Azerbaycan Cumhurbaşkanı’nın danışmanı Hikmet Hacıyev, ABD’ye yaptığı ziyaret sırasında ABD Başkanı Joe Biden’nın ulusal güvenlik danışmanı Jake Sullivan, Dışişleri Bakan Yardımcısı John Bass, Dışişleri Bakanlığı Avrupa ve Avrasya İşleri Yardımcısı Yuri Kim ve Dışişleri Bakanlığı Demokrasi, İş ve İnsan Hakları Yardımcısı Robert Gilchrist ile görüştü. Ayrıca, Barış Enstitüsü’nde bir toplantıya katılarak COP29, bölgesel ve küresel konular konusunda Azerbaycan politikaları hakkında bilgi verdi. Görüşmelerin ardından yapılan açıklamalarda tarafların görüşmelerden memnun kaldığı ve görüşmelerin verimli geçtiği bildirildi. Birçok analistin de belirttiği üzere, Hikmet Hacıyev’in ABD ziyareti, son aylarda iki ülke ilişkilerinde ortaya çıkan gerginliğin giderilmesinde veya en azından yumuşatılmasında önemli rol oynayabilir.
Son yıllarda iki ülke arasında ortaya çıkan sorunlara geçmeden önce kısaca ABD - Azerbaycan ilişkilerine göz atalım. Öncelikle belirtmek gerekir ki, Azerbaycan ABD’nin bölgesel jeo-stratejisinde önemli bir yere sahip bir coğrafyada bulunuyor. ABD için Azerbaycan’ın ve Güney Kafkasya’nın jeostratejik önemini artıran faktörler şunlar: Doğu-Batı arasında koridor rolü oynaması, Orta Asya’ya çıkış noktası olması, Washington'un iki rakibi Rusya ve İran arasında yer alması, Washington’un üç hayati çıkar bölgesine (Doğu Avrupa, Orta Doğu) yakın olması ve Karadeniz ile Hazar Denizi arasında yer alması. Ayrıca, Azerbaycan’ın enerji kaynakları açısından zengin olması da Washington’un bölgesel politikasında önemli bir faktör. Genel olarak, 1991’den itibaren, Azerbaycan bağımsızlığını yeniden kazandıktan sonra Washington - Bakü ilişkilerinde öncelikli olan faktörler ise; güvenlik, enerji ve politik reformlar. İşte bu faktörler temelinde ABD - Azerbaycan ilişkileri gelişmiş ve bazı dönemlerde de stratejik ortaklık seviyesine ulaşmıştır.
Buna rağmen, İkinci Karabağ Savaşı’ndan sonra iki ülke arasındaki ilişkilerin doğasında bazı ciddi değişiklikler meydana gelmiş ve bu değişikliklerin ana nedeni Washington’un savaş sonrası sorunlara yaklaşımı olmuştur. Son üç yılda yaşananlar, ABD’nin İkinci Karabağ Savaşı’na kadar uyguladığı ve belirli ölçüde taraflar arasında dengeyi korumaya çalıştığı politikasını Ermenistan lehine değiştirdiğini göstermektedir. Örneğin, Ermenistan-Azerbaycan sınırında ve Karabağ bölgesinde yaşanan çatışmalarda ABD daha çok Azerbaycan’ı suçlamış ve hem Beyaz Saray ve Dışişleri Bakanlığı hem de birçok Kongre üyesi bu konularda benzer tutumlar sergilemiştir. Bu da Washington’un iki ülke arasındaki barış sürecine yaklaşımında Ermenistan’ın tarafında olduğu izlenimini yaratmıştır. İkinci Karabağ Savaşı’ndan sonra ABD’nin Güney Kafkasya politikasındaki bu değişiklikler esasen iki faktörle ilişkilendirilebilir. Birinci faktör, Washington’un bölgedeki jeopolitik çıkarlarıyla ilgilidir. Daha net bir ifadeyle, ABD’nin İkinci Karabağ Savaşı’ndan sonra Güney Kafkasya’da oluşan yeni jeopolitik durumlardan memnun olmamasıyla ilgilidir. ABD, savaş sonrası dönemde bölgedeki güç merkezlerinin (Rusya ve Türkiye) üstünlük elde etmesini ve bu güç merkezlerinin bölgede konumlarını güçlendirmesini kendi çıkarlarına bir tehdit olarak görmektedir.
