Refah Partisi ile Doğru Yol Partisi’nin 1996 yılında kurmuş oldukları koalisyon hükümeti TBMM’den güven oyu almış, RP Genel Başkanı Necmettin Erbakan Başbakan, DYP Genel Başkanı Tansu Çiller ise Başbakan Yardımcısı olarak göreve başlamışlardı. Bu hükümet, ekonomiyi; havuz sistemi kurarak, kaynak paketleri oluşturarak, denk bütçe yaparak iyileştirmişti. Bununla kalmamış dış politikada da yeni bir açılım yaparak D-8’i kurmuştu. Her şey olması gerektiği gibi ilerliyor, halkın iradesi her alanda tecelli ediyordu.
Fakat bu iradeyi kabul etmeyen, demokrasiyi bir türlü içine sindiremeyen bir takım çevreler de boş durmamıştı. Orgeneral Çevik Bir başkanlığında “Batı Çalışma Grubu” (BÇG) adıyla kurulan illegal yapı önce Türk Silahlı Kuvvetleri’ni akabinde de yargıyı ve bürokrasiyi rehin almış ve hükümeti görev yapamaz hale getirmişti.
Başbakan’a aleni bir şekilde küfrederek, milleti tehdit etmiş ve meşru hükümeti silah zoruyla devirmeye çalışmıştır. Başbakan Erbakan’ı istifaya sürükleyen bu illegal yapı tankları yürüterek demokrasiye balans ayarı vermek istemiştir.
BÇG, Anayasa’daki temel hak ve hürriyetleri askıya almış, demokrasiyi yok saymak suretiyle devlet yönetimini tahrip ederek, BÇG çetesi ile devlet yönetmeye kalkışmıştır. 28 Şubat hukukun ayaklar altına alındığı, Türk demokrasi tarihinin yüz karalarından biridir.
28 Şubat ile başlayan süreç içerisinde geçen her gün inanan vatandaşlar için adeta bir kâbusa dönüşmüştü. Namaz kılan kamu görevlileri işten çıkarılmış, 12 yaşından küçük çocukların Kur’an okuması yasaklanmış, Kur’ân kursları ile İmam Hatip okulları kapatılmaya çalışılmış, cami yapımı sınırlandırılmış, başörtüsü takan genç kızlar ve kadınlara zulmedilmiş, şehit evladının cenazesine başörtülü annesi ve sakallı olduğu için babası alınmamıştır. Türkiye’de Müslümanlık adına ne varsa tehdit unsuru olarak görülmüştü.
Yüksek Mahkeme hâkimleri kışlalara alınıp brifingler verilmiş, Refah Partisi kapatılmış ve Necmettin Erbakan’a siyaset yasağı getirilmiş, TBMM iradesine silah zoru ile ipotek konulmuştu. Temel hak ve özgürlükler kullanılamaz hale getirilmiş, bugün Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı olan Sayın Recep Tayyip Erdoğan şiir okuduğu için hapse konulmuştur. Necmettin Erbakan ise millete ve kendisine yapılan haksızlıklara karşı hukukun içinde kalarak mücadele etmiş, Refah Partisi’nin haksız ve hukuka aykırı bir şekilde kapatıldığı 16 Ocak 1998 günü TBMM’de yaptığı basın toplantısında, herkesi sükûnete davet etmiş ve şunları söylemiştir;
“Refah Partisi’nin kapatılması haksızlıktır, hukuksuzluktur. Bu kapatma kararının, tarihin akışı içerisinde zerre kadar önemi yoktur. Bu kapatma kararı bizim düşüncemizin, tek başına iktidarının yolunu açacaktır.”
Erbakan, demokrasiyi ve hukuku askıya alanlara karşı tarihe not düşen, ufuk çizen demokrasinin yolunu gösteren bu cevabı vermiştir. Demokrasilerde çözüm, hukukun içinde kalarak sandıkta aranır. Demokrasiye tankla, silahla balans ayarı verilemez.
Nitekim 28 Şubat’ta şiir okuduğu için hapse mahkum edilen Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan daha sonra kurduğu AK Parti ile Kasım 2002’de tek başına iktidara gelmiştir. 28 Şubat’ta yapılan haksızlık ve yanlışlıkların tümünü düzeltmek için var gücüyle çalışmış, hak ve özgürlükleri genişletmiştir.
Devleti ele geçirmeye çalışan BÇG’nin bütün unsurları daha sonra savcılık tarafından soruşturulmuş, iddianameleri hazırlanmış, mahkemelerde yargılanmış ve ceza almışlardır. Cezaları Yargıtay tarafından onanarak hapse konulmuşlar ve rütbeleri de sökülmüştür. Yapılan hukuksuzluk hiç kimsenin yanına kâr kalmamış, Türk milletine hesap vermişlerdir. Milyonlarca insana haksızlık yapan, meşru hükümeti silah zoru ile indirip suç işleyenler nihayet cezalandırılmıştır.
Bugün 28 Şubat’ın üzerinden tam 25 yıl geçti. Haksızlıklar, hukuksuzluklar düzeltilmeye çalışıldı ancak mağdur olan, psikolojisi bozulan, aileleri dağılan, başörtülü olduğu için okuldan atılan, işsiz bırakılan insanların hafızaları, hatıraları hâlâ tazeliğini koruyor. Darbecilerin yargılanıp ceza almaları onların beklentisi olan adaletin gerçekleşmesi açısından memnuniyet vericidir.
28 Şubat’taki hukuksuzluklar FETÖ terör örgütünün önünü açtı. 28 Şubat darbesi FETÖ’cüler için bir nevi staj olmuştur diyebiliriz. Öğrendiklerini 15 Temmuz 2016 darbesinde uygulamaya çalıştılar. Ancak Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan basireti, dirayeti, feraseti ve siyasi tecrübesiyle halkı demokrasiye sahip çıkmaya davet etmiştir. Halkımız canı pahasına darbeye direnmiş, hukuka, demokrasiye, istiklaline ve istikbaline sahip çıkmıştır.
Hukuk devleti için, geleceğimiz için, darbe kalkışmalarının bir daha yaşanmaması için 28 Şubat’ları ve 15 Temmuz’ları unutmayacağız ve unutturmayacağız. Nitekim darbeler Türkiye’ye zarar vermiş, memleketimizi geri bırakmıştır.
TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu raporuna göre 28 Şubat sebebiyle Türkiye’nin kaybı 400 milyar dolardır.
28 Şubat darbesi olmasaydı bugün Türkiye’de fert başına düşen milli gelir en az 17/18 bin dolar olacaktı. Nükleer santral, milli muharip uçak yapımı, Türkiye’nin kara yolları projeleri, hızlı tren gibi 20 yıl önce gerçekleşebilecek bu projeler darbe yoluyla engellenmiştir. Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan bu projeleri tamamlamıştır ancak Türkiye bu darbe ile en az yirmi yılını kaybetmiştir.
Türkiye, 2500 yıllık bir devlet geleneğine sahiptir. 1500 yıllık İslâm medeniyetine mensuptur. 1000 yıllık Anadolu tecrübesine sahiptir. Güçlü bir milletiz, kuvvetli bir devletimiz var. Geçmişin tecrübesinden faydalanarak geleceği 2023’ü, 2053’ü, 2071’i inşa edeceğiz. 2023 Türkiye’si hukuk, adalet, hakkaniyet, insan hakları ve demokrasi üzerinden yükselecektir.