Türkiye’nin, 30 Ağustos zaferinden 100 yıl sonra da her açıdan daha güçlü olduğu; Suriye, Libya, Somali, Karabağ, Karadeniz ve Doğu Akdeniz’deki kriz anlarında uyguladığı politikalarda görüldü. Türkiye’nin kara ve deniz sınırlarında emperyalist hedeflere yönelen ülkeler dün olduğu gibi bugün de uluslararası hukuk ve adalet ilkelerine dayanarak doğal haklarından taviz vermeyen bir Türk Milleti ve devleti olduğunun farkındadır.
Türk milleti için Ağustos büyük zaferlerin kazanıldığı bir bayram ayıdır. 1071 Malazgirt, 1461 Trabzon, 1473 Otlukbeli, 1514 Çaldıran, 1516 Mercidâbık, 1519 Cezayir, 1521 Belgrad, 1526 Mohaç, 1543 Estergon, 1543 Nice, 1551 Trablusgarp, 1571 Kıbrıs, 1635 Revan, 1645 Hanya-Girit, 1915 Birinci ve İkinci Anafarta, 1922 Büyük Taarruz ve 30 Ağustos Başkumandanlık Meydan Muharebesi, Ağustos ayını Türkler için zafer ve bayram günleri yapmıştır. Bunlar içindeki iki şanlı zafer, Türk ve dünya tarihini diğerlerinden daha fazla etkilemiştir.
MALAZGİRT’TEN BAŞKUMANDANLIK MEYDAN MUHAREBESİ’NE
26 Ağustos 1071’de Sultan Alpaslan Malazgirt’te Bizans ordusunu yenerek, Anadolu’yu Türklere vatan yaptı. Ağustos ayında, Malazgirt’ten sonra kazanılan en önemli zaferlerden biri, Büyük Taarruz, 26 Ağustos 1922 tarihinde başladı. 30 Ağustos günü Dumlupınar’da Başkumandanlık Meydan Muharebesi yapıldı ve o gün tarihi bir zafer kazanıldı. Büyük Taarruz Anadolu topraklarını Yunan askerinden kurtaran ve Türkiye’nin bağımsızlığını ilan eden büyük bir zaferdir. Malazgirt Zaferi’nin kazanıldığı günde başlayıp 30 Ağustos Meydan Muharebesi’yle sonuçlanan savaş sürecinde Mustafa Kemal Paşa’nın olağanüstü Başkumandanlığı ve diğer komutanların üstün gayretleri sayesinde kesin zafer kazanıldı.
Fatihlerin babası olarak anılan Sultan Muhammed Alparslan’ın başkumandanlığında Malazgirt Meydan Savaşı ile kazanılan zaferden sonra Anadolu kısa sürede Türk yurdu oldu. Öyle ki, Süleyman Şah tarafından 1075’de başkenti İznik olan Anadolu Selçuklu Devleti kuruldu. 1081’de İzmir’i fetheden Çaka Bey gibi Türk önderleri sayesinde, Türkler 10 yıl içinde Adalar Denizi, Akdeniz ve Karadeniz’de kıyılara kadar ulaştı.
Sultan Alparslan Malazgirt Zaferi’ni kazanarak Türklerin hâkim olduğu coğrafyayı Anadolu’ya kadar uzattı. Böylece Türk devletinin ağırlık merkezini Avrupa önlerine ve Asya’nın en uç topraklarına taşıdı. Gazi Mustafa Kemal Paşa ise Başkumandanlık Meydan Muharebesi ile Anadolu topraklarının ezeli ve ebedi Türk yurdu olduğunu dünyaya ilan etti. Türk tarihi yanında dünya tarihinin de akışını değiştiren bu iki zafer sebep ve sonuçları bakımından bazı ortak özelliklere sahiptir.
İKİ ZAFERDEKİ ORTAK KADER
İlk olarak, Malazgirt Meydan Muharebesi ve Başkumandanlık Meydan Muharebesi arasında 851 yıl fark vardır ancak aynı ay ve günde yani 26 Ağustos’ta başlamıştır. Büyük Taarruz’u başlatan Gazi Mustafa Kemal Paşa derin tarih bilinci ile bu kararı verdi. İkincisi, Malazgirt ve Başkumandanlık Meydan Muharebesi’nde Türk ordusunun karşısındaki ordular çok büyük bir hezimete uğradı. Öyle ki, her iki savaş sonrasında Bizans ve onun varisi rolündeki Yunan orduları artık Türkler karşısında tek başına savaşacak cesareti bulamadı. Üçüncüsü, hem Malazgirt hem de Başkumandanlık Meydan Muharebesi’nde Türk ordusu, asker sayısı ve silah üstünlüğü çok fazla olan düşman gücü ile çarpıştı ve kesin bir zafer kazandı. Mustafa Kemal 26 Ağustos 1922’de bizzat yönettiği Büyük Taarruz’un emrini vermiş ve 30 Ağustos’ta 1922’de Başkumandanlık Meydan Muharebesi ile Yunan ordusuna kesin darbeyi indirmiştir. Bundan sonra Mustafa Kemal Paşa şu emri verdi: “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri !”