Görünen o ki, ABD Güney Kafkasya’da konumunu güçlendirmek için Ermenistan’ı ana araçlardan biri olarak kabul etmektedir. İkinci faktör ise, ABD’nin iç gündemiyle ilgilidir. Ermeni diasporası ve lobi grupları, Washington’un bölgesel politikasına, özellikle de Azerbaycan’la ilişkilerine ciddi etkilerde bulunmaktadır. Bu bağlamda, 1992 yılında Kongre’nin Azerbaycan’a karşı haksız 907. değişikliği kabul etmesini hatırlatmak yerinde olacaktır. Bu değişiklik Ermeni lobisinin etkisiyle kabul edilmiştir. Şu an ABD Kongresi’nin 535 üyesinin 100’den fazlası Ermeni grubunda yer almaktadır. Kongre’nin neredeyse dörtte birinin Ermeni grubunda temsil edilmesini sıradan bir olay olarak kabul etmek doğru olmaz. Son yıllarda ilişkilerde ortaya çıkan sorunlara rağmen ABD, Azerbaycan ile diplomatik temaslarını sürdürmüştür. Dışişleri Bakanı Blinken, son aylarda defalarca Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ile telefon görüşmeleri yapmış, yüz yüze görüşmüştür. Ayrıca, diğer ABD’li yetkililer de Azerbaycan hükümeti temsilcileriyle görüşmeler yapmış, çeşitli konuları ele almışlardır. Nihayet, görünen o ki, Azerbaycan Cumhurbaşkanı’nın danışmanı Hikmet Hacıyev’in son ABD ziyareti de ilişkilerin normalleşmesine ciddi katkıda bulunmuş. Yakın gelecekte ilişkilerin yeni bir aşamasından bahsedilebilir.
Genel olarak, son yılların tecrübesi göstermiştir ki, ilişkilerde ortaya çıkan sorunların çözümünde görüşmeler büyük rol oynamış ve tarafların diplomatik temaslara öncelik vermesi, ilişkilerin kopma noktasına gelmesini önlemiştir. Özellikle, ABD için Azerbaycan’la ilişkileri bozmak büyük stratejik bir hata olurdu. Yazıda da belirtildiği gibi, son 30 yılda ABD ve Azerbaycan, Washington için büyük önem taşıyan alanlarda (enerji, güvenlik) yakın işbirliği yapmış ve bu işbirliği ABD’nin bölgede jeopolitik, jeoekonomik ve güvenlik çıkarlarının sağlanmasında büyük rol oynamıştır. Böyle yüksek ortaklık ilişkilerinin olduğu ve bölgenin siyasi, ekonomik, askeri potansiyeli ve diğer göstergeleriyle lider devleti olan Azerbaycan’la ilişkileri bozmak, hiçbir şekilde ABD’nin Güney Kafkasya’ya ilişkin çıkarlarına uygun değildir. Bu bağlamda, herhangi soyut ideolojik yaklaşım veya iç siyasi gündemin etkisi ABD’nin bölgesel stratejisinde rasyonelliğin kaybedilmesine neden olmamalıdır. Washington da göz önünde bulundurmalıdır ki, Azerbaycan’la ilişkilerde çatışma hattının devam ettirilmesi, ABD’nin Güney Kafkasya’daki konumunu zayıflatabilir. Bundan en çok faydalanacak olanlar da ABD’nin bölgesel ve bölge dışı rakipleridir.