ABD’nin yumuşak güç paradoksu

Yeni Şafak
Haber Merkezi
04:0015/09/2016, Perşembe
G: 14/09/2016, Çarşamba
Yeni Şafak
Gündem
Gündem

ABD’li kanaat önderlerinin adeta darbenin başarısızlığına hayıflanırcasına analizleri Türkiye’deki kamuoyu tarafından büyük oranda ABD’nin gayri-resmi görüşü olarak algılanmaktadır. Bu tutum ABD’nin bölgedeki geçmiş grafiğinin tetiklediği şüphe ile birleşerek Türk-Amerikan ilişkilerinde güven duygusuna büyük bir sekte vurmuştur.

Senem B. Çevik - University of California Irvine


Yumuşak güç Türkiye'de de sıklıkla gündeme gelen, ülkelerin siyasi geleneği, kültürü ve dış politikası aracılığı ile diğer ülke kamuoylarını etkileyebilme kapasitesidir. Ulusal çıkarların sadece sert güç ile korunmasının mümkün olmadığının anlaşılması ülkeleri farklı araçlar kullanarak stratejik iletişimlerini yönetmeye teşvik etmiştir. Dünyanın en güçlü ordusuna sahip olmakla birlikte uluslararası sıralamalarda yumuşak gücü en etkili olan ülkeler arasında ABD yine ön sıralarda yer almaktadır. Hollywood'un başını çektiği sinema-televizyon sektörü başta olmak üzere popular kültürü, teknolojisi, saygın üniversiteleri ve markaları ile ABD markası temsil edilmektedir.



ABD'nin siyasi geleneği ve dış politikası yumuşak gücünün diğer iki ayağını oluşturmaktadır. Ancak izlenen siyaset ve dış politika tercihleri bağlamında bir asimetri veya adaletsizlik söz konusudur. Dünyada insan haklarının, demokrasinin ve adaletin temsilcisi olarak kendini konumlandıran ABD bu değerleri kendi içinde büyük oranda uygularken sıra dış dünyaya geldiğinde bu değerler söylemi bir paradoksa dönüşebilmektedir.



EYLEM-SÖYLEM ÇELİŞKİSİ


Daha birkaç yıl önce dünya ABD'de patlak veren dinleme skandalı ile sarsılmış, ABD'nin Ulusal Güvenlik Ajansı'nın (NSA) milyonlarca kendi vatandaşı yanı sıra Almanya Şansölyesi Merkel de dahil olmak üzere birçok dünya liderini gizlice dinlediği ortaya çıkmıştır. NSA skandalı ABD'nin uluslararası hukuk kurallarını hiçe saydığı, kendi vatandaşını dahi fişlediği, itibarını zedeleyen ciddi bir siyasi kriz olmuştur. Ancak buna rağmen bu uluslararası krizin üstü büyük oranda kapatılmıştır.



Öte yandan, özellikle de Irak'ın işgali sonrasındaki Guantanamo ve Ebu Garib hapishanelerindeki insan hakları ihlalleri ve işkenceler ABD'nin uluslararası itibarını bir hayli zedelemiştir. Başkan Obama'nın verdiği sözlere rağmen Guantanamo'nun halen işlevini sürdürmesi ise itibar kaybını önlemek üzere girişilen kamu diplomasisi faaliyetlerinin etkinliğini sorgulayıcı niteliktedir. Daha da önemlisi tüm bu skandallar ABD'nin küresel inan hakları savunuculuğu pozisyonunu açığa düşürmektedir. Son iki yıldır gittikçe artan oranda siyahi Amerikalılara yönelik polis şiddeti ve ayrımcılık ise ABD'nin kendi içinde de bazı temel sorunları çözememiş olduğunu göstermektedir. Ancak, Obama yönetimi bu sorunların varlığı kabul edilerek ırkçılık konularında yapısal reformların ihtiyacı üzerinde durmaya devam etmektedir. Dolayısıyla ABD'nin eylem-söylem açığı yapısal sorunların inkar edilmeyip sivil toplumun da üzerine gitmesiyle kısmen de olsa azaltılmaktadır.



Öte yandan dış politika bağlamında ABD sıklıkla tarihsel olarak seçilmiş demokratik yönetimler ile kendi güvenliği veya bölgesel çıkarları ikilemi arasında kalmıştır. ABD'nin 1950'lerden günümüze kadar sol siyasi akımlara karşı Latin Amerika'da darbecilere destek verilmesi veya seçimlere hile karıştırılması gibi bozuk bir sicilinin olduğu bilinmekte, bu sicil ister istemez bölgede anti-Amerikancılığı tetiklemektedir. Ortadoğu'da da demokratik yönetimlere karşı sicili pek parlak olmayan ABD'nin Suriye'de seçilmiş iktidarın devrilmesine verilen destek, İran'da 1953'de Musaddık'ın devrilmesindeki rolü de bölge halkının hafızasındadır.



FETÖ DARBE GİRİŞİMİ VE ABD ALGISI


Yakın tarihimizde ise Obama yönetiminin Mısır'da 2013 yılında vermiş olduğu başarısız demokrasi sınavı da zihinlerde yer etmiştir. ABD Ortadoğu'da statükonun devamı ve istikrarı sürdürmek amacıyla İslami akımların demokratik seçimlerle siyasi arenada yer almasını olabildiğince engellemeye yönelik adımlar atmaktadır. Mısır'da El-Sisi darbesini darbe olarak tanımlayamaması ABD'nin içinde bulunduğu paradoksu bir kez daha açığa çıkardığı gibi ABD kamu diplomasisi açısından da büyük bir sorunsalı ortaya koymaktadır. ABD üst düzey yönetimi 15 Temmuz'da Türkiye'de gerçekleşen darbe girişiminde seçilmiş AK Parti hükümetine desteğini açıklamakla birlikte ülkede basın kuruluşları ve kanaat önderleri bu anlamda kötü bir sınav vererek FETÖ darbe girişimini Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın şahsına indirgemiştir. Daha da önemlisi, FETÖ elebaşına kol kanat gerilmesi ve bu yöndeki toplumsal algı ABD'nin Türkiye kamuoyu nezdinde uzun bir dönem itibarını düzeltemeyecek gibi görünmektedir. Bu noktada, ABD'li kanaat önderlerinin adeta darbenin başarısızlığına hayıflanırcasına analizleri Türkiye'deki kamuoyu tarafından büyük oranda ABD'nin gayri-resmi görüşü olarak algılanmaktadır. Bu tutum ABD'nin bölgedeki geçmiş grafiğinin tetiklediği şüphe ile birleşerek Türk-Amerikan ilişkilerinde güven duygusuna büyük bir sekte vurmuştur.



ABD'nin savunduğu değerler küresel vicdana hitap etse bile çelişkili politikalarından dolayı ciddi bir inandırıcılık ve güven sorunu olduğu aşikardır. Bu inandırıcılık sorunu siyasi retoriğin de tetiklediği Batı'ya yönelik antipati ile birleşerek ABD'nin halklara rağmen müdahale ettiği veya nüfuz etmeye çalıştığı bazı ülkelerde anti-Amerikancılık olarak kendisini göstermektedir. Unutulmamalıdır ki uluslararası kamuoyu oluşturmada eylem ve söylem arasındaki açık ülkelerin itibarını, başka ülkelerin halkları nezdindeki imajlarını doğrudan etkileyebilmektedir. Kamu diplomasisi hiçbir zaman kötü politikaların üzerini örtemez, yumuşak güç ancak bir ülkenin gerçekte sahip olduğu kaynaklar ve söylemlerini gerçek hayatta ne denli eyleme geçirebildiği üzerine bina edilebilir. Kamu diplomasisi politikaların iyi olduğu oranda etkilidir, aksi ise inandırıcılıktan uzak yavan bir halkla ilişkiler kampanyası kalır. İşte tam da bu nedenle demokrasi ve istikrar arasındaki paradoks devam etikçe ABD'nin kamu diplomasisi olsa olsa aksak topal işleyebilir. Bu açıdan temelde kültürel değerler üzerinde tutunan ABD yumuşak gücünün siyasi kültür ve dış politika konusundaki çelişkili tutumları uzun süre kaldırabilmesi de çok mümkün değildir.


#ABD
#Obama yönetimi
#FETÖ
#Darbe girişimi