Atatürk’ün Akdeniz’den kastı da Ege/Adalar Denizi’dir. Zira Türkler, bu denize adaların çokluğu nedeniyle “Adalar Denizi” ve Akdeniz’in bir parçası olarak kabul ettiklerinden Bahri Sefid/Akdeniz demektedir. 9 Eylül 1922’de İzmir’e giren Türk ordusu düşmanı denize dökerek Milli Mücadele’nin zaferini de ilan etti. Dördüncüsü, Malazgirt yurt kazandıran bir zafer iken Başkumandanlık yurdu ebedi kılan bir zaferdir. Malazgirt ile Türkler evrensel düzeyde ve özgün medeniyet kurma iradelerini beyan etti. Tarihte ilk kez bir Roma İmparatoru esir alındı. Romen Diyojen’i esir alan Sultan Muhammed Alparslan ona esir olarak değil imparator olarak muamele etti. Mustafa Kemal Paşa 26 Ağustos’ta Alparslan’ın manevi liderliğinden ilham alarak harekete geçti ve 30 Ağustos’ta Türk tarihine yeni bir zafer kazandırdı. General Trikopis, Büyük Türk Taarruzu’ndan sonra İzmir’e doğru kaçarken Murat Dağı yakınlarında Çalköy’de, maiyetiyle birlikte 2 Eylül 1922’de esir alındı. Mustafa Kemal Paşa esir aldığı Yunan generaline Alparslan’ın alicenap yaklaşımını tekrarladı. Sultan Muhammed Alparslan gibi ordusunun başında ve mücadelenin tam ortasında askerine komutanlık eden Mustafa Kemal aradan 851 yıl geçmiş olmasına rağmen aynı ruh ve seciyede olduğunu gösterdi. Vatan edinirken ve vatanı korurken Türk milletinin liderleri, askerleri ve tüm fertleri aynı azim, kararlılık ve inançta bütünleşmişti.
Beşincisi, Malazgirt Zaferi, İslam aleminde çok büyük bir sevgi ve coşku ile karşılandığı gibi; Başkumandanlık Meydan Muharebesi de Cezayir’den Libya’ya, Mısır’dan Beyrut’a, Afganistan’dan Buhara’ya, Karaçi’den Delhi’ye çok büyük sevinçle karşılanmıştır.Bu ülkelerdeki büyük şairler bu zaferi kutlayan muhteşem şiirler yazdı. Gönül coğrafyasındaki gazeteler günlerce bu Türk destanından bahsetti.
100 YIL SONRA DA ZAFERLERE İMZA ATAN BİR MİLLET
Sonuç olarak, 30 Ağustos 1922’deki zafer neticesinde başta İngiltere ve ABD olmak üzere tüm dünyaya Anadolu’nun ebedi bir Türk yurdu olduğu gerçeği kabul ettirildi. Zira bazı Batılı ülkeler Wilson İlkeleri’ne ve İngiliz hükümet yetkililerinin fantastik fikirlerine dayanarak Anadolu’daki Türk varlığını yok edecekleri hayallerine kapılmıştı. Bu zaferden sonra Türkiye’nin egemenliği altındaki topraklar doğrudan işgal girişimiyle karşılaşmadı. İkinci Dünya Savaşı sırasında, Hitler ve Stalin bile Türk topraklarını işgal etmeye cüret edemedi. Türk ordusu, 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı ile yaklaşık 50 yıl sonra hâkim olduğu topraklar dışında taarruzda bulunarak yeni bir zafer daha kazandı. Türkiye’nin, 30 Ağustos Zaferi’nden 100 yıl sonra her açıdan daha güçlü olduğu, Suriye, Libya, Somali, Karabağ, Karadeniz ve Doğu Akdeniz’deki kriz anlarında uyguladığı politikalarda görüldü. Türkiye’nin kara ve deniz sınırlarında emperyalist hedeflere yönelen ülkeler dün olduğu gibi bugün de uluslararası hukuk ve adalet ilkelerine dayanarak doğal haklarından taviz vermeyen bir Türk milleti ve devleti olduğunun farkındadır.
Türkler 1071 ile Türk milletinin jeopolitik merkezini Orta Asya ve Ortadoğu’dan Anadolu’ya nakletti. 1071’den 382 yıl yaklaşık 4 asır sonra İstanbul’u alarak jeopolitik merkezini Avrupa’ya taşıdı. Yaklaşık 200 yıl boyunca dünyanın süper gücü konumunda olan Türk devleti 1683’te başlayan gerileme sürecini 1921’de Sakarya’da durdurdu. Ardından 26 Ağustos 1922’de başlayan Büyük Taarruz, 1071 ruhunun Türklerde canlı olduğunu kanıtladı. 1071’den 951 yıl sonra bugün bu zaferi bir bayram olarak kutlayan Türk milleti aynı azim ve kararlılıkla varlığını sürdürmektedir.