ABD’nin, Afganistan’daki askeri varlığını azaltarak karşılıklı çıkarlar temelinde Taliban’ı taşeron hale getirip, rakiplerini zayıflatma yönünde bir strateji izlediği söylenebilir. Buna göre ABD’nin risksiz, insan kaynağı maliyeti neredeyse olmayan, perde arkasında bir süreç yönettiği stratejik bir pozisyon ile, Afganistan’daki nüfuzunu kimlik değiştirerek sürdürmek istediği sonucuna ulaşılabilir. Ancak diğer aktörlerin de bu durumun farkında olduğunu söylemek gerekir.
Amerika Birleşik Devletleri, yirmi yıl önce işgal ettiği Afganistan’dan askeri varlığını çekme kararı alarak bölgede belirsizliklerle dolu yeni bir süreci başlattı. Esasen bu çekilme sürecinin Taliban ile müzakere süreci çerçevesinde bir ivme kazandığı düşünüldüğünde, ABD Başkanı Barack Obama döneminde Taliban ile görüşme girişimlerinin başladığı ve Donald Trump döneminde görüşmelerin ilerleme kaydettiği görülüyor. Küresel rekabette artık ABD’nin hegemonyasının zayıfladığı tartışmaları yer bulsa da ABD gibi küresel bir gücün Afganistan’dan çekilmesinin ABD açısından belli strateji ve planlamalar çerçevesinde yürütüldüğü söylenebilir.
- Strateji, planlama ve bir Afganistan politikası anlamında Trump’ın baskın karakteri ve süreç yönetimine etkileri nedeniyle ABD’nin devlet politikası yürütme süreçlerinde en zor dönemlerinden birini yaşadığı düşünülebilir. Ancak bugüne gelindiğinde, Joe Biden ile ABD’nin Afganistan politikasının devletin karar alma mekanizmalarının işleyişi sonucunda ortaya çıkması ve küresel politikalar açısından planlanmış stratejileri içermesi muhtemeldir. Bu anlamda ABD’nin Afganistan politikasının, küresel ve bölgesel güçlerle rekabet bakımından hangi stratejiler üzerine kurgulandığı merak edilen bir konu haline geldi. ABD’nin çekilme kararı ile şekillenen süreçte gözlenen Afganistan politikasının dikkat çeken gelişmelere sahne olması da bu merakı ziyadeleştirdi.
Trump döneminde ABD’nin askeri olarak çekilme politikaları, Amerikan halkının teveccühünü kazandı ve halk askeri ve mali açıdan tartışmalı olan bölgelerden çekilmeye yönelik bir beklentiye girdi. Yani ABD’nin Afganistan politikasının hem iç siyasetteki beklentilere yönelik hem de küresel rekabette özellikle Çin’in enerjisini dağıtmaya odaklı bir strateji içerdiği söylenebilir.
ÇİN’İN ENERJİSİNİ DAĞITMAK
Afganistan, her ne kadar küresel güçlerin mezarlığı veya çatışmaların membaı bir bölge olarak bilinse de stratejik olarak önemli bir bölgededir. Bu anlamda ABD’nin çekilme sürecini küresel rekabet başta olmak üzere pek çok yönden değerlendirmek gerekiyor.
- Şu ana kadarki gelişmeler doğrultusunda, ABD’nin Afganistan’dan çekilme sürecinin Çin’in bölgede nüfuz ve alan kazanmasına uygun bir zeminde ilerletildiği söylenebilir. Bu durum, Çin ile rekabeti bağlamında ABD’nin Asya-Pasifik bölgesinde Çin’e karşı üstünlüğünü korumak ve sürdürmek için Çin’in enerjisini Afganistan ile dağıtmak istediği şeklinde değerlendirilebilir. Yani ABD’nin küresel güç rekabetinde Çin için stratejik bir coğrafya olan Afganistan’a Çin’in girmesini kolaylaştırarak iştah kabartması ve Çin’in enerjisini Afganistan bölgesine yoğunlaştırmasını hedeflediği düşünülebilir. Böylece Asya-Pasifik bölgesine Çin yeterince odaklanamayacak ve ABD birinci önceliği olan Asya-Pasifik bölgesinde Çin’e karşı üstünlüğünü korumuş ve sürdürmüş olacaktır.
Diğer taraftan Çin açısından Afganistan hem Kuşak ve Yol İnisiyatifi bakımından hem de Doğu Türkistan’ı kontrol altında tutmak ve Uygur Türklerinin Taliban ile ilişkilerini zayıflatmak bakımından bir fırsat olarak görülebilir. Afganistan’da Doğu Türkistan kökenli girişimlerin artması ihtimali Çin’i endişelendiriyor. Bölgede krizin tırmanması, Çin’in enerji kaybına neden olacaktır.
ABD - RUSYA REKABETİ
ABD, Çin ile rekabete benzer bir zemini Rusya ile de oluşturmak istiyor. Rusya, askeri bakımdan yayılmaya ve genişlemeye iştahlı bir ülke olarak son dönemde Suriye dahil büyük ölçüde ABD’nin açtığı alanlarda enerjisini yoğunlaştırmış, askeri olarak genişleme göstermiş ve bazı durumlarda genişlemenin verdiği handikapları hisseder hale gelmiştir. Diğer taraftan, ABD’nin iki küresel rakibi Çin ve Rusya’nın Afganistan’da güç dengesini paylaşmada olası sorunlarla karşılaşması, sürecin ek bir beklentisi olabilir ancak bu noktada henüz tamamen bilinmeyenli bir denklem olması nedeniyle aksi bir durumun ortaya çıkması da mümkün.
- ABD’nin hem Çin hem de Rusya’yı Afganistan’da kurduğu tuzaklara çekme stratejisinin bölgedeki gelişmelerle desteklendiği söylenebilir. ABD, gerçekleştirdiği hızlı çekilme süreci ile adeta Taliban’a alan açtı ve istikrarsızlığı körükleyecek bir politika benimsedi. Bu politikayı, Afganistan Cumhurbaşkanı Eşref Gani’nin ülkedeki durumun kötüleşmesini ABD’nin hızla çekilmesine bağlaması ve bölgede tansiyonun hızla yükselmesi açık bir şekilde gösteriyor.
Çin, özellikle Kuşak ve Yol için önemli bir güzergâh olan bölgedeki istikrara önem veriyor. Rusya, bölgedeki gelişmeleri barış süreci açısından sıkıntılı olarak değerlendiriyor. Çin ve Rusya’nın, ABD’nin hızlı çekilme sürecinde ortak hareket etme ihtiyaçlarının arttığı düşüncesiyle ilişkileri geliştirmek istediği görülüyor.
ÇİFTE SÜTUN POLİTİKASI: TÜRKİYE VE İRAN
ABD’nin geçmişte Körfez bölgesinde izlediği politikanın bir benzerini Afganistan’da izlemek istemesi olası stratejilerden biri olarak gösterilebilir. Bu politika, 1971 yılında İngiltere’nin Körfez’den çekilme kararıyla şekillenen “Çifte Sütun” politikasıdır.
- İngiltere’nin Körfez’den çekilmesiyle oluşan güç boşluğunu Sovyetler Birliği’nin doldurmasından endişe duyan ABD’nin, dönemin iki önemli müttefiki İran ve Suudi Arabistan’ı teşvik ederek bölgedeki güç rekabetini dolaylı yoldan sürdürme stratejisidir.
Bu anlamda ABD’nin, Türkiye ile Kabil Havalimanı konusu gibi, Afganistan’da Türkiye’nin rolüne ilişkin gerçekleştirdiği görüşmeler ve verdiği mesajlar bir nevi bu stratejiyi destekler niteliktedir. İran ile ABD’nin arasında, ABD için vazgeçilmez bir dinamik olan İsrail olsa da, Biden döneminde İran’la nükleer müzakerelere yönelik görüşmeler ve Trump dönemine nazaran daha mesafeli bir Suudi Arabistan yaklaşımı İran’a kısmi bir nefes aldırdı.
- Ayrıca ABD’nin Yemen’de Husileri terör örgütleri listesinden çıkarması İran’ın elini rahatlatan diğer bir gelişme. Yani her ne kadar bazı alanlarda İran-ABD arasında anlaşmazlıklar sürecek olsa da genel perspektifte Biden döneminde ABD’nin İran’ın önünü açan bir eğilim içinde olduğu söylenebilir. Bu gelişmelerle birlikte, ABD’nin Afganistan’da ilerleyen süreçte bir çeşit “Çifte Sütun” politikası izlemesi ihtimalinin gözardı edilemeyeceği değerlendirilmelidir.
KAOSTAN DOĞACAK MALİYET
Buraya kadar ABD’nin kaos oluşturarak rekabet ettiği ya da zayıflatmak istediği tüm aktörleri bir çıkmaza sokmak ya da ciddi bir enerji kaybına uğratmak yönünde bir Afganistan politikası izlediği görülüyor.
- Taliban’ın Afganistan’daki yerel Türk kökenli grupları zayıflatan tutumu ile Çin’e açılan alanın yanında Türk Konseyi gibi gelişen süreçler değerlendirildiğinde, ABD’nin Çin’e karşı Türk dünyasını kalkan yapma stratejisi izleyebileceği öngörülebilir. ABD’nin Afganistan’da başarısız olan ulus inşası sürecini, çatışmayı körükleyerek yeni bir kriz inşa etme ve krizin maliyetini bölgesel güçlere ve küresel rakiplere fatura etme şeklinde politika izlediği de değerlendirilebilir.
Esasen bu kriz sürecini geliştiren ABD, son dönemde pek çok yerde sergilediği politikanın bir benzerini Afganistan’da da sürdürmek istiyor. Yani ABD’nin kendi askeri varlığını azaltarak karşılıklı çıkarlar temelinde bölgedeki bir aktörü (Taliban) taşeron hale getirip rakiplerini zayıflatma yönünde bir strateji izlediği söylenebilir. Böylece vekalet örgütleri ile politika üreten ABD’nin risksiz, insan kaynağı maliyeti neredeyse olmayan, perde arkasında süreç yönettiği stratejik bir pozisyon ile Afganistan’daki nüfuzunu kimlik değiştirerek sürdürmek istediği sonucuna ulaşılabilir. Ancak ABD bu politikayı izlerken diğer aktörlerin de bu durumun farkında olduğunu söylemek gerek.
- ABD’nin hızlı çekilme sürecinde uygun bir zemin bulan kaos ortamı küresel güçleri ve bölgedeki aktörleri olumsuz etkileyecektir. Bu sebeple diğer aktörler, ABD’nin varlığına rıza gösterme yönünde talepler oluşturabilir. Şu ana kadar gelişen süreçte bu yönde yeterince izlenim oluşmasa da ABD’nin bu kartı da elinde bulundurmak istemesi ve şartlar olgunlaşırsa bu durumu kullanması şaşırtıcı olmayacaktır.
TÜRKİYE VE PAKİSTAN
Afganistan’da ABD’nin izlediği strateji kadar Çin, Rusya, Türkiye, Pakistan, İran ve Tacikistan’ın da nasıl bir strateji izleyeceği Afganistan’ın geleceğinin şekillenmesinde önemli bir işleve sahip. Belirtilen aktörlerden Türkiye ve Pakistan’ın çok yakın ilişkileri bulunsa da Afganistan’da farklı konum aldıkları biliniyor. Türkiye ve Pakistan’ın pek çok konuda kurduğu yakın ilişkilerin başka aktörleri rahatsız ettiği malum. Dolayısıyla Afganistan’da gelişen süreç Türkiye ve Pakistan arasında bir sınamayı da içeriyor.
- Yani ABD’nin bir hedefi de Türkiye-Pakistan ilişkilerini baltalamak olabilir. İki ülke Afganistan’da bir şekilde ortak bir zemin bulursa dengeleri değiştiren bir etki oluşturabilirler. Ayrıca ABD’nin Afganistan’dan gerçekleşmekte olan göçe Türkiye ve Pakistan’ı adres göstermesi de bölgede artan krizin bu ülkelere sıçraması yönünde bir politikaya işaret ediyor.
Bu anlamda ABD’nin meydana getirdiği kitesel göç silahına karşı Türkiye, Pakistan ve İran’ın ortak bir önlem alması gerektiği belirtiliyor. Bu nedenlerle diğer aktörlerle güçlü bir etkileşime giren ve Taliban ile de bir iletişim zemini sağlayabilen aktör, Afganistan’ın geleceğinde daha etkin bir konum elde edecektir.
ABD VE TALİBAN İLİŞKİSİ
- ABD’nin Afganistan’da Taliban’ın nüfuz kazanmasına yönelik oluşturduğu zemin, Taliban ile yoğunlaşan ilişkiler bakımından dikkat çekici bir boyuta evirildi. Bu anlamda ABD’nin Afgan hükümetine baskı yaparak hapishanede bulunan bir Taliban komutanının serbest bırakılmasını sağladığı haberi basına yansıdı. Ayrıca ABD ve Batı merkezli medyanın Taliban’ın Afganistan’da kaydettiği ilerleme üzerinden “Afganistan Taliban’dır” algısını sürekli olarak gündeme getirmesi de soru işaretlerini artırdı. Bu haberlerle “Taliban bölgenin tek gücü” imajının güçlendirilmek istendiği söylenebilir.
ABD’nin Taliban’a yönelik politikasının, Taliban’ı bir vekil aktör olarak kullanmanın yanında Taliban’ı zayıflatmaya yönelik bir ihtimali barındırdığı da düşünülmelidir. Taliban 1998 yılında Afganistan’ın yüzde 90’ını kontrol ederken ilerleyen yıllarda Taliban faktörünün Afganistan’da yüzde 40-50 düzeylerine çekildiği görülüyor. Bu yönüyle ABD, Taliban’a geniş bir alan açarken Taliban’ın hızlı gelişen bu genişlemeyi kontrol etmesinin zorluğunu değerlendirmesi de mümkündür. Bir bölgede varlık gösterip kalıcı olabilmek sadece toprakları teslim almakla olacak bir iş değildir.
- Kısacası ABD, Afganistan’da Taliban, Çin, Türkiye ve Rusya gibi aktörlere sopaları hazır bekleyen havuçlar gösteriyor. Ancak sürecin tümüyle ABD’nin öngördüğü şekilde ilerlemesini beklemek de stratejiden yoksun, krizlerde zorlukları öne çıkarıp fırsatları gözardı ederek biçilen role mahkum olan bir anlayışın tezahürü olabilir.
Dolayısıyla önümüzdeki süreçte Afganistan’daki gelişmelere dair yeni konumlanmalar ve yeni gelişmeler, Afganistan’ın geleceğine ilişkin tabloyu ortaya koymada daha somut veriler sunacaktır. Sonuç olarak; ABD’nin Afganistan’dan çekilme sürecinde Çin, Pakistan, İran, Türkiye ve Rusya gibi bölgede etkili olması muhtemel aktörlere tuzaklar kurduğu ve sürecin gelişimine göre bir pozisyon alacağı değerlendirilebilir.