir. Dünya’daki 61 İslam devletinin 29’u Afrika kıtasındadır. Bu husus Türkiye’nin Afrika ülkeleriyle olan ilişkilerinde önemli bir etkendir. Türkiye’nin son dönemlerde Afrika ülkeleriyle geliştirdiği ilişkiler ve politikalar Kıta ülkeleri, yönetimleri ve halkları tarafından memnuniyetle karşılanmaktadır. Türkiye’nin uyguladığı politikalarda temel amaç, emperyalist ve sömürgeci devletlerin yıkıcı ve kıtayı bitirmeyi amaçlayan politikalarının aksine, kıtayı yaşatmaya yöneliktir.
Batılı sanayici ve yatırımcıların Kazan-Kazan eksenli politikalarının aksine Türkiye Kazandır-Kazan politikasını esas alarak yatırımcılarını ve sanayicilerini kıtaya yönlendirmektedir. Batılı ülkelerin Afrika kıtasındaki yatırımları ülkelerin kaynaklarını sömürme üzerine kurulurken, Türkiye, kaynakların öncelikle bu ülkelerin kullanmasına ayırmaktadır. Karşı tarafa kazandırırken kendisi de kazanmaktadır. Yine projeler ve yatırımlar zamanında tamamlanarak yerel halkın kullanımına sunulurken, bu projelerin yapılmasında yerel istihdama öncelik verilerek ülke insanlarına iş imkanı sağlanmaktadır. Türkiye, Fransa’nın ikinci el savunma sanayi ürünü sattığı Çad, Nijer ve Mali gibi ülkelere daha ucuz ve birinci el savunma sanayi ürünü satarak bu ülkelere değer verdiğini göstermektedir. Fransız sömürgelerinin Fransa’nın ihracatındaki payı son dönemlerde ciddi oranda düşmektedir.
Türkiye’nin Afrika kıtasında uyguladığı bu politikalar Fransa başta olmak sömürgeci geleneğe sahip Batılı devletlerin dikkatini çekmektedir. Fransa bu gelişmelere sessiz kalmamak adına ve Afrika’da kaybettiği zemini devam ettirebilmek ve Türkiye’nin dikkatini başka bölgelere çekebilmek için Akdeniz’de yeni politikalar üretmeye ve bu amaçla Yunanistan’ı kullanmaya başlamıştır. Yunanistan’a savaş uçağı ve gemisi satarak Akdeniz’deki hidrokarbon yataklarının paylaşılmasında Yunanistan’ın uygulamak istediği politikaları uluslararası hukuka aykırı olmasına rağmen desteklemektedir